Musibet

Diyanet, "Musibetler Karşısında Müminin Tavrı" konulu hutbeyi tüm camilerde okuttu. Hutbenin bir yerinde, "Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: 'Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!' (Bakara 2/155)"denilerek ayet referans gösterilmiş.

Bu ayette Allah kimin kimi sınayacağını söylüyor.

Kim sınayacakmış?

Kendisi.

Nasıl yapacak?

"Biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınaya"cak.

Buraya kadar tamam. Ancak Türkiye'de öyle durumdan vazife çıkaranlar var ki, Allah'ın yapacağı ve sınayacağı musibetleri, kendilerinin yol açtığı başarısızlıklarla bir tutuyor.  Bunlar, iktidar sahipleri, politikacılar, ülke adına karar alıcılardır.

İktidar sahipleri eğer kendi aldıkları kararlar sonucu toplumda bir felakete sebep olmuşlarsa -ki olmuşlar ve buna da devam etmektedirler- onların yaptıkları musibet değil, yıkımdır. Dini tabirle söylersek iktidar sahiplerinin amelleridir. Ve herkes amelinden sorumludur.

Hâlihazırda Türkiye'de iktidarın tüm yanlış ve aleyhte kararlarla toplumu Atatürk'ün deyişi ile "fakru zaruret" haline getirmiştir.

İşsizlik 17 milyona dayanmış.

Dolar almış başını gidiyor.

Enflasyon eksik gösterilmesine rağmen resmi açıklamaların önünde gidiyor.

Esnaf kan ağlıyor.

Sağlık gerçek rakamları açıklayamamaktan sabıkalı hale gelmiş, eğitim damda internet arayan öğrencilerin hüzünlü sonuna şahit olmuş durumda..

301 madencinin öldüğü, onca ananın, babanın, kadının yetim kaldığı olayda adalet kimsenin içini rahatlatmış değil.

Çorlu tren kazasında üst tabaka "Müslümanların" sorumluluğu yok, her nedense alt tabakadakiler suçlu. Her biri yıllardır sanık sandalyesinde adalet bekliyor. Yakınlarını kayıp eden,  can parçası çocuklarını ihmale kurban veren halk ise, yukarı kattaki "Müslümanların" vicdanının adalete yansımasını umut ediyor.

Diyanet haklı: "Musibetlere sabretmemiz lazım" olmasına lazım da, önce, şu "musibetin" ne olduğunu, hangi olay ya da olgunun musibet, hangisinin musibet sayılmadığını anlamamız gerekmez mi?

Gerekir tabi.

Yoksa iktidar sahipleri beceriksizlikleri nedeniyle başımıza açtıkları tüm felaketlerin faturasını Allah'a kesip, kendileri "Allah'tan gelene ne diyelim" diyerek işin içinden sıyrılacak.

Peki, onların siyasi icraatları (amelleri) ne olacak?

İktidar sahipleri amellerinden (yapıp ettiklerinden) sorumlu tutulmayacak mı?

Madem bir tek siz Müslümansınız, bir tek siz dini bütün insanlarsınız, başımıza gelen bunca felaket ne diye sormayalım mı?

Demeyelim mi? Hepinizin imam hatip diploması var.

Birçoğunuzun da İlahiyat diploması var.

Gene pek çoğunuzun bir tarikattan el almışlığı da biliniyor.

Bürokrasidesiniz.

Yetkilisiniz.

Öyle ise soruyorum: Size bunca yanlışı hangi kâfir yaptırdı? Aklınız başınızda değil miydi? Türkiye'de ihale verecek, bütün milli servetini aktaracak beş müteahhitten başka Müslüman yok muydu?

Karadeniz'de Fatsa, Ege'de Kaz Dağları, Anadolu'nun çeşitli yerlerinde, köyüne el konulan, suları, toprakları, madencilere göz göre verilen onlarca köylü, bizim halkımız, ağlayıp sızlarken, hiç kimselere reva görmediğiniz o "Müslümanlığınız" aklınızdan çıkıyor mu?

Ne diyorduk?

Musibet?

Nedir musibet?

 

Yazarın Diğer Yazıları