Muhabirlik için 6 kez kapısından çevrildiği gazeteye başyazar oldu



Basın Şeref Kartı sahibi Altan Öymen, Gazeteciler Sosyal Dayanışma Vakfı’nın  düzenlediği, “Ustalar Ustalarını ve Anılarını Anlatıyor” başlıklı “Babıâli Sohbetleri” nin birinde mesleğe başlayışının ilginç hikayesini konuklarla paylaşıyordu. Başta Hürriyet Gazetesi sahibi Aydın Doğan ile çok sayıda gazete patronları ve pek çok kıdemli basın mensubu davetliler arasındaydı. Bu seçkin topluluk önünde, mikrofon karşısındaki Altan Öymen’in heyecanı gözden kaçmıyordu. Öymen, 1950 yılında başladığı gazeteciliğe ilk adım attığı günleri şöyle dile getiriyordu:
“- Mülkiye 2. Sınıf öğrencisiyim. Gazeteci olma isteğim üst düzeyde. 1950 yılında Ankara’da 3 gazete yayınlanıyor, Ulus, Zafer ve Kudret. Evimizde Ulus okunuyor. Sempatim olduğu için Ulus Gazetesini tercih ettim. Eğer Ulus’da gazeteci olarak haber ve yazım çıkarsa, annem ve babam da okurlar, düşüncesindeydim.”
Sonrasını anlatırken, kürsüdeki bardaktaki suyu bir hamlede bitirdi:
Ulus Gazetesi ilk göz ağırım
“-Ben 1950’nin 12 Aralık günü gazeteciliğe başladım. Daha doğrusu kabul edildim. Ama nasıl kabul edildim, çünkü kabul edilinceye kadar çalıştığım gazetenin kapısını epey çalmış idim. Gazeteciliği mutfakta öğrenmem için Ulus gazetesinin kapısını çaldım. İlk ustam Münir Berik Bey, o zaman Gazetenin Genel Yayın Müdürü... Daha doğrusu o zamanlar genel yayın müdürlüğü diye bir müessese yoktu. Yazı İşleri Müdürü deniliyordu, fakat yetkileri de fazlaydı. Münir Bey, aslında İstanbul’dan Ankara’ya gelmiş bir zat. Tan Gazetesi’nde çalışmış. 1945’te Tan Gazetesi’ne yapılan baskın sonrası gazete kapandıktan sonra Ulus’un Yazı Müdürü olmuş. İşte ben o arada aracılarla haberler de gönderdiğim gibi ayrıca kapısını çalıp 5-6 defa ‘Efendim ben gazeteci olmak istiyorum, Mülkiye’de okuyorum, şu şu şekilde vasıflarım var...’ diye kendimi de anlattım. ‘Gazeteciliği de çok seviyorum’ dedim. Münir Bey, bana her seferinde, ‘Şimdi vaziyet müsait değil, siz bana bir ay sonra gelin..’ dedi. Ben de o günden itibaren hesaplayıp birinci ayın sonunda gene gittim. Gene benzeri bir sonuç oldu. ‘Belki 20 gün sonra gel’ filan, dedi. Ben yılmadım 4-5 defa zannediyorum gittim. Fakat  adam gayet kibar.  Bana ‘siz’ diye hitap ediyor. ‘Buyurun kardeşim, tabii ben bakarım..’ falan...  Artık sonuncu defa gittiğimde, bıkmış olacak ki bana dedi ki; ‘Evet sizi bir deneyelim!..’ Telefon etti İstihbarat şefine, İstihbarat şefi İlhan Baliç Bey diye bir zat...”          



 Altan Öymen’in ilk görev almasını da biraz mizahi yönünden dinleyelim;
“-İlhan Baliç Bey, beni karşısına aldı. ’Geldin sen, şimdi gazeteciliğe başlayacaksın. Bakalım ne yapacaksın?..’ deyip devam etti:
‘-Peki sana ilk görev veriyorum...’
Daha oturmamışım, ne kalemim var, ne de haberin yazılacak kâğıt, bana kapıyı gösterdi, ‘-Git Danıştay’da Ticaret Odaları Tüzüğü çıkmış onun haberini al da gel!.. ‘-Hepsi bu kadar..’ demeyi de ihmal etmedi.
Kendisi oturdu başka işlerle meşgul olmaya başladı... Gazeteden ayrıldım, beni bir düşünce aldı. Daha doğrusu ben kabul edileceğimi tahmin etmediğim için hazırlıksız gelmiştim gazeteye. Şansım tuttu, Münir Bey’in de iyi tarafına rastlamışım, işe kabul edildim. Danıştay nerde?.. Nereye, kimlere soracağım?.. Bana sadece Danıştay ile 6. Daire adı söylenmişti. Bu günkü gibi gazetelerde, yola çıkacak muhabire araç tahsisi diye bir şey yok. Danıştay Sıhhiye’de troleybüsle gitmek gerekir, bilet parası verilmedi. Dönüşü de var, Rüzgârlı Sokağa kadar. Öncelikle kalem ile kâğıt satın aldım. Halbuki Şefin yanındaki bölmede tomarla kâğıt vardı. Ben yeniyim bana vermesi gerekirdi. Danıştay’ın adresini öğrendim ve gittim. 6. Daire’ye geldim. Kapı önünde ve çevresinde odacı gibi kimse de yok ki,  sorayım. Kapıyı vurdum içeri girdim, bir baktım ki, duruşma salonu ve cübbeli adamlar oturmuşlar büyük masa etrafında konuşuyorlar. Ben ise duruşma salonunda şaşkın ördek gibi duruyorum. Başkan seslenip; ‘-Ne istiyorsun oğlum?.’ deyince, elimde gazeteci kimlik kartı yok, kendime güvenim sarsıldı, içimden dua ediyorum sormasınlar diye. Ama hemen toparlandım:
‘-Efendim, Ulus gazetesinden geliyorum, 6. Daire Ticaret Odaları Tüzüğü çıkmış onu rica ediyorum...’
Şaşkınlık geçirdiler, Başkan tebessüm etti ve dedi ki;
‘-Oğlum, tüzük çıkalı 15 gün oldu. Resmi Gazete’de yayınlandı. Ama buraya kadar gelmişsiniz size bir adet verelim.’
Aynı haberi 8 kere yazdım
 Ve tüzüğü alınca teşekkür ederek yıldırım gibi çıkıp, o hızla gazeteye İlhan Bey’in yanına vardım olanları anlattım.
‘-Otur yaz’ direktifi üzerine 15 gün önce çıkmış olan haberi yazdım.  Şefim yazıma baktı okumadan iade ederken ‘-Olmamış!’dedi. ‘-Neresi olmamış?’ diye sorduğumda, ‘-Bir daha oku, bulursun’ dedi. Yazıyı yeniden yazıp götürdüğümde geri çevirdi ve her yeni haber yazısını geri çevirirken tek söz söylemedi ve bilgi de vermedi. Tam 8 kez ayni yazıyı bana yazdırdı... En sonunda bıkmış olacak ki, son verdiğime bazı eklemeler yaparak ertesi günü gazetede yayınladı. Halbuki istihbarat şeflerinin yeni ve hatta  stajyerlere bilgiler verdiklerini, yardımda bulunduklarını duymuştum. Ama Şef bana hiçbir şey öğretmedi ve göstermedi...” 
Altan Öymen’in gazeteciliği zor koşullarda geçmiş ama kendi iradesiyle öylesine başarılı olmuş ki, stajyer muhabir olabilmek için sayısız kez kapısını aşındırdığı Ulus Gazetesi’nin Başyazarlığına kadar erişmiş ayrıca çok sayıda büyük tirajlı gazetelerin başyazarlığını yapmış, milletvekili, bakanlık yaptığı gibi CHP’nin Genel Başkanlığına da seçilmişti.

Yazarın Diğer Yazıları