Gülerce’yi dinlerken!

Hüseyin Gülerce özetle,  “Başbakan Erdoğan’a yönelik operasyonun bir ‘yolsuzluk operasyonu olduğunu’ söylemek, bizim aklımızla alay etmektir” diyor ve gerekçesini de,  “Operasyon düğmesine seçime üç ay kala basılmış olmasını” gösteriyor.

Gülerce’nin bu gerekçe ile yolsuzluk operasyonuna itiraz ettiğini söylemesi de, açık söyleyeyim, sayın yazarın bizim aklımızla alay etmesi gibi gözüküyor. Öyle gözüküyor çünkü Savcıların bir yolsuzluk tespit ettiklerinde, “Şunu seçimler geçene kadar erteleyelim” deme gibi bir yetki ve ahlakları olabilir mi? Böyle bir düşünce ile hareket ederlerse seçmenin doğru tecelli etmesi gereken tercihine ihanet etmiş olmazlar mı? Bir adam kızını bir gençle evlendirecek, sen o genç hakkında pek çok olumsuz şeyler duymuşsun, “Amaan, bana ne, evlendikten sonra söylerim” diyorsun, bu doğru bir şey mi? Yoksa,  “Yahu dostum, şöyle şöyle şeyler kulağıma geldi, bir araştırsan” demek daha ahlâki değil mi? Milletin kendisini yönetmesi için bir iktidar seçmesi bir şahsın kendine damat seçmesinden daha mı az önemlidir?
Varsayalım ki savcılar, bilerek ve kasten bu operasyonu seçime üç ay kala başlattılar, bunun gerekçesi yine AKP iktidarı ve özellikle Erdoğan’ın, “Savcı da benim, hâkim de benim”  anlayışı olamaz mı?
Önümüzde bir Deniz Feneri Davası dururken Erdoğan Türkiye’sinde Savcılar için böyle bir endişe yersiz mi?
Erdoğan demiyor mu, “Yolsuzluk varsa, bana söyleyin, gereğini ben yaparım” diye? Zihniyeti böyle olan bir Başbakan varken savcılar, “Hiç olmazsa şu diz boyu olmuş yolsuzluk operasyonunu seçimlere az bir süre kala başlatalım. Belki müdahale ters teper diye milletin gözünün içine baka baka operasyonun önünü kesemezler” endişesiyle hareket ettilerse, savcıları mı ayıplamamız gerekir yoksa savcıları bu endişe ile hareket ettiren unsurları mı?
Görüyoruz...
Erdoğan, Halkbank Genel Müdürünün evinde, ayakkabı kutuları içerisinde bulunan paraların bir kısmının Uluslararası Balkan Üniversitesi için olduğunu kabul ediyor, lakin o üniversitenin Rektörü, “Hayır, bize bütün bağışlar hukukî yollarla gelir” demek zorunda kalıyor. İçişleri Bakanı’nın evinde bulunan paralar hakkında Bakan Bey’in ağzını günlerce bıçak açmıyor. Operasyonu başlatan polisler savcılar devre dışı bırakıldıktan sonra o paranın bir ev alım satımı için evde tutulan bir para olduğunu söylüyor. Tabii bir evde nasıl olur da para sayma makinesi ve yedi adet kasa bulunur, ondan hiç bahseden yok!
Polis ve savcılar Erdoğan ve bu işlerde adı geçen Bakanların bu durumlarını bilmiyor olabilirler mi?
Biliyor iseler, seçimlere yakın zamanda operasyon başlatmalarının ne gibi bir sakıncası olabilir? Erdoğan isteseydi, “Ben, bu işe karışanların hepsini geçici olarak görevden alıyor, soruşturmanın önünü açıyorum” diyerek hesaplı kitaplı hareket ettiğini söylediğiniz savcı ve polislerin hevesini kursağında bırakmış olmaz mıydı?
Yapmadı...
Daha doğrusu yapamadı...
Niye?
O paraları ayakkabı kutusuna o polisler, o savcılar yahut Türkiye’nin önünü kesmek isteyen dış unsurlar mı koydu? O kasaları İçişleri Bakanı’nın evine CIA ajanları mı taşıdı? Yoksa operasyon için eve giren savcı ve polisler mi sırtlayıp getirdi?
Sayın Gülerce’den ricamız, kimse kimsenin aklı ile alay etmesin?

Yazarın Diğer Yazıları