Seçimi hangi lokma kazandı?

CHP liderinin çocuklarını harama teşvik etmekle eleştirmesine öfkelenen Erdoğan, Eskişehir mitinginde, “Sen benim evlatlarıma helâl lokma yedirmediğim halde” diyerek Kılıçdaroğlu’nu adeta onaylayıverdi. 
Ve bu dakikadan itibaren Recep Tayyip Erdoğan cenahını bir telaştır aldı. Devreye iktidar gücü girdi. Konuşmanın ses kaydı TİB tarafından internet ortamından kaldırıldı. Ama zaten duyan duymuş, üstelik yazıya da geçmişti. O zaman bu işe bir kılıf bulmak gerekiyordu. Hemen  “sürçülisan”  silahına sarıldılar. Bu bir dil sürçmesiydi.
Karşı tarafın hiç geri adım atacak hali yoktu. Eski milletvekillerinden emekli Müftü Gani Âşık çıktığı bir özel televizyon kanalında ünlü psikanalist Sigmund Freud’un,  “Sürçülisan diye bir şey yoktur. İnsanların bilinçaltında sakladıkları bir gerçeğin gaflet ânında birdenbire boşalmasıdır!”  hatırlatmasını yapıverdi...
Ve gerçek sürçülisana örnek verdi:
“-Sürçülisan meselâ ‘yazma’ya ‘kazma’ demektir.” 
Düşünüce Freud ve müftüye de hak vermemek elde değil. Sürçülisan bir sürü kelimeden oluşan bir cümle. İnsan koskoca bir cümlede sürçülisan yapar mı, yapsa bile aymaz mı, ayınca da, affedersiniz, şöyle diyecektim, öfkeden yanlış söyledim diye düzeltmez mi?
Bunların hiçbiri olmadı...
Ve Türkiye çok gergin bir ortamda, devlet imkânlarının, tape tape dökülen iktidar tarafından tepe tepe kullanıldığı, en ufak bir itirazın ölümüne dayakla ödüllendirildiği, ayakkabı kutusundan korkulduğu demokrasi bayramına hazırlandı. Gerçi bu hazırlanış, biraz Kurban Bayramı hazırlığı gibi olmuştu amma, olsun, biz sandık başına dün işte böyle gittik.
Biz bu satırları yazarken seçmenlerin henüz yarısı bile oy kullanmamıştı. Sandıktan nasıl bir sonuç alınacağını elbette ki bilmiyorduk. Peki, bilmemiz mümkün olabilir miydi? Olabilirdi amma Türk halkı olarak “Bilinçli seçmenler” olsaydık, bu mümkün olurdu!
Yani sen şimdi Türk seçmenini bilinçsiz olmakla mı suçluyorsun, öyleyse bilinçli seçmen nasıl olur, söyle de bilelim diyenleriniz olabilir.
Onu da ben söylemeyeyim, bizim yerimize, madem müftü ile açılış yaptık,  bilinçli seçmen nasıl olurmuş onu da bir müftüye, müftü emeklisine söyletelim...
Emekli müftülerden Mustafa Hacet de özel bir televizyon kanalında anlattı, biz de ibretle ve biraz da imrenerek dinledik:
“- Ben” dedi, “Almanya’da 6 yıl imamlık yaptım. İmamlık yaptığım bölgenin belediye başkanı bir gün tuttu bir arsa satın aldı. Almasına aldı da, bölgenin mahalli gazetelerinden biri arsayı satın alan belediye başkanına , ‘Ey Başkan’ dedi, ‘Arsayı almasına aldın da, parasını nereden buldun?’ diye sordu. İmamlık yaptığım bölgenin belediye başkanı kem etti küm etti, mahalli gazetenin bu sorusuna tatmin edici bir cevap veremedi..” 
Sonra ne mi olmuş?
Emekli müftü Mustafa Hacet cevabı 
verdi:
“-Yapılan seçimlerde belediye başkanı yine aday oldu. Koskoca seçim belgesinden başkana sadece 2 oy çıktı. Biri kendinin oyuydu, diğeri de hanımının...” 
İşte bilinçli seçmen diye ben buna derim!
Şimdi siz bir Türkiye gerçeğine bir de seçim sonuçlarına bakın seçimi helal lokmanın mı haram lokmanın mı kazandığına ondan sonra karar verin...
Ve sıkıysanız Avrupa ile bizi mukayese ederken, “Dinleri işimiz gibi, işleri dinimiz gibi” diyen Mehmet Akif’i rahmetle anmayın bakalım...

Yazarın Diğer Yazıları