Başbakan ve oğlu

Grup toplantısında oğlu ile kendisi arasında geçtiği iddia edilen ses kayıtlarıyla ilgili Erdoğan, “Bu komplo AK Parti Genel Başkanına değil, bu komplo Recep Tayyip Erdoğan’a değil, bu komplo doğrudan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nadır”  diye gürledi.
Daha önceki ses kayıtları için ise tersini söylemiş, “Hedef bizzat benim” demişti. Neyse, Erdoğan’dır, bugün ak der aynı şeye başka gün kara. O gün işine nasıl geliyorsa öyle konuşur. Bu konuda örnekleri o kadar çok ki.
Önce iddiayı hatırlatalım, sonra yapılması gereken neydi de yapılmaktan kaçınıldı, o konuda birkaç söz söyleyelim...
İddiaya göre eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu ile arasında geçen  “rüşvet konuşmalarına” benzer bir konuşma da aynı gün Başbakan Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçmiş ve Erdoğan oğlu Bilal’e, “Evdeki parayı sıfırla”  demiş.
“Sıfırla”dan kasıt ise kamuoyunun Erdoğan ile ilişkilerini çok yakından tanıdığı kişilere paraların (dikkat çekmesin diye gece) emaneten gönderilmesiymiş. Bilal efendi babasının sözünü tutmuş. Paralar ancak birkaç araba ile taşınabilmiş. Buna rağmen taşınamayan 30 milyon Euro kalmış, Bilal Erdoğan,  “Kalanı ne yapalım” diye sormuş. Başbakan Erdoğan da kalan 30 milyon Euro’nun ne yapılması gerektiği konusunda yeni bir talimat vermiş.
İddia böylesine vahim, doğru ise, Türkiye için gerçekten çok büyük bir tehlike, doğru değil hakikaten bir iftira ise, çok daha pis ve çirkinken, iddianın muhatabının yapması gereken gayet basitti.
Montaj olduğu iddia edilen ses kayıtlarını, kimse dinlemesin diye devlet imkânlarını devreye sokarak milletin göz ve kulağından gizlemek değil, aksine milletle paylaşmak ve montaj olduğunu birkaç dakika içerisinde ispat edivermekti. Çünkü artık bir kasetin, bir ses kaydının montaj olup olmadığını anlamak o kadar kolay ki... Yine ayrıca o saatlerde o telefon numaralarından adı geçen kişiler arasında konuşma yapılıp yapılmadığını, yapıldı ise neler konuşulduğunu tespit etmek devlet için çocuk oyuncağından daha kolay bir işti..
Erdoğan ne yaptı?
MİT Başkanı’nı, Adalet Bakanı’nı, İçişleri Bakanı’nı toplantıya çağırdı, uzun uzun görüştü ve yazılı bir açıklama ile “Bu kaset montajdır, üretenlerden hesap sorulacaktır” deyiverdi. Şimdi millet size kolay kolay inanabilir mi? Bize inanmazsa mahkemenin vereceği karara inansın itirazı yapılacaktır amma asıl mesele mahkemelerin inandırıcılığının iktidar eliyle mahkemelerin elinden alınmış olmasıdır.
Ne acıdır ki...
Türkiye, önüne gelen hakkında her türlü suç isnadında bulunan ve kendisi hakkında yapılan suç isnatlarına delillerle cevap vermeyen bir iktidar ve Başbakan tarafından yönetiliyor.
Mesela, Erdoğan Obama ile görüşmüş. Bu görüşmede Fethullah Hoca’yı kastederek,  “Bizim iç işlerimize karışanı sen ülkende barındırıyorsun” demiş, Obama da, “Mesajı aldık!” cevabını vermiş...
Güler misin ağlar mısın?
Bizim derdimiz ne Erdoğan’ın haklılığı, ne Fethullah Gülen’in. Biz Allah(c.c)’tan korkuyor, “Adalet” arıyoruz...
Bir başbakan başka bir ülkede kalan kendi vatandaşı hakkında böyle nasıl konuşur? Sen adama her şeyi söylüyorsun o da kendini savunuyor. 
“Söyleme” kardeşim  “yap!!!” 
Eğer iddia ettiğin gibi o kişi devleti böyle perişan etti ise, suçunu delillerle ortaya koy, Obama’dan da  “Mahkemede hesap versin” diye iadesini iste. Vermiyorsa hakkında “Kırmızı bülten” çıkart...
Bizim de istediğimiz şeylere bakın. Bu söylediklerimiz ancak hukuk devletinde olacak işler, hukuk devleti nerde, Türkiye nerde...

KİTAP: Prof. Dr. Yümmi Sezen’in “Kur’an Işığında İnsan, Akıl ve Toplum”  kitabı İZ Yayınları arasından çıkmış. Samimi söylüyorum, her Müslüman’ın altını çize çize okuması gereken bir kitap. Teşekkürler Yümni Hocam...

Yazarın Diğer Yazıları