Zincirleme saldırının anatomisi!..

Tarih 15 Kasım 2003... Saat 09.30...
İstanbul'un her yerinden ardı ardında duyulan patlamalarla birlikte gökyüzüne zifiri bir duman yükseldi... Bağrışmalara ambulans ve polis sirenleri karıştı...
Patlamalar Galata'daki Neve Şalom ve Şişli'deki Beth İsrael sinagoglarının önünde yaşanmıştı...
İki binanın önünde aynı marka iki kamyonet havaya uçurulmuş ve ortalık cehennem yerine dönmüştü...
Bu olaydan tam 5 gün sonra İstanbul Beyoğlu'ndaki İngiltere Konsolosluğu ile Levent'teki HSBC Bank Genel Müdürlüğü binasının önünde, yine aynı marka iki kamyonette meydana gelen patlamalar büyük korku yaratmıştı...
Daha ilk iki olayın ne olduğu anlaşılamazken, failleri belirlenemezken, hatta parçalanan cesetler yüzünden kurbanların kimlikleri bile tespit edilemezken, iki ayrı patlama daha yaşanması İstanbul polisini çok şaşırtmıştı...
60'tan fazla masum yurttaşın öldüğü, 600'den fazla insanın yaralandığı saldırılar sinsice planlanmış intihar eylemleriydi...

Aynı marka 4 araca en az 500'er kilo kimyasal patlayıcı yerleştirilmiş ve Türkiye tarihinin en büyük intihar saldırıları gerçekleştirilmişti...
Peki, kimler-nasıl yapmıştı bu vahşet eylemlerini?..

Hizbullah'tan El Kaide'ye!..

Kamyonları hedeflere yönlendiren dört intihar saldırganı olay yerinde paramparça olmuştu... Polis beş gün arayla gerçekleştirilen dört patlamaya rağmen şaşkınlığını uzun süre üzerinden atamadı... İstihbarat birimleri olayın perde gerisini irdelemek için radikal dinci örgütlerle ilgili arşivlerde de kapsamlı bir araştırma yürüttü...
İntihar saldırganlarının eşkali sonunda belirlenmişti...
İpuçları, bir dönem PKK ile girdiği çatışmada Güneydoğu'yu kan gölüne çeviren Hizbullah'a kadar uzanıyordu... Ancak bu dehşet verici saldırılar Türk Hizbullahı'nın eylemi değildi!..
Usame Bin Ladin'in çağrısı üzerine dünyanın en az 80 ülkesinde "terörün şemsiyesi"ni açan El-Kaide'nin Türkiye'deki en büyük eylemleriydi bunlar...
Ve bu dört saldırı meydana gelene kadar, bırakın Türk halkını, Türk siyaseti ve güvenlik birimleri bile örgütün Türkiye'de bu kadar büyük hücreler oluşturduğundan habersizdi!..
Güvenlik birimleri bu vahşetin perde gerisini irdelemek için çok çalıştı... Nihayetinde kanlı eylem zincirinin şifreleri çözüldü;
17 Ocak 2000'deki operasyonda liderini kaybeden Hizbullah, örgütsel dağınıklık yaşamış, 5 bin kadar militanı yakalanmış ve bir bölümü de Afganistan'a giderek El Kaide saflarında eğitime alınmıştı...

Örgütten 150 bin dolar...

Usame Bin Ladin ile kahvaltıda bir araya gelebilecek kadar samimiyet kuran Türk El Kaideciler, bir süre sonra kendilerini göstermek için sınırı geçmiş ve İstanbul'da karargah kurmuşlardı...
Tüm bu gelişmeler sürerken, güvenlik birimleri eski Hizbullahçılar'dan da yararlanan bu sinsi yapıdan habersizdi...
Militanlar devasa eylemler planlamak için akıllara durgunluk veren işlere girişmişlerdi!!!
Örneğin; rahat haberleşmek için telefon bayisi açarak yüzlerce SIM karta ulaşmışlar, daha sonra İstanbul'un göbeğindeki bir toptancılar sitesinde deterjan şirketi kurarak, burada bomba üretmeye başlamışlardı!!!
Türkiye'de faizsiz bankacılık yapan bir finans kurumuna El Kaide kaynaklarından gelen 150 bin doları da kullanan militanlar, 4 kamyonet satın almış, bunları kullanacak teröristleri aylar boyunca eğitmiş, saldırı yapacakları binaların çevresinde uzun süre istihbarat çalışması yürüterek, prova da yapmışlardı!..
Militanlar, bomba üretimini tamamladıktan sonra her kamyonete 500-600 kilo arası patlayıcı yerleştirerek, beş gün arayla hedeflere yönlendirmişlerdi...

kapak-013.jpg

Mal varlığından bomba!!!

İşte o militanlar; El Kaide'nin 11 Eylül 2001'de, Amerika'daki İkiz Kuleler'e yaptığı saldırıdan sonraki en büyük intihar eylemini 15-20 Kasım 2003'te gerçekleştirerek, tüm Türkiye'yi şok etmişlerdi...
Bu eylemin ardından Türk El-Kaidesi önemli oranda çökertildi...
Ancak tıpkı Hizbullah'tan kaçanların Irak'ta El-Kaide'ye çalışması gibi, El Kaide operasyonlarından kaçanlar da, Irak ve Suriye'ye sızarak, yıllar sonra IŞİD saflarına girmişlerdi...
İstanbul'daki intihar eylemlerini planlayan militanlar aslında olaydan bir hafta önce sahte pasaportlarla kaçmışlardı!..
Saadettin Aktaş, Abdülkadir Karakuş ve Burhan Kuş Irak'ta tutuklanarak Ebu Garib Cezaevi'ne konulmuştu...
Firari militanlardan Azad Ekinci, Felluce'de polis karakoluna, Gürcan Baç 2005'te Bağdat'ta ABD'lilerin kontrol noktasına bomba yüklü araçla düzenledikleri saldırılarda ölmüşlerdi...
Örgüt lideri lideri Habip Akdaş ise İstanbul'daki eylemlerden 1 yıl sonra, Amerika'nın Irak'taki hava operasyonlarında öldürülmüştü...
Peki; 15-20 Kasım 2003'teki bu saldırıları 18 yıl sonra niçin mi anımsattık?..
Hazine Bakanlığı'nın birkaç gün önce mal varlıklarını dondurduğu 337 teröristten biri de, 18 yıl önceki katliamın planlayıcısı Habip Akdaş'tı....
Şimdi sormak lazım; konu "mal varlığı" ise devlet, eylem yapmak için kamyonetler satın alan, telefon bayisi açan, hatta İstanbul'un göbeğinde deterjan fabrikası kuran bir örgütün "mal varlığı"nı 18 yıl önce tespit edebilseydi, sonuç ne olurdu acaba?..
Ellerinde bu kadar mal varlığı olmasaydı, El Kaideciler Türkiye'deki terör tarihinin en büyük eylemini yapabilirler miydi?..
18 yıl önce, bir terör örgütünün İstanbul'da "mal varlığı" oluşturmasını fark edemeyen devletin, ölmüş bir teröristin (varsa) "mal varlığını dondurması" ne yazık ki tuhaflıktan da öte bir duruma dönüşmüş!!!
Buna geciken adalet deseniz olmuyor, unutulmuş operasyon deseniz olmuyor, bayatlamış bürokrasi deseniz yine olmuyor!..

Yazarın Diğer Yazıları