Yüce Türk adaletine…

Yüce Türk adaletine…

İnsan Hakları Günü dolayısıyla verilen mesajlar, özellikle de, AK Parti İnsan Hakları Başkanlığı''nın düzenlenen program sayesinde öğrendik ki, "İnsan odaklı devlet geleneğinden aldığı ilhamla demokrasi ve temel özgürlükler alanında reform iradesine sahip", "insan ve insani değerler merkezli" bir ülkeymişiz meğer biz.

Üstelik bunu "önümüzdeki dönemde de" sürdürecekmişiz.

Hatta…

Müjde, müjde size…

Bir yargı paketi daha geliyor önümüzdeki günlerde Meclis gündemine…

***

Ben de, naçizane, bu "özgürlük ve demokrasi" iklimine güvenle, birkaç basit soru yöneltmek isterim; konunun ilgililerine:

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasası''nın "değiştirilemez maddeleri"ni çiğneyecek şekilde, Türkiye''nin, ayrı bir "anayasası", ayrı bir "rejimi", ayrı bir "askerî gücü", ayrı bir "yargısı", ayrı bir "başkenti", ayrı bir "bayrağı" olan bir "Konfederasyona" bağlanmasını teklif eden kişi emekli amiral Atilla Kezek miydi?

*

İstanbul''u, Türkiye Cumhuriyeti''nin de bağlanması planladıkları, resmî dili "Arapça" olan bir konfederasyonun "başkenti" ilan eden kişi emekli amiral Can Erenoğlu muydu?

*

Ay-yıldızlı al bayrağımızın, "kırmızı-yeşil zemin üzerinde beyaz ay ve üye devlet sayısı kadar da yıldız" bulunan "başka bir bayrağın" gölgesine girmesine çalışan emekli amiral Türker Ertürk müydü?

*

Laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti''ni, gayesi "şeriatı hâkim kılmak" olan bir yapıya monteleme planları yapan emekli amiral Ali Sadi Ünsal mıydı?

*

"Mehdi için ortam hazırlamak üzere", tarih boyunca sırtımıza saplanmadık hançer bırakmamış olan "İslam ülkeleri"yle ortak bir "savunma örgütü" oluşturmak, bu uğurda orduyu, orduya subay yetiştiren kurumları, o kurumlarının bağlı olduğu esasları sil baştan dizayn etmek emekli amiral Kadir Sağdıç''ın projesi/işi miydi?

*

En nihayetinde, Türkiye''nin "millî devlet" yapısını dönüştürüp bir Orta Doğu Konfederasyonu''nun "parçası" haline getirmek üzere teşkilatlanan "eski asker", emekli amiral Mehmet Otuzbiroğlu muydu?

*

Tam da ABD''nin Karadeniz''i bir NATO gölüne çevirmek için sahil sahil kuşatmaya giriştiği dönemde, "Montrö''den çıkmayı" gündeme getiren, emekli amiral Taner Balkış mıydı?

*

Türk Silahlı Kuvvetleri''nde (ve dahi devletin bütün birimlerinde) "paralel yapı"lar oluşmasını izlemek suretiyle yol veren, hatta dönem dönem teşvik de eden, silah arkadaşlığı müessesesini çürüten, kumpasları takdir eden ve nihayet "15 Temmuz''un mıntıka temizliği"ne bekçilik eden emekli amiral Eşref Uğur Yiğit miydi?

*

Değildi.

Öyleyse, neden bu fiillerin failleri değil de, yukarıda ismini sıraladıklarımın da dahil olduğu 103 Türk komutanı oldu, "Bir grup emekli askerin ''Devletin Güvenliğine veya Anayasal Düzene Karşı Suç İşlemek için" anlaştıklarını öne süren iddianamenin "şüpheli"si?

"Montrö''yü savunmak" ne zamandan beri "devletin güvenliği" için tehlikeli?

TSK''da yeni FETÖ''lere karşı çıkmakla, "Anayasal düzene karşı çıkmak" nasıl ve neden eşdeğer kılınabildi?

***

Açıkladığı paket sayısıyla yargıda reform rekoruna koşan bir "hukuk devleti"nin de muhalefet etmeyeceği üzere "usul esastan önce gelir" ya;

"Temel özgürlükler ve demokrasi konusunda hususi hassasiyeti bulunan bir hukuk devleti"nde, yaptıkları tek şey, "Montrö''nün neden tartışmaya açılmaması ve TSK''nın neden "Türkiye Cumhuriyeti Devleti" dışında bir yapı ve "Kurucu ideoloji" dışında bir ideolojiye aidiyet duyanları, içinde barındırmaması, palazlandırmaması gerektiğine dair "tecrübeyle sabit" düşüncelerini açıklamak" olan 103 amiral bu kadar pervasızca yargısız infaz edilebilir?

Haklarındaki yegane "hukuki" gelişme, "Bir iddianamenin yazılmış ve ilgili mahkemeye sunulmuş" olmasıyken, nasıl olabilir de, daha iddianame kabul edilmeden, sanki dava açılmış, görülmüş, en ağırından hükümler verilmiş gibi bir hava yaratılarak "infaz" yarışına girilebilir?

***

"Usul(!)"ü, haklarında hiçbir suç delili bulunmayan amirallerin sadece ama sadece "kullandıkları dil/üslup"tan dolayı suçlayabilecek kadar çok önemseyen "bağımsız yargı"nın, mahkemeye sunduğu metinde, siyasi iradeyi "iyelik eki"yle anması, böyle bir "sahiplik ilişkisi" kurması, uygun mudur usule?

***

Bu ve benzeri kaygıları taşıyan yüzlerce vatandaş da, 81 ilde, "tek elden çıkmış gibi" şikayet dilekçeleriyle savcılıklara gitse, bu dilekçeler de, amirallerin basın açıklamasından "darbe bildirisi" sonucu çıkaranlarınkiler kadar önemsenerek konulur mu işleme?

***

Bildiri yayınlandığında da sormuştum bunu;

Bu iddianame kabul edilir ve dava açılırsa, kararlarını "Türk Milleti adına" alan ve açıklayan mahkemeler, amirallerin "Yüce Türk Milletine" hitabını nasıl "darbe delili" sayacaklar?

Yazarın Diğer Yazıları