Muhalefet neyi kazandı?

Yeni sistemin en kritik aşamalarından birisi 16 Nisan 2017 referandumuydu… 'Yeni Türkiye' inşa edilecekti ama ortaya son derece garip bir tablo çıkmıştı…

Demokrasi tarihimizde bir ilk gerçekleşmiş, İstanbul, Ankara ve İzmir'de önde olan taraf ülke genelinde seçimi kaybetmişti… Geçmişte bunun bir benzeri yaşanmamıştı…

Büyük şehirlerde iktidara destek azalırken, sadece kırsalın, kasabaların ve nefes alması devlete bağlı küçük şehirlerin desteğiyle, ülke adına radikal bir sistem değişikliğine geçiliyordu… 

O zaman kinayeli de olsa özür dilemiştim "Büyük şehirlerin hepsinde 'evet' kaybederken, kamu gücüyle neredeyse firesiz gerçekleşen 'köylü devrimi'ni göremediğim için özür dilerim!.." diye… 

'Devletin beslediği şehirler'le 'devleti besleyen şehirler' arasındaki farktı bu… Sonuçta kazanan taraf kabaca 'devletin beslediği şehirler' olmuştu…

Son yerel seçimlerde de o sürecin devam ettiği görüldü aslında… Muhalefet, birkaçı dışında bütün büyük şehir belediyelerini kazanmasına rağmen, 'devletin beslediği şehirler'deki fark yüzünden toplamda geride gözüküyor…

***

2017 referandumuna bakarak şöyle bir değerlendirme yapmaya çalışmıştım bu sütunda: "Yine bu sonuçlara göre, seçim sistemini değiştirerek, 'iki turlu, dar bölge veya daraltılmış bölge' gibi modellere geçme rüyası da suya düştü... Çünkü değişen seçmen davranışlarında görüldü ki partilerin genel merkezleriyle anlaşsanız bile hür iradeleriyle düşünen seçmenler 'ikili tercih'te karşı blokta toplanabiliyor... Üstelik ezici oranda... Klasik 'sağ-sol' gibi kalıplar seçmen nezdinden anlamını yitirdikçe ikinci turun kâbusa dönme ihtimali artıyor...

1994 mahalli seçimlerinden beri İstanbul ve Ankara'yı kaptırmayan bir siyasî geleneğin bugün ortaya çıkan tablodan sonra 'iki turlu, dar veya daraltılmış bölgeli' seçim sistemini göze alması imkânsız hâle geldi..."

Cumhurbaşkanlığı seçimi istisna gibi dursa da son yerel seçimler değişen seçmen davranışlarındaki farklılaşmayı göstermesi açısından önemliydi…

Kendisini 'mavi kuvvet', karşısındaki herkesi 'kırmızı kuvvet' göstermeye çalışan ve bu zahmetsiz, bu beleş yöntemle taraftar blokajı sağlamayı kültür haline getiren siyaset anlayışı, karşı taraftaki farklı siyasî eğilimlerin bir araya gelmesini kolaylaştırdı… O bölgedeki oy geçirgenliği arttı… Farklılıklar yerine asgari de olsa, müşterekler, 'birlikte hareket duygusu'nu tahrik etti, mahcubiyeti ortadan kaldırdı…

'Kırmızı kuvvetler' gibi haksız isnada muhatap olan tarafın doğru aday çıkardığı, ezberleri bozduğu durumda, bloke zannedilen tarafta da çatlamalar yaşanabileceği anlaşıldı…

Buna İstanbul örnektir, Hatay örnektir, Ankara örnektir… Üstün propaganda gücünün yoğun ateşi altında, muhalefet adaylarının sürekli 'terörist, işbirlikçi, Kandil'den yönetiliyor, arkasında Pensilvanya var' gibi ağır ithamlara maruz kalmalarına rağmen gösterdikleri başarı ilginç değil mi?

Bu adaylar, partilerinin oy toplamından daha fazla oylar aldılar… Yani daha önce iktidar ve ortağı lehine oy kullanan milyonlarca seçmen, 'doğru aday' bulduklarında partilerinin hilafına oy kullanabileceklerini gösterdiler…

Mesela Ankara'da, 10 ay önce yapılan genel seçimlerde Cumhur İttifakı'nın oyu yüzde 53.55… Oysa Pazar günü yapılan yerel seçimlerde aldıkları oy yüzde 47…

Genel seçimlerde İstanbul'dan Cumhur İttifakı yüzde 51 oy almıştı…Yerel seçimde yüzde 48.5'e düştü…

Hatay'da Cumhur İttifakı yüzde 50.64 oy almıştı…Yerel seçimde yüzde 42'ye geriledi…

Örnekler, işin sırrının 'doğru aday'da olduğunu gösteriyor… Aidiyetler, parti içi çekişmeler, benlik mücadelesi, küçük düşünme, farklılıklara tahammülsüzlük gibi çoğunlukla 'doğru aday' yerine 'bizden biri'ni dayattığı için sonuç hüsrana dönebiliyordu… Oysa tersinin doğru olduğuna dair çok büyük ve başarısı ispatlanmış tecrübe var artık muhalefetin elinde…

 

Yazarın Diğer Yazıları