“Ekmeleddin Bey’e oy verecek misin?”

İsmi açıklandığı günden beri bu konuya girmemek için özen gösterdik amma, olmuyor. En yazılması gerekeni hiç yazmamayı bu meslek kaldırmıyor.  Herkese söylemediğini kişilere teker teker anlatmak zorunda kalıyorsun ki, buna da takat yetmemekte.
Bir kere bu yarış en adaletsiz bir yarış. Necip Fazıl’ın ifadeleri ile:
“Allahın on pulunu bekleye dursun on kul; 
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. 
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa; 
Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!”  
Niçin öyle söylüyoruz? Efendim, cumhurbaşkanlığı adaylığı için Erdoğan’la birlikte yarışa girmek isteyen
* Hâkimler ve savcılar, * Yüksek yargı organları mensupları, * Yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları,  
* Yüksek öğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri,  * Kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevliler * Yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri,  * Siyasi partilerin il, ilçe ve belde yönetim kurulu başkan ve üyeleri * Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar,  * Kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar...
İstifa etmek zorunda amma bu istifa mecburiyeti hem milletvekili hem Başbakan olan Erdoğan için söz konusu değil! Seçilmek için daha şimdiden devlet imkânlarını sonuna kadar kullanmaya başlayan Erdoğan’ı istifa ettirmeyen Yüksek Seçim Kurulu yahut seçim sistemi niye siyasi partilerin il ve ilçe belde seçim kurulu üyeleri ve başkanlarını istifaya zorluyor? 
Söz konusu partili olmaları ise Erdoğan da partili! Endişe edilen şey parti imkânlarını ve parti nüfuzu ile devlet imkânlarını kullanmak ise, e, bunu bir Başbakan’dan bir Erdoğan’dan daha iyi kim yapabilir?
Ekmeleddin İhsanoğlu ve çıkacak başka adaylar varsa işte onlar da bu yarışta elleri ayakları bağlanmış, Erdoğan ise doping yapmış olarak yarışacak...
Ekmeleddin İhsanoğlu’nu beğenmeyenler bazı isimler öneriyorlar ki akla ziyan. Çünkü o isimler girdikleri seçimlerde yıpranmış, Erdoğan karşısında hezimete uğramış isimler. Bir kişinin kazanamayacağını bile bile önereceği her isim o kişinin bilerek bilmeyerek Erdoğan’a destek vermesinden başka bir şey değildir. Tıpkı Ekmeleddin Bey’i beğenmeyip sandığa gitmemek gibi...
Gelelim Ekmeleddin Bey’in doğru tercih olup olmadığına?
Türkiye’deki sistem herkesin mecburen ABD’ye çalıştığı bir sistem haline gelmiş. Biz otobüsün sürücüsünü değiştiriyoruz. Erdoğan yolculara küfreden, onları tekme tokat döven bir sürücü idi, Ekmeleddin Bey, “Ben öyle yapmayacağım” diyor. Yani sakin bir yolculuk olacak, amma gidilen hedef aynı: Duvara toslamak yahut uçuruma yuvarlanmak!
Daha birkaç gün önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Diyarbakır’da, “Biz çözüm sürecinin bir parçasıyız, biz 1930’ların CHP’si değiliz” demedi mi?   “Biz 1930’ların CHP’si değiliz” demek, “Biz Atatürk’ün CHP’si değiliz” demek değil mi? 1930’ların CHP’sinin ayıp ve suçlarını Kemal Bey saysa da öğrensek...
Nedir bu Atatürk’ün Atatürkçülerden ve doğrudan Atatürk düşmanlarından çektiği? Son olaylar ve tavırlar devletin kurucusunun devleti yıkmak için yola çıkmış Öcalan kadar itibarı kalmadığını göstermiyor mu?
“Atatürkçü” Ekmeleddin Bey de tutuyor Napolyon’la Atatürk’ü aynı kefeye koyuyor. Yani, taşıma suyla değirmen işte ancak bu kadar dönecek, bu kadar dönüyor...
Dediğimiz gibi kendisinden tekme tokat yiyen ve bizzat kaptan tarafından birbirlerine düşman haline getirilen yolcular olarak otobüsteki kavgayı bitirecek diye Ekmeleddin Bey’e mecbur gibiyiz, amma, gidişat her iki kaptanla da duvara doğru...

Yazarın Diğer Yazıları