'Modern Ortadoğu Tarihi'

Ortadoğu'ya önce Türkler geldi. Sonra Moğollar. Moğollar dediysek, ağırlık yine Türkler. Sonra yine Türkler Timur'la geldi. Bu arada Memlûklüler var, Safavîler var. Osmanlı hepsini derleyip topladı; Balkanlara, Kafkaslara uzandı; Arabistan yarımadasını, Kuzey Afrika'yı içine alan hat çizdi.

Ortadoğu'da ilkin rol oynayanlar Selçuklular (1040-1308). Hep karıştırılır; Selçuklular iki ana koldur... Büyük Selçuklular, bir de Büyük Selçuklulardan doğan kollar. Yeri gelmişken sıralayayım: Kirman Selçukluları, Anadolu Selçukluları, Suriye Selçukluları, Irak Selçukluları...

Haçlılarla mücadele yürütenler de Selçuklular ve Eyyubîler. İki kol da aslında iç içe... Başka soy aramayın. Öyle ki, Harezmliler bile Moğolların darbesiyle yıkıldıktan sonra kalanlar Eyyubîlere geliyorlar, birlikte Haçlılarla karşı mücadele veriyorlar, Kudüs'e de birlikte giriyorlar.

Düşünün Orta Aya'da Ötüken'den kopup gel; Avrupa içlerine gir, Ortadoğu'yu bütünüyle sahiplen. Hangi millet bu kadar yaygındı? İslâmcılarımızı, "Türk" deyince hafakanlar basacak ama bizden başka millet gösterebilir misiniz? Şu da bir hakikat: Türklerin hemen hepsi Müslüman. Geniş kitleden kopanlar, irtibatları kesilenler (Gagavuzlar gibi, Çuvaşlar gibi...) yahut, İslâmiyetin ulaşmadığı yerler İslâm dışı ama büyük kitleyle kıyaslanmayacak küçüklükte.

Yine şu da bir hakikat: Türk ne yaptıysa kendisine yapmıştır. Dışarıdan değil; hemen hepsi içeriden yıkılmıştır. İçerisi karışıksa, birbirlerine girmişlerse, bir fiske yetiyor.

Bu yüzden içeride iyi geçinelim, diye sık yazıyorum.

James L. Gelvin'in "Modern Ortadoğu Tarihi 1453-2015)" eseri ufuk açıcı.(Çeviren: Güneş Ayas, Timaş Yayınları, 470 s.). Yazar da tercüme eden de akademisyen.

Bizim başından beri söylediğimiz benzer sözleri, James L. Gelvin, kitabının "Giriş"inde söylüyor:  

"Bölgedeki güncel olayları yorumlamanın birden fazla yolu vardır. Bu kitabın iki temel argümanı var: Birincisi; bölgenin tarihini anlama­dan bugünkü olayları anlamak imkânsızdır. Spesifik olarak bu kitap Orta­doğu'nun bilhassa modern çağda, yani XVIII. yüzyılda başlayan ancak kök­leri XVI. yüzyıla kadar uzanan bir dönemden itibaren yaşadığı dönüşümün sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal boyutları anlaşılmadan bugünkü olay­ların anlaşılmayacağını ileri sürüyor. İkincisi, bu kitap Ortadoğu'nun dün­ya tarihinin bir parçası olduğunu, yani bölgenin sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal dönüşümünün dünyanın diğer bölgelerindeki gelişmeleri birebir yansıtmasa da bu gelişmelerle paralel bir seyir izlediğini, bu sebeple Orta­doğu'daki olayların ancak uluslararası bir bağlam içinde tam anlamıyla an­laşılabileceğini iddia ediyor."

Yazarın dikkat çeken bir tespitini buraya alacağım:

"Ortadoğu'da Birinci Dünya Savaşından sonra doğan devletler iki şekilde kuruldu. Levant [Ortadoğu] ve Mezopotamya'da, yani bugünkü Suriye, Lübnan, İsrail/Filistin, Ürdün ve Irak'ın bulunduğu topraklarda Fransa ve İngiltere biz­zat devletler kurdu. Kendi çıkarlarına ve peşin hükümlerine dayanarak işe girişen büyük güçler, bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğunun parçası olan toprakları aralarında paylaştılar, parçalara böldüler ve daha önce hiçbir şekilde var olmamış yepyeni devletler yarattılar. Bu topraklarda yaşayanların istekleri bölgenin siyasal geleceğini belirlemede neredeyse hiç etkili olmadı." (s. 215).

Aynı oyun devam ediyor.

Okumak lâzım.

 

Yazarın Diğer Yazıları