MOSSAD Başkanı: Liderlik krizi!

Eski MOSSAD Başkanı Meir Dagan, Tel Aviv’de düzenlenen ve binlerce kişinin katıldığı mitingde  “Yaşadığımız liderlik krizi, İsrail devletinin kuruluşundan beri yaşadığı en kötü kriz. Netanyahu son altı yıldır başbakanlık yapıyor. İsrail hiçbir dönemde bu kadar zorda kalmamıştı. Netanyahu, son altı yıllık başbakanlığı döneminde, daha iyi bir gelecek için hiçbir inisiyatif almadı”  dedi. 
Meir Dagan, 1948 yılında kurulan İsrail devletinin tarihindeki en kötü krizden bahsediyor. Dokuz yıl dünyanın en faal istihbarat servisini yöneten bir kişi olarak herhalde İsrail’de neler olup bittiğini en iyi bilen birkaç kişiden biri olduğu için bu kadar iddialı konuşabiliyor. 
İsrail’deki liderlik krizi hakkında bir sözüm yok elbette... Fakat yakın tarihi günbegün takip ederek ve yazarak yaşayan, özel ilgi alanı da Türk tarihi olan bir gazeteci olarak Türkiye’nin de kuruluşundan beri en kötü liderlik krizi içinde olduğunu söyleyebilirim. 
***
Türkiye  “kanlı mı olacak, kansız mı”  sözleriyle dönüşüme zorlandığı yıllardan,  “400 milletvekili verin, bu iş huzur içinde çözülsün”  tehdidinin yapılabildiği bir karar anına geldi. 
Siyasi liderlik, kendi halkını daha iyi bir geleceğe taşıyabilmek için sergilenen yeteneklerin toplamıdır. 
Bugün Türkiye’nin daha iyi bir geleceğe yöneltildiğini söylemek mümkün müdür? 
Mesela, hukuk devletine sahip olup olmadığı, bir halkın gelişmişlik düzeyinin birinci göstergesidir. Türkiye, kendi hukukunu müdafaa eden bir halkın, savaş yöneten bir Meclis eliyle kurduğu bir hukuk devletidir. Tarih içinde elbette hukuka aykırı eylem ve işlemlerde bulunan kadrolar olmuştur. Bu kadrolar bile sonuçta hukuk devleti kurallarını kabullenmek zorunda kalmıştır. Fakat Turgut Özal’ın  “Anayasa’yı bir defa delsek ne olur” yaklaşımıyla birlikte, halk nezdinde de hukuk arka plana atılmış ve AKP iktidarında Efkan Ala’nın ağzından  “Anayasayı tanımıyorum”  diyen gücün ön plana çıktığı noktaya gelinmiştir. AKP döneminde hukuk, emniyet ve yargı kadrolarının önce cemaatleştirilmesi sonra partizanlaştırılması ile tamamen yok edilmiştir. Öyle ki Başbakan’ı eleştiren sanatçı Atilla Taş, karakola götürülüp serbest bırakıldıktan sonra,  “Beni Türk adaletine emanet etmeyiniz”  diyebilmiştir. Söz konusu uygulamalar Türk adaleti midir? Yazık ki öyledir! Türk seçmeninin büyük çoğunluğu, uyarıldığı halde 12 Eylül referandumunda evet oyu kullanarak mevcut kargaşada hisse sahibi olmuştur! 
İşin garip tarafı, seçmenin iktidar verdiği kadro, o seçmenin adını da Anayasa’dan, yani hukuktan çıkarmaya çalışmaktadır. 
***
Yine bugün Türkiye’yi yöneten kadro, Libya’dan başlamak üzere, Suriye, Irak ve Nijerya’daki terör örgütleriyle birlikte anılmaktadır. Türk halkının başı, seçtiği kadrolar yüzünden çok büyük belâdadır ama çoğunluk kısa vadeli çıkarlar yüzünden bu kanlı oyunlara bile lafzen destek vermekte, uyaranları Osmanlı hayallerini anlamamakla suçlamaktadır! 
Kısacası, halkın kendi kararı ile öne çıkardığı kadro, önce hukukunu yok ettiği milletin adını da tarihten silmeye uğraşmakta, bunun için içeride ve dışarıda bulduğu müttefiklerle akla hayale gelmeyen plan ve projeler geliştirmektedir. Türk’ün hukukunu çiğnemeyi,  “yargı reformu” diye kabul ettirdikleri gibi Türk adını tarihten silme planını da  “Başkanlık Sistemi”  hedefiyle tamamlamaya çabalıyorlar. 
Bu kadar açık bir saldırıya rağmen hâlâ iktidarda kalabiliyorlarsa bunun sorumlusu, sadece yetersiz muhalefet değil, Hitler’in  “düşman göster ve yönet”  ilkesini uygulayan Tayyip Erdoğan’a destek veren seçmenin ta kendisidir! Gelecek korkusuna kapıldığı için Tayyip Erdoğan’ın akıl dışı hayallerine sarılan seçmene, muhalefetin gerçek hedefler göstermesi, durumu değiştirebilir...

Yazarın Diğer Yazıları