Yoksulluk, işsizlik, çaresizlik Türkiyesi

Türkiye'de insanlar gittikçe yoksullaşıyor. Yoksullaştıkça umudu kararıyor. İster istemez bir çıkış kapısı arıyor. Bir üniversiteyi bitiriyor, iş bulamayınca ikincisine yöneliyor. İkincisini de bitirmek üzereyken, orası da artık işsizlik kapısı oluyor?

Bu sefer bari "yüksek lisans yapayım" diyor ama nafile.

Yetmiyor doktora yapıyor…

Gene işsiz…

 Neden?

Birincisi, Türkiye'de siyaset, hukuk düzeni içinde toplumsal çıkar gözeterek yapılmıyor.

İkincisi, siyasetin bir ideali yok. Siyasal zihin, büyük Türkiye hayaliyle yanıp tutuşmuyor. "Benim ülkem ve benim toplumum" sahiplenmesiyle gelecek hesabı yapmıyor. Dolayısı ile dünya ile bir yarış içinde değil.

Hiçbir zirveye çıkmak amacı gütmüyor. Öyle ki dünyanın ileri ülkeleri Türkiye'deki yönetimin istediklerini parayla satsa, kendilerinin aklına kesinlikle "şunu da biz yapalım" fikri düşmeyecek.

Onların, Avrupa'yı geçelim.

Amerika bizim yanımızda solda sıfır kalsın amacı yok.

Hatırlasanıza, "Bu insansız hava araçlarını bize satmadılar, biz ne yaptık? Evelallah kendimiz yapıyoruz" dedik. Yetmedi bir de övünüyoruz. İşin bir tuhaf tarafı da nedir biliyor musunuz? Yabancı ülkelere, "bize satsaydınız yapmayacaktık" mesajı veren yönetimin yaptığı en iyi şey, kendinden önceki bütün devlet yatırımlarını satmak, satarken de yapanları eleştirmektir.

Peki, bunlar, neyin peşinde?

Rantın.

Paranın peşinde.

Bu bakış açısına göre, iktidara gelmenin ve ülke yönetmenin birinci amacı, iktidar gücüyle zenginleşmektir. Bugüne kadar yapıp ettiklerinden bunu anlıyoruz.

İşte Ankara'da Mansur Yavaş-Melih Gökçek-Sinan Aygün tartışması.

Konu ne?

Rant!

Gelin İstanbul'a. İmamoğlu'nun göreve başladığının ilk günlerinde kamu parasıyla gereksiz yere kiralanan araba sultasının sergilemesi sonrası  "şov yapıyor" diye suçlanmasının gerisinde neyin kaybı var?

Rant!

Peki, Kanal İstanbul Projesi'nin Montrö dışında en önemli gerekçesi neye dayanıyor?

Ranta.

Türkiye'de siyaset, Sayın Tantan'ın söylemiyle "kirlendi." Bu "kirli siyasetin", toplumun çıkarına üreteceği hiçbir çaba ortalıkta görülmüyor. Tek çare, toplumuna yabancılaşan düzenin sonlandırılmasıdır. Bunun yolu da seçimden geçer. Halk, kendisini gittikçe sefil bırakan, çaresizleştiren, kendi ülkesinde yaşayamaz hale getiren siyasal iktidarı sorgulamalıdır.

Halka yabancılaşan siyasal, ekonomik ve sosyal düzen ile halktan kopan, kendi çıkarına yönelen iktidar arasındaki mesafe gittikçe açılıyor. Toplumsal çıkarı göz ardı eden iktidar, halkı yönetime yaklaştıracak tüm ekonomi kaynaklarını teker teker ortadan ya kaldırdı ya da pasif hale getirdi.

Tarım eskisi gibi üretmiyor.

Sanayi geriledi.

Hizmet sektörü, özellikle kamu bürokrasisi bağlamında tek partinin siyasal çiftliği haline getirildi.

Bir tek ulaşım ve konut sektörü  gözde.

İşte bu manzaranın karşılığı eğitimin de işe yaramaması sonucunu doğuruyor. İstediğin kadar mühendis, tekniker, kalifiye eleman olarak yetiş. Sonuç değişmez..

Neden değişmez?

Çünkü aldığın diplomanın işe yarayacağı sektörel gelişme yok. Yani seni işe alacak, imalat sanayi, uçak sanayi, tekstil sektörü gelişmiyor. Aynı şekilde, elektronik sanayi, otomotiv sanayi vd. gelişmiyor. Ülke sadece inşaat ve ulaşım, bir de az da olsa sağlık sektörüne yatırım yapıyor. Gerisi ilerleyecek yerde duraklama döneminde. Öyle ise sen işsiz kalmaya mecbursun.

Kendine sormalısın?

Neden bu hale geldik ya da getirildik diye.

Ey millet haberin olsun: İktidar bağımlılığın seni işsiz, çaresiz, aç ve yoksul bıraktı.

 

Yazarın Diğer Yazıları