Müsteşar Burns yaktı bizi

ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Burns son beyanatında, Kıbrıs meselesini  “uzlaşmazlığa”  mahkûm etmiş olan klâsik ve köhnemiş ABD politikasını tekrarladı: ABD Kıbrıs’ta tek hükümet tanımaktadır! 
Burns’e “al da başına çal şu eli kanlı, terörist idareyi”  demeden önce  “en yakın dost ve müttefik”  addettiğimiz bu  “lider devletin”  Kıbrıs konusunda Türk’e yaptığı haksızlıkları hatırlatmakta yarar vardır. Johnson mektubunu unutmayalım; hâlâ bugün Rum idaresine, Yunanistan kanalı ile gelen ABD menşeli silâhlara ve petrol konusunda Rum idaresine hak veren açıklamalara bakalım; Acheson Planı ile Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak oyununa bir göz atalım; arşivlerinde var olan ve bugüne kadar değiştiğine şahit olmadığımız kadim ve kalıcı siyasetlerinin Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması yönünde olduğunu ve 1964’de İngiltere ile birlikte suçlu, eli kanlı, terörist Makarios’u  “meşru hükümet”  olarak tanımanın altında bu “hikmetin”  var olduğunu hiç ama hiç unutmayalım; ABD’nin “Türkiye AB üyesi olmalıdır”  yaklaşımının altında -Rum ve Yunan ikilisinin görüşü doğrultusunda-  “Türkleri adadan temizlemenin en kestirme yolu budur”  düşüncesinin yattığını da görelim; Acheson planında Türkiye’ye  “Enosis karşılığında bir üs”  aldatmacısı yatmaktaydı,  “AB üyeliğine yardımın da bedeli Türkiye’yi adadan çıkarmak için hazırlattıkları Annan Planın,ı Türk Hükümetine kabule ikna etmekti”  ki bu da aynı kapıya çıkacaktı. Nasıl ki AKP Hükümetini bu oyuna getirir getirmez  “Kıbrıs Türkleri Annan Planına evet demekle iki egemenlik, iki devlet formülünden vazgeçmişlerdir. Türkiye bunları bu çizginin altında tutmalıdır” yorumunu yapmakla yetinmedi, Türkiye’yi AB karşısında  “mükellefiyetlerini yerine getirmeye ve önerilerini de Rumların kabul edebilecekleri bir seviyeye indirmeye” davet etmekten de kaçınmadı. 1963-74 yılları arasında Kıbrıs Türkleri  “Türk”  bölgesi denilen gettolarda milli mukavemetini sürdürürken ABD temsilcileri Türk liderliğine Makarios’un Allahsız, dinsiz imansız şartlarını kabul etmeleri için baskı yapmayı “barışa hizmet”  addetti. Lefkoşa’daki Büyükelçileri’nin arşivlerdeki önerisi doğrultusunda “Türkiye, bizden yardım istediğine göre Türk hükümetine açıkça bundan böyle Zürih-Londra Antlaşması gibi acayip bir anlaşma yapılmayacağı ve bölünmenin de kabul edilmeyeceği, anlaşmanın demokratik kurallara göre gerçekleşeceği açıkça söylenmelidir”  şeklinde tecelli eden siyasetleri bugüne kadar devam etmektedir. Ve eli kanlı, geçmişleri toplu mezar kazıcılığı ve kara para aklamak olan Rum liderleri bunları çok iyi bilmektedirler.
Dünya lideri (!) ABD’nin, Garantör İngiltere’nin ve şimdi de AB ülkelerinin 43 yıllık  “Kıbrıs Dosyasını” bilmemeleri mümkün değildir. Kucaklarına aldıkları ve adına  “Kıbrıs Hükümeti”  dedikleri  “bebeğin” ne denli kirli olduğunu da bilmektedirler. Ancak Müslüman Türk’e  “Hıristiyan adası” addettikleri ve buradan İslam dünyasını kontrolü öngördükleri bu adayı, hak ve adalet kurallarını da çiğneyerek, Rum-Yunan ikilisinin istediği noktaya getirmek herhalde milli ve dini davaları haline gelmiştir. ABD’de  “Yunan lobisinin” gayretleri ile 1950’lerde başlayan bu süreç bugün BOP projesi ve AB’nin Kıbrıs’ta stratejik hak iddiası ile daha da karmaşık bir hale getirilmiştir. Çıkış yolu, bu gerçekleri bilerek, sağlam durmakta ve KKTC’ye sahip çıkmakta, Türkiye’nin ada üstündeki haklarından vazgeçmemektedir. Kısacası kırmızı çizgimizi kararlılıkla dünyaya duyurmaktadır! “Burns”  İngiliz lisanında  “yakar-yakan” demektir. Müsteşar Burns, Kıbrıs meselesinin 43.yılında yeni doğan bir bebek masumiyeti içinde  “Kıbrıs’ta tek hükümet tanıyoruz” demekle bizi bir kez daha yürekten yakmıştır. Ancak kül olmayacağız. Gerilemeyeceğiz. Dik duracağız. Çünkü 43 yıldır ABD bizi zaten yakmaktadır ve bakınız hâlâ ayaktayız, konuşuyoruz ve direniyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları