YÜCEL AĞABEY / Efendi Barutçu

YÜCEL AĞABEY / Efendi Barutçu

‘’Toplumlar şahsiyetlerin üzerinde taşınan birer özel dünyadır. Toplumların tarih içinde aldıkları yer, yetiştirdikleri etkili şahsiyetlerin nüfuzu ile doğru orantılıdır. Şahsiyetler tarihin ruhundan aldıkları ilhamla yönetim, askerlik, edebiyat, sanat, ticaret ve bilim alanlarında öncülük, önderlik, özendiricilik, örneklik, uyarıcılık yapan kişilerdir.

Şahsiyetler bir yerleşim yerinde (köyde, kasabada, şehirde, bölgede, ülkede) diğer insanlara, duygusu, düşüncesi ve davranışıyla öncülük ve önderlik ederken, gerekiyorsa canını ortaya koyarken, geniş kitlelerden farklı olduğunu bilir. Tarihin ruhuna karşı sorumluluk duygusuyla, sağlığını, huzurunu, maddi hayatını yeterince düşünmeyen hatta hiçe sayan şahsiyetler, kalabalıklar ortasında bile derin bir yalnızlık içerisinde yaşarlar.
 

‘’Şahsiyet kazandığı değer ve davranışlarla yapılandırdığı duygularıyla düşünceleri arasında anlamlı ve sürekli bir ahenk kurabilen, kendinden beklenilenleri elinden geldiği ölçüde yapan, kendinden beklenmeyenleri hiçbir şart altında yapmayan, kendi içinde bütünlüğe kavuşmuş insanlardır.’’
‘’Şahsiyetler ihtiyacı karşılamak üzere ortaya çıkan, belirginleşen ve önde duran, uyaran, örnek sayılan, temsil edici yanı belirgin olan kişilerdir.

‘’Şahsiyetler milletin uyarılması, özendirilmesi, öz benliğine sahip çıkarak milli kıyama hazırlanması için önderlik eden insanlardır.’’

Yücel Hacaloğlu ağabeyde milliyetçi, ülkücü camiada 1960 lardan itibaren Türk milliyetçiliği davasının emrine verdiği gazetecilik mesleği ve fikir adamlığıyla birlikte tavizsiz kişiliği ile de örnek dava adamlarından, belirgin şahsiyetlerden biridir.

Bendeniz yücel ağabeyi 1970 li yıllarda ismen tanıyordum hatta 1974 Kıbrıs harekatını gazeteci olarak takip etmek üzere gittiği Kıbrıs ta Rumlar tarafından on Türk gazeteci ile birlikte tutsak edildiğini daha sonra Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilgili kurumlarının ısrarlı takibi ile serbest bırakıldığını gazetelerde okumuştum.

1975 senesi temmuz ayında Bursa da arkadaşım Metin KAPLAN la beraber tutuklandığımızda Bursa Eğitim Enstitüsü matematik bölümü son sınıf öğrencisiydim eylül ayına birkaç dersten bütünlemeye kalmıştım Metin KAPLAN da Bursa İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi Muhasebe ve Vergi Uzmanlığı ikinci sınıf öğrencisiydi.

Ülkeyi Süleyman DEMİREL başkanlığında ‘Milliyetçi Cephe Hükumeti’ yönetiyordu Milliyetçi Hareket Partisi genel başkanı merhum Alparslan TÜRKEŞ hükümet ortağı ve başbakan yardımcısıydı yücel ağabey ise Türkeş bey in basın müşaviri olarak görev yapmaktaydı. Bizim eylül ayındaki bütünleme imtihanlarımıza jandarma nezaretinde girebilmemiz için merhum yücel ağabeyin Milli Selamet Partisi kontenjanından adalet bakanı olan İsmail Müftüoğlu nezdinde büyük çabalar sonrası bu izni aldığını biliyoruz. Bendeniz eylül ve şubat aylarında girdiğim bütünleme imtihanlarını vererek mezun olmuştum kısa süre sonrada Bursa kapalı cezaevindeki bazı isyanlar sebebiyle her ikimizde Eskişehir kapalı cezaevine nakledildiğimiz için Metin KAPLAN imtihanlarına girememişti zaten bir süre sonra hükumette değişip Bülent ECEVİT başkanlığında bir hükumet kurulduğu için istesek te bu izni alamazdık Metin kaplanda ileriki yıllarda 1987 da cezaevinden tahliye olduktan sonra Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi adını alan okulunun Uluslar Arası İlişkiler Bölümüne kayıt yaptırıp mezun olmuştu. Merhum Yücel HACALOĞLU ağabeyim sadece bize değil tanısın tanımasın kendisinden herhangi bir konuda yardım talebinde bulunan herkese bu anlamda büyük iyilikleri olmuştur.


Burada yücel ağabeyin hayat hikayesini, basın hayatındaki hizmetlerini, yazarlığını uzun uzun anlatacak değilim işin bu kısmını kendisiyle gençlik yıllarından itibaren tanışık olan dostlarının ve meslektaşlarının daha iyi bir şekilde yapabileceğine inanıyorum. Bütün bu hizmetlerinin ötesinde bizim için önemli olan Yücel ağabeyin şahsiyetidir, bu anlamda özü sözü doğru dünyanın hiçbir makamı, mevkii önünde eğilmeyecek bir irade sahibi ve hakk ve hakikat i hangi ortamda olursa olsun söylemekten çekinmeyen bir insandı. Bu uzun hizmet ve mücadele yıllarında hiç kimseden mevkii, makam ve siyasi ikbal talebi olmamıştır. Onun hayatının mihverinde Türk milleti, Türk milliyetçiliği ve Türk milletini yeni ufuklara doğru taşıma inanç ve heyecanı vardı

Yücel ağabey ile bizzat tanışmamız 1987 senesinde Ankara ya taşınmamdan sonra oldu. Türk Ocaklarının merhum genel başkanı Prof. Orhan Düzgüneş hoca döneminde Türk Ocağı Genel Merkezinde merkez heyet üyesi olarak beraber çalıştık. Yine 2000 den sonra 2010 yılına kadar Türk Ocağında beraberdik. Yücel ağabey herkesin bildiği gibi şuurlu bir Türk milliyetçisi olmasının yanı sıra yakinen şahit oldum ki gerçek bir görev adamıydı. Merkez Heyetin bazı üyeleri çoğu zaman yönetim kurulu toplantılarına bile katılmayıp sadece devlet katında kendilerine göre önemli(!)saydıkları zevata ziyarete giderken fotoğraf karesine girmek için ocakta ispat-ı vücut eylerlerken Yücel ağabey ise bize göre yaşı daha ileride olmasına rağmen tam bir vazife şuuruyla Türk Ocağı Genel Merkezindeki mesaisini hiç aksatmadan sürdürür yaz kış soğuk sıcak demeden her gün saat 10:00 da ocağa gelirdi hem de çoğu zaman Çankaya dan Balgat a kadar yürüyerek..

Bu memleketteki ‘’benim’’ diye enaniyet gösteren, büyüklük taslayan, sahte kahramanların ve kendince önemli (!) zannedenlerin kaç kıratlık adam olduğunu ve cemaz-ül evvelini yüksek medeni cesareti ve açık sözlülüğüyle yüzlerine söylemekten çekinmeyen, güçlü hafızasıyla ‘’Ülkücü, Milliyetçi Camia’nın hafızası’’ olarak bilinirdi.
 

Aziz Yücel Ağabey! Sizden kısa süre önce ebedi yolculuğuna uğurladığımız, sizin de yakın dostunuz ve dava arkadaşınız Necdet Özkaya ağabeyle ilgili yazımın son cümlelerini sizin için de tekrarlamak istiyorum: Nur içinde yatasın. Mekânın cennet olsun. İnanıyoruz ki aziz ruhunuz Tanrı Dağları’nın semalarında Oğuz Kağan’dan Alparslan Türkeş’e büyük hakan ve liderlerin ruhları ile; Kürşad atamızdan Dündar Taşer’e, Hüseyin Nihal Atsız’dan Mehmet Eröz’e, Necmettin Hacıeminoğlu’na; Seyyit Ahmet Arvasi ’den Ayvaz Gökdemir’e Galip Erdem’e, Muhsin Yazıcıoğlu’na; Turan Yazgan’dan Nevzat Kösoğlun’a, Şaban Karataş’a, Ahmet Er’den Necdet Özkaya’ya kadar büyük dava adamlarının, Türk Milliyetçiliğinin uluğ beylerinin; Ruhi Kılıçkıran’dan Fırat Yılmaz Çakıroğlu’na kadar binlerce Ülkücü genç şehidimizin aziz ruhlarıyla buluşmuştur.
Her birinizin Hakka yürüyüşü ile ‘’yalnızlığımız’’ biraz daha artmaktadır. Bu fakirin de kandil gecelerinde, cuma günlerinde selam saygılarını sunmak ve dualarını almak için aradığı “Ağabey”lerin sayısı hızla azalmaktadır. Bizim için de emr-i Hakk vaki oluncaya kadar en büyük hicranımız; uğrunda nice şehitler verdiğimiz, milyonlarca sabır ve içimize akıttığımız gözyaşları ile suladığımız ‘’Türk Ülküsü’’ davasının kutlu bayrağının zafer burçlarına çekilemeyişidir. Bir takım kifayetsiz muhterislerin elinde yerlerde süründürülmeye mahkum edilen ‘’dava’’ ve hareketimizin hal-i pürmelalidir.

Yegane tesellimiz ve ümidimiz ise şanı yüce peygamberimizin ‘’Müminler Resulullah’ın liva-ül hamd sancağının altında sevdikleriyle birlikte bulunacaktır.’’ hadis-i şerifi mucibince bizde ahiret yurduna göçtüğümüzde ruhlarımızın buluşacağına dair inancımızdır.

Ayrıca ‘’mazideki ihtişamından gelecekteki büyük hedefine mutlaka varacağız’’ inandığımız büyük Türk Milleti’nin kutlu geleceği ve yeni bir Türk-İslam medeniyetinin kurulacağına dair ümit ve heyecanımızın bitmemiş olmasıdır. Ruhunuz şad mekanınız cennet olsun aziz ağabeyim.