Muhalefet için strateji zamanı...

6 Mayıs'ın üzerinden 6 gün geçti ama Türkiye halen YSK'yı, siyasal baskıyı, hak-hukuk mücadelesindeki aksaklığı, demokrasiye vurulan darbeyi ve İmamoğlu'na yönelik haksızlığı konuşuyor...

Toplumun tepkisinin sürmesi umut verici ama seçimin 23 Haziran'da yapılacağı da bir gerçek...

Bu nedenle CHP'den İYİ Parti'ye, ittifakı destekleyen diğer siyasal gruplardan kitle örgütleri ve hatta toplum önderlerine kadar her kesimin havanda su dövmek yerine, "23 Haziran'ı nasıl kazanırız" hesaplamasına odaklanması gerekiyor...

Siyasal rakiplerin; devlet, bürokrasi, tarikat-cemaat ve rantiyenin desteği ile nasıl stratejiler üreteceği, hangi taarruzlara yöneleceği az-çok bilinmesine rağmen, yine de politik mücadelede karşıt grupların neler yapabileceği hiç belli olmaz...

Muhalefet işte bu yüzden 6 Mayıs'taki hukuk darbesinin sarsıntısını artık bir tarafa bırakarak, İstanbul üzerine düşünmeli, tartışmalı, strateji üretmeli ve harekete geçmeli...

Çünkü boş tartışmalar, gereksiz çıkışlar ve oyalamacalar toplumun kafasını bulandırmaktan, gelecek kaygısını büyütmekten ve kararsızların sayısını arttırmaktan öteye gitmeyecek...

Ve tabii ki İstanbul'da, adeta zorla iptal edilen bir seçimi yeniden kazanmak için fazla geç kalmak da bir yarar sağlamayacak...

İşte bu nedenle "Millet İttifakı" ve diğer destekçi grupların toplumun tüm kesimlerini kucaklayacak yeni stratejiler üretmeleri, etkili propaganda yöntemlerini bulmaları ve bunları bir an önce uygulamaları kaçınılmaz...

"Her şey çok güzel olacak" sözünün sonuç vermesi isteniyorsa, seçimi kazandırabilecek "güzel şeyler" yapılmalı değil mi?.. O halde, haydi buyurun mücadeleye...

KONUŞAN SANATÇI, SUSAN FİGÜRAN!!!

Türkiye'nin başına son 15 yılda ne geldiyse suskunluktan, başını kuma gömen sözde "aydın"lardan, dönek-satılmış, yazarcıklardan, kukla siyasetçilerden, duyarsız kitlelerden ve tabii ki "bana değmeyen yılan bin yaşasın" diyen "sanatçı" kılıklı zavallılardan geldi...

Türkiye bugün her açıdan sıkıntıdaysa, sosyo politik açıdan kaos yaşıyorsa, ekonomik sarsıntılar zenginlerle yoksullar arasındaki uçurumu büyütüyorsa, hiç kuşkunuz olmasın bunda duyarsızlık, ilgisizlik ve bananeciliğin yukarıda sıralanan figürlerinin de büyük katkısı var...

Diyeceksiniz ki, "konuşanın başına neler geliyor bilmiyor musun?.."

Evet; konuşanın, yazanın-çizenin, sosyal medyada en küçük tepki gösterenin, sokakta sıradan demokratik eylemler yapanların dövüldüğü-işkence gördüğü, ceza aldığı ve hatta cezaevine atıldığı bir süreç, yine de suskunluğa gerekçe olmamalı...

Yukarıdaki duyarsızlık figürlerinin içerisinde öyle bir kesim var ki, işte toplumla kucaklaşan ve bu sırada da hep kazanan o insanların siyasi dalgalanmalarda rol yapma hakları olamaz...

Birileri istediği kadar "sanat sanat için mi, toplum için mi" tartışmasına girsin ama Atatürk'ün, toplumsal duyarlılıkla ilgili sanatçıların nasıl lokomotif olabileceğine ilişkin sözü yaşamsaldır... Ne demişti Gazi;

"Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir..."

Toplum; bir çocuğun Ekrem İmamoğlu'nun otobüsü önünde haykırdığı "her şey çok güzel olacak" sözünü slogana dönüştürürken, nihayet Atatürk'ün sanatçıları da uyandı ve sosyal medya üzerinden "her şey çok güzel olacak" sloganını haykırırken, İmamoğlu'nun şahsında cumhuriyete, demokrasiye, hak ve hukuka sahip çıkmaya başladılar...

İktidar ortakları, medyaları, yandaşları her ne kadar sanatçıları hedef tahtasına koysa da, İmamoğlu dün yaptığı açıklamada, onlardan seslerini yükseltmelerini istedi.

Evet; sanatçı toplumla diyalog açısından en önemli aracı olduğu için, halkın hassas noktalarına yönelik taarruzlar gelecek kaygısı, çaresizlik ve umutsuzluk yarattığında, işte direnç damarlarındaki kanı "gerçek sanatçı"lar pompalayacak!..

Unutulmasın ki; toplumun yaşamsal damarlarının canlı tutulmasında görevlerini aksatanları; onları alkışlayan kitleler sahneden, perdeden ve ekrandan indirmeyi de bilir...

Bu sözüm en çok da yandaş kanaldaki dizilerde oynarken, masalardaki rakıları gizleyerek fotoğraf çektiren figüranlara!!

İŞTE GÜZEL BİR ŞEY...

Toplumdaki umutsuzluğun ve giderek büyüyen gelecek kaygısının moral bozduğu bir gerçek...

Sosyal medya ve internet ruh sağlığını bozan etkenlerden biri olarak gösterilirken, Türkiye'de yandaş-candaş ikileminde yapılan habercilik psikoloji bozuyor, "açık oturum" adı altındaki seviyesiz tartışmalar da insanların bilinçaltına sarsıcı- yıpratıcı taarruzlar yapıyor...

Ve ne yazık ki gazetelerin üçüncü sayfalarından kan akıtılan, ekranlardan öfke saçılan bir dönemde toplum güzel haberler, umut verici icatlar ve gelecekle ilgili kaygıları yok edecek gelişmeleri de görmek istiyor...

Medyanın toplum yararına olan gelişmeleri görmezden geldiği bir ülkede, bazen öyle güzel şeyler oluyor ki, yalnızca Türk insanının bilim alanındaki gelişimini değil, tüm insanlığın sağlığını- geleceğini etkileyecek sevindirici haberler de oluyor... Onları görmek-göstermek lazım...

Dünkü Hürriyet'te, "kanserin Türk avcıları" başlığıyla insanlığa moral veren bir haber yapılmıştı...

"Türk bilim insanları, hastadan alınan kan örneğinden elde ettikleri bağışıklık hücrelerini, genetik olarak modifiye ederek kanser hücrelerine karşı daha güçlü savaşçılara dönüştürmüşler..."

Yeniden programlanan bu hücreler hastaya geri verildiğinde vücuttaki tümör hücrelerini bularak öldürüyormuş...

Biyomühendislik alanında çalışan Dr. Tolga Sütlü, Dr. Adil Doğanay Duru ve Prof. Dr. Batu Erman, bağışıklık sisteminin kanserle daha iyi savaşabilmesi için var olan mekanizmaları güçlendirmişler...

İşlemin "hücresel immünoterapi" olarak adlandırılabileceğini belirten Dr. Tolga Sütlü, "kanser hücrelerini tanıyıp sağlıklı hücrelerden ayırt edebilecek şekilde genetik olarak yeniden programladıklarını" söylemiş...

European Journal Of Immunology'de (Avrupa İmmünoloji Dergisi), yayınlanan bu müthiş buluşu alkışlamamak mümkün mü?..

OKURLARA NOT; Tüm okurlarımızın "Anneler Günü"nü kutlarken, alçakça bir saldırıda yaralanan değerli yazarımız Yavuz Selim Demirağ'a da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum...

 

Yazarın Diğer Yazıları