Yeni anayasa terörle mücadeleden dönüş değil mi?

Günümüzde sözde İslam adına İslamcılık yapan Türklükle kavgalı bazı çevreler dünün İslamcılarından oldukça farklıdır. Dünün İslamcılarının önemli bir bölümü milli kimliklerinden de haberdardılar. Ölüm yıldönümünde rahmet ve saygıyla andığımız abide şahsiyet, faziletli insan ve büyük vatansever Mehmet Akif Ersoy bunlardan biridir. Eserleriyle milli vicdana rehber olmuştur. Milli hassasiyet sahibi bu büyük insan millilik tarafı dolayısıyla ve Türklük şuurunda da olduğundan malum çevrelerin tenkidini çekmiştir. İstiklal marşında kullandığı birçok ifade bu çevrelerce bir türlü benimsenememiştir. Milletle ve milliyetle ümmeti devamlı kavgalı gösteren malum çevreler günümüzde de belirli bir çizgiyi sürdürmektedirler.                            ***

                Türkçeye ve yer adlarına saygı Türk Kültürüne saygıdır. Yıllar var ki bu sorunu hep dile getiririz. Yer ve kuruluş adlarında İngilizce merakı bir sosyal hastalık haline gelmiştir. Bu hastalık son yıllarda stad isimlerine kadar yansımıştır. Şükrü Saraçoğlu stadının isminin neden bisküvi ve çikolata ile anılan "Arena" olduğunu anlamış değiliz. Bursa'daki Atatürk Stadının "Timsah Arena" olarak değiştirilmesini de… Aynı durum Kocaeli İsmet İnönü Stadında da ortaya çıkmıştır. İstanbul'daki Mithatpaşa Stadının ismi bir dönem İnönü Stadıydı. Şimdi o da "Arena" oldu… Muhafazakâr bir anlayış her şeyden önce tarihi geçmişe ve yer adlarına saygılı olmalıdır. Ancak Türkiye'de muhafazakârlık da genelde şekille yaşatılmaya çalışılır. Türk muhafazakârlığı Türk'e has üslup içinde dini ve milli gelenekleri birbirine rakip görmeden yaşatabilmektir. Bizim muhafazakârlarımızın bir bölümü aynen batıcı yabancılaşma örneklerinde olduğu gibi kendi dışlarındakileri taklit etmeye meraklıdırlar. İslâm ittifakı diye ortaya çıkan ancak, İslam ülkelerinin büyük çoğunluğunu barındırmayan bir ittifak doğdu. Aslında bunun oksijen tüpüyle yaşatıldığı anlaşılıyor. Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye öne çıkıyor ama bu sözde ittifak Suudi'lerin kuyruğuna takılmış gözüküyor. Türkiye itibar kaybediyor. Ortadoğu'da sözde dost Barzani'den başka dostumuz kalmadı.

Düşürülen Rus savaş uçağı, Rus politikasının değişen yüzünün başlangıcı idi. Adeta bu uçak beni düşür diye üstümüze gönderildi. Biz aslında gerekeni yaptık. Ancak bu olay Rusya'nın Ortadoğu'ya yerleşmesi, Suriye'de yeni füze rampaları kurmasını ve yeni üsler açmasını doğurdu. Putin'in olayı büyütüp tırmandırmasının sebebi budur. Rusya Ortaasya, Kafkaslar ve Ortadoğu'da Sovyetler Birliği dönemini yaşatmak istiyor. Bir dönem Sovyetler Birliği devrimci merkez olarak devrim yapmak isteyen gurupların daveti üzerine sosyalizmi kurmak ve kurtarmak amacıyla ülkelere müdahalede bulunurdu. Bir başka ifade ile Brejnev Doktrinini işletirdi. Macaristan ve Çekoslavakya'ya yaptığı gibi… Uçak krizi bahane edilerek Rusya güç topluyor, gözdağı veriyor ve korku salmaya çalışıyor. NATO'nun gözden kaçırdığı ve görmemezlikten geldiği nokta, Rusya'nın yeni stratejisidir. NATO genel sekreterinin "Ortadoğu'daki ve Suriye'deki sorun Müslümanlar arasındaki çatışmadır" şeklindeki beyanı minder dışına kaçma ve sıvışmadır. Bu olay bile NATO'nun güvenilirliğini tartışmaya açmaktadır.

                Etrafımız ateş çemberidir. Türkiye kuzeyden Rusya'nın baskısıyla karşı karşıya kalmakta, Ermenistan sınırına füzeler ve birlikler yerleştirilmektedir. Bu destek Ermenistan'ın Azerbaycan'a savaş açmasına sebep olmuştur. Diğer taraftan, ABD, İngiltere ve İsrail tarafından kumpasa alınmış durumdayız. Türkiye'nin Ortadoğu politikasındaki yanlış ve çelişkileri, doğurduğu olumsuzlukları fırsat bilen kanlı terör örgütü ve onun Meclisteki temsilcileri Güneydoğu'yu savaş alanına çevirmiş, malum eşbaşkan Moskova'da barış güvercini rolüne soyunmuştur.

                Paralel yapılarla işbirliği yapıp kendi kurumlarını zayıflatanlar, şimdi biraz uyanmış gözükmektedirler. Biz kendi kendimize kumpaslar kurduk. TSK'nın itibarını ve caydırıcılığını adeta kırmaya çalıştık. Şimdi Büyükşehir Yasasını değiştirmek istiyoruz. Sözde askeri vesayeti kıracağız diye İç Hizmet Kanunu'nun 35. Maddesini sünnet ettik. Silahlı kuvvetlerine sadece dış tehdite karşı Türk Vatanını savunma görevini verdik. Bu bombalar, mayınlı tuzaklar, hendekler, kurtarılmaya çalışan bölgeler iç tehdit değildi! Neyse ki, terörle müzakereden mücadeleye dönüverdik. Ancak Yeni Anayasa ile acaba yine müzakereci olmayacak mıyız? 

 

Yazarın Diğer Yazıları