Yetkinizi kullanamıyorsanız niye hâlâ maaş alıyorsunuz?

Yetkinizi kullanamıyorsanız niye hâlâ maaş alıyorsunuz?

Öyle anlaşılıyor ki Cumhurbaşkanı'nın Anayasa'yı çiğneme konusundaki titiz ve ısrarlı tutumu, bir sistem değişikliğiyle sonuçlanacak.

Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı'na aday olduğunda, Cumhurbaşkanı'nın Anayasa'da yazılı görev ve yetkilerini biliyordu. Tarafsız olması gerektiğini, bunun için yemin edeceğini de biliyordu. Ama seçildiği günden beri de buna itiraz ediyor, Anayasa'yı çiğniyor.

Maç başladıktan sonra ofsayt kuralının kaldırılmasını isteyen bir forvet oyuncusunun durumuna benziyor bu.

İşin ilginç tarafı MHP Lideri de bu Anayasa dışına çıkma durumunu düzeltmek için çabalamak yerine, Anayasa'yı mevcut fiili duruma uydurmanın yolunu açmak istiyor.

Benim bildiğim kadarıyla, Türk halkını temsil eden bir organ olarak TBMM görevinin başında. Millet adına karar verip kanunlar çıkarabiliyorlar vs. Ama iş Anayasa'nın uygulanması olunca nedense onların yetkileri yeterli olmuyor, bir de "millete sormak" gerekiyor.

O zaman milleti daha çok ilgilendiren konular neden millete sorulmuyor?

Memur zamlarından tutun da gıda fiyatlarına kadar!

Millet için hangisi daha önemli: Recep Tayyip Erdoğan'ın tek adam rejimi kurması ve başına geçmesi mi, geçim gailesi mi?

MHP yetkililerinin açıklamasına göre bunlar Meclis'te "Evet" dedikleri değişiklik için millete gidip "Hayır deyin" diyeceklermiş. İyi de millet onlara kendisini temsil yetkisini vermemiş miydi? Bu yetkiyi yetersiz buluyorlarsa neden Meclis'teki o koltukları işgal edip maaş almaya devam ediyorlar?

Mehmet Y. Yılmaz Hürriyet

***

Vatandaşın aklıyla alay ediyorlar

------

Siyasette çelişki mi arıyorsunuz... MHP'nin, daha doğrusu Devlet Bahçeli'nin "Başkanlık sistemi"yle ilgili tavrını izleyiniz... En güzel örnektir...

Devlet Bahçeli'nin durup dururken bu sistemi gündeme getirmesinin temel gerekçesi ne? Cumhurbaşkanı Anayasa'ya uymuyor, fiilen başkan gibi davranıyormuş. Bu hukuksuzluk böyle devam edemezmiş, bir an önce ortadan kaldırılması lazımmış.

Doğru da... Hukuksuzluğun giderilmesinin yolu ona hukuki kılıf giydirmeye çalışmak mı olmalıdır, yoksa hukuksuzluk yapanı anayasal sınırlar içine çekmek mi? Bugün fiili durum yaratarak Anayasa'yı çiğneyen kişinin başkan seçilirse yeni fiili durumlar yaratmayacağının garantisi var mı? O zaman da yeni fiili duruma uysun diye yine Anayasa'yı mı değiştireceğiz?

Nereye kadar sürecek bu?

Meclis'teki oylamada başkanlığa evet diyeceklermiş ama referandumda hayır oyu kullanacaklarmış!

Başkanlık sistemi kötü ise neden Meclis'te "evet?"

Yok, başkanlık sistemi iyi ise neden dışarıda "hayır?"

Bir başka soru; referandumdan hayır çıkarsa... Bugün fiili durum yaratan kişi kendiliğinden anayasal sınırlar içine girecek mi? Parlamenter sisteme dönülecek mi? İktidar ve başkanlığın en güçlü adayı böyle bir söz veriyor mu? MHP'nin "referandumda hayır çıkma ihtimali" üzerine bir planı var mı? Varsa nedir?

Vatandaşın aklıyla alay ediyorlar adeta...

Melih Aşık Milliyet

***

Liderlerden yana yüzümüz gülmedi

--------

Birçok okurumdan "Liderler bakımından bizim neden bu kadar kötü şansımız var?" diye yakınmalar geliyor. Bu arada, Erdoğan'a destek oluyor diye hem Devlet Bahçeli, hem de Deniz Baykal'a kızanlar çok.

Devlet Bahçeli'nin AKP'ye ve Erdoğan'a açıkça destek verdiğini bilmeyen yok. Bu doğrudur.

Ancak... Deniz Baykal konusunda tereddüdüm var.

Evet, Baykal da bazı yanlışlıklar yaptı ama Başkanlık Sistemi konusunda Erdoğan'a destek verdiği doğru değil.

Tam tersine Baykal "Ortada fiili bir durum var. Fiili durum demek, hukuksuz durum demektir. Hukuka ters, hukuku çiğneyen, yasal olmayan bir durum... Anayasal bir suç söz konusudur." diyor ve ekliyor:

 "Türkiye'de siyaset şirazesinden çıkmış konumda... Böyle bir olay, demokratik bir ülkede olsa kıyamet kopar. Ne iktidar kalır, ne de iktidardakiler kalır! CHP olarak, AKP'nin başkanlık sistemi dayatmalarına sonuna kadar karşı çıkmalıyız!"

Rahmi Turan Sözcü

***

Sandık fetişizmi

-------

"Sandık fetişizmi": Sandıktan çıkan iktidarın, sınırsız bir biçimde, her istediğini yapacağına, başta ifade ve muhalefet özgürlüğü olmak üzere, bütün temel insan hak ve özgürlüklerini, istediği gibi ihlâl edebileceğine ilişkin inançtır!

***

"Sandık fetişizmi": Demokrasinin "olmazsa olmazı", "gerekli ön koşulu" olan seçimi, Demokrasinin "yeterli şartı" sayarak, seçilmiş iktidarın, her türlü haksızlığı, hukuksuzluğu yapmaya hakkı olduğuna ilişkin düşüncedir.

***

"Sandık fetişizmi": Seçilmiş iktidarın, "milli irade" kavramını sadece kendisine oy vermiş olan seçmenlere indirgemesidir.

***

"Sandık fetişizmi": Sandıktan çıkan iktidarın, kendinde "Anayasayı ihlâl etme hakkı" görmesidir.

***

"Sandık fetişizmi": Seçilmiş iktidarın, "çoğunlukçu demokrasiyi", "çoğunluk baskısı" olarak yorumlamasıdır.

***

"Sandık fetişizmi", "lider sultası" ile yönetilen parti yapısı dolayısıyla, siyasal liderin kayıtsız, koşulsuz diktatörlüğü demektir.

***

"Sandık fetişizmi", "gerekli koşulu" olduğu demokrasinin "yeterli koşulu" haline getirildiğinde, onun en büyük düşmanı olur!

***

"Sandık fetişizmi", 19. Yüzyılın kavramı olarak Tek Adam Diktatörlüğünü, Bonapartizmi üretmiş, 20. Yüzyılda Mussolini ve Hitler'e esin kaynağı olmuş, 20. ve 21. Yüzyıllarda, azgelişmiş demokrasilerin diktatör üretme mekanizması haline dönüştürülmüştür.

***

Türkiye askeri darbelerden çok çekti...

Ama "Sandık fetişizminden" dolayı, bu darbelerin kaynağını, ilk sivil darbeyi yeterince irdelemedi...

Oysa darbeler dizisi, "seçilmiş" Başbakan Menderes tarafından, Anayasa'ya aykırı bir "Tahkikat Komisyonu" kurularak gerçekleştirilen ilk "sivil darbe" ile başlamıştı.

Türkiye'nin hüzünlü Çok Partili Düzen tarihi, askeri darbeler kadar, sivil sağ iktidarların çarpık demokrasi anlayışlarıyla da lekelenmiştir!

***

Demokrasilerde, "seçilmiş olmak", nasıl bir siyasal iktidara her istediğini yapma hakkını vermezse; seçilmişlerin yetkileri temel hak ve özgürlükleri koruyan Anayasa ile sınırlı ise...

Aynı biçimde bir siyasal iktidarın önce Anayasaya aykırı davranıp sonra bu aykırılıkları referanduma götürmesi de olanaklı değildir.

Bu açıdan, iktidar çevrelerinden son zamanlarda duyulan, "Fiili durum zaten başkanlık rejimidir, yeni anayasa ve referandumla bunu yasallaştıracağız" ifadesi, bir referandum gerekçesi değil, olsa olsa yeni bir "sivil darbe" itirafıdır.

***

İktidarın derhal Anayasal sınırlar içine çekilmesi, temel hak ve özgürlüklere dayalı parlamenter rejimin korunması ve bunun için sivil demokratik mücadele şarttır!

Emre Kongar Cumhuriyet

***

BOP "eş başkan"ın kapısında

------

ABD'nin YPG ve PYD yanlısı politikaları bizimkileri bir hayli rahatsız ediyor olmalı ki Amerika'yı "Bir tercih yapmaya" davet ediyorlar!

 Yani ABD'ye "Ya biz, ya terör örgütü" diyorlar!

 Bize göre bu geç kalmış bir davet!

 Zira ABD tercihini yapalı çok oluyor!

 Adamlar yıllardır YPG ve PYD'ye toz kondurmuyorlar!

 YPG ve PYD'nin PKK'nın uzantıları olduğunu bildikleri halde desteklerini sürdürüyorlar!

 Amerikalıların bu konuda sanki bizimkilerle "dalga geçer" gibi bir halleri var!

 Bizimkilerin gönlünü almak için "Tamam, PKK terör örgütü" diyorlar ama hemen ardından PKK'nın yan kolu halindeki YPG ve PYD'yi aklayarak onların IŞİD ile mücadelede "Yardımcı güçler" olduğunu ileri sürüyorlar!

 (...)

 Aslında Büyük Ortadoğu Projesi ilk dile getirildiğinde bu tür gelişmeler yaşanacağını üç aşağı beş yukarı kestirmiş ve projeden uzak durulması gerektiğini söylemiştik!

 Ne var ki o günlerde bu projenin "eş başkanı" olmak için can atanlar da eksik değildi! Sanılmış olmalı ki bu proje hep başka ülkelerin kapısını çalacak ve bizim kapıya hiç uğramayacak!

 Şimdi görüyoruz ki bizim kapı da zorlanıp duruluyor!

Zeki Ceyhan Milli Gazete

***

Kendini yakma pahasına vatanı

seven bir koca yürek; Altemur Kılıç

-----

Altemur Abi de (Kılıç) "görünmezler gezegenine" göçtü.

Levent Camii'ndeki cenaze töreniyle uğurladık.

Nur içinde yatsın.

.....................

Tabutu Türk bayrağına sarılmıştı.

İki yanında tören mangası yer alıyordu.

Arkasında ise Silahlı Kuvvetler'in çelengi.

Altemur Abi yedek subaylığını Kore'de yapmıştı.

"Kore Gazisi" olduğundan, cenazesi için de askeri tören düzenlenmişti.

Altemur Kılıç "muvazzaf" subay kadar Atatürk'e inançlı, sağlam milliyetçi bir gazeteciydi.

.....................

Diplomasi görevi de yapmıştır.

1970'li yıllarda Türkiye'nin ABD ile arası gene soğumuştu.

TSK'nın Kuzey Kıbrıs harekâtı üzerine ABD, Türkiye'ye "yaptırımlar" uygulamaya başlamıştı.

Bunlardan en ciddi olanı "TSK'ya koyduğu silah ambargosuydu."

"Yedek parçasına" kadar NATO konsepti içinde bütün silah tedarikini büyük çoğunluğuyla ABD'ye bağlamış olan Türkiye için gerçekten zorlayıcı bir durumdu.

O günlerde, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, Altemur Kılıç'ı Ankara'ya davet etti.

"Kılıç'a orta elçi unvanı verilerek New York'a atanacağı" haberi de ortak dostlar aracılığıyla duyurulmuştu.

......................

Altemur Kılıç ve Bülent Ecevit Robert Kolej'den arkadaştılar.

Fakat...

Yıllar içinde Ecevit'in "sola" kayması, buna karşılık Kılıç'ın "milliyetçi sağ" duruşu nedeniyle araları açılmıştı.

Daveti aldıktan sonra, Tarabya'daki evlerinde yakın dostlar bir araya geldik.

Altemur Abi kararını zaten vermişti.

Görevi kabul etmeliydi.

"Benim için asıl önemli olan, devletime ve milletime hizmet etmektir. Bunu iyi yapacağıma da inanıyorum" diyordu.

Bunu söylerken heyecanlıydı, sesi titriyordu.

.......................

Gerçekten...

Altemur Kılıç'ın Amerika'da çok geniş yelpazede, gazetecilerle dostlukları, yakın arkadaşlıkları vardı.

Amerikan basınında Kıbrıs nedeniyle Türkiye aleyhine çıkan yazılar konusunda önleyici ve aydınlatıcı etkisi olabilirdi.

Zaten, Ecevit'ten böyle bir öneri gelmeden önce de kendi inisiyatifiyle Amerika ve İngiltere'deki gazetelere makaleler göndererek Türkiye'yi "aleyhte yayın salvolarına karşı" korumaya çalışmaktaydı. (Bunu yaşamı boyunca iktidarda hangi parti olursa olsun yapmayı sürdürdü.)

Bizi de -belki- "görevi kabul kararının" son sağlaması olarak çağırmıştı.

Gitti...

Çok da başarılı oldu.

........................

Milliyetçilik kökleri, Atatürk'ün en yakın çevresinden olan babası Ali Kılıç'a uzanır.

Kılıç Ali adını da Atatürk vermiştir.

(...) Yaşamı boyunca da onu hiç yanından ayırmaz.

Altemur Abi de kendini yakma pahasına vatanını, milletini, dostlarını kucaklayan kocaman bir yürekti.

Allah rahmet eylesin.

Güneri Cıvaoğlu Milliyet