NATO ülkelerinde kamuoyu yoklaması yapılsa PKK'ya 'hayır' çıkar mı?

NATO ülkelerinde kamuoyu yoklaması yapılsa PKK'ya 'hayır' çıkar mı?

NATO''ya niçin girdik? Bu sorunun cevabı yeteri kadar araştırıldı mı? Sanmıyorum.

Sokaklara dökülürler... "NATO''ya hayır!". Elbette "NATO''ya hayır!" Ne işimiz var bizim, düzenbazların, çıkarcıların, payanda arayıcıların, beyinlerinin arka yamacında "Şark Meselesi" yatanların arasında!.. Ama kuzeyimizde, hemen ötemizde zebellah başımızda dururken ne yapabiliriz?

Tehlikenin yakını, uzağı hesabı...

Madrid toplantısı, NATO için bir dönemeç olacak. Geçmişte Ruslardan saldırılarına uğrayan, yıllarca savaşan iki ülke İsveç ve Finlandiya; Ukrayna''nın, Rusya''nın acımasız hücumuna uğramasıyla dehşete düştü. Sıra kendilerine gelmeden hemen NATO''nun kapısını çaldılar. Ama...

NATO üyelerinin, sınırsız desteği yüzünden terörden çok çekmiş ve hâlâ çeken bizi karşılarında buldular. Çünkü her ikisi ve daha çok İsveç, PKK''nın âdeta barınağı.

Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, R. T. Erdoğan''la Madrid''e gitmeden önce, tavrımızı çok açık, çok sade özetledi:

"Yıllardan beri Türkiye olarak terörle karşı karşıyayız. Masum insanların canlarına kasteden terör belası ile mücadelemizi sürdürüyoruz. Siz bizim bu somut mücadelemize katılmayacaksınız, katılmadığınız gibi teröristlere destek vereceksiniz, bunlar için güvenli ülke olacaksınız, size sığınacaklar, onlara maddî-manevî destek sağlayacaksınız, akıl vereceksiniz. Ondan sonra ''Ben NATO''ya gireceğim''. Niçin? ''Bana saldırı olursa Türkiye bana yardım etsin'' diye. NATO''ya girmenin anlamı bu. Bu konudaki bencilliğin, mantık katliamının açıkça görülmesi lâzım. Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere ilgili tüm bakanlıklarımız olarak söylediğimiz şey bu. Bu süreç, görüşmeler devam ederken bir de parmağını gözümüze sokar gibi terörist elebaşının fotoğrafı duvarlara yansıtıldı. Bu nasıl bir anlayış? ''Ben bildiğimi yaparım'' demek bu. Sen bildiğini yaparsan biz de bildiğimizi yaparız."

İsveç ve Finlandiya''da, sadece yöneticiler mi PKK''yı koruyup kolluyorlar? Halktan işaret almayan idareciler, bu kadar rahat olabilirler mi?

Yeni bir haber: "Finlandiya''da yayınlanan Helsingin Sanomat gazetesinin düzenlediği ankette, Finlandiyalıların NATO üyeliğine desteğinin giderek artarak yüzde 79''u bulduğu görüldü. Bu oran geçen aydan bu yana yüzde 6 arttı. Öte yandan Finlilerin büyük bölümü, Türkiye''nin taleplerinin karşılanması gerekiyorsa NATO üyeliğine sıcak bakmadıklarını belirtti. Katılımcıların yüzde 70''i Türkiye''nin taleplerini karşılayacak tavizler verilmesine karşı çıktıklarını bildirdi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan''ın NATO üyeliğiyle ilgili taleplerinin karşılanmasını destekleyenlerin oranı ise yüzde 14''te kaldı. Bu kişilerin büyük bölümünün de milliyetçi Finns Partisi destekçileri olması dikkat çekti."

Finliler ile Türkler arasında kök bağı üzerinde durmanın bir manası yok. Bu bir tez sadece. Finlandiya bir Avrupa ülkesi ve bütün Avrupa ülkeleri gibi, birbirleriyle etkileşme içindeler.

Finlandiya''da Türkiye''ye karşı tavır bu orandaysa, yoklasınlar, İsveç''te daha fazladır.

Ben size, eskiye giderek, yine PKK bağlantılı kamuoyu yoklamasından bahsedeceğim. Sonra NATO''ya girmek mecburiyetimiz üzerinde dururuz.

İtalya''da halk Öcalan''ı istemedi

Yıl: 1998. Abdullah Öcalan, Türkiye''nin ağır baskısıyla Suriye''den çıkarılıyor. Rusya''da ve Yunanistan''da kalamıyor. 12 Kasım 1998''de İtalya''ya geçiyor. Ben de gazetem adına gelişmeleri takip için Roma''ya gidiyorum.

İtalya''nın tarihî meclis binasının hemen önünde Il Tempo gazetesinin binası var. Meclisteki görüşmelerinden sonra tercümanıma buraya girelim, diyorum. Onlar da haber toplantısındaymış. Beni kabul ediyorlar.

Tarihî notlardır. Türkiye''den birçok gazeteci gelmişti ama hemen hepsi, aptalca bir yola girmişler, Abdullah Öcalan''la röportaj yapmanın arayışındaydılar. Ben farklı bir yol izledim. Aynen aktarıyorum:

"Il Tempo''nun Genel Yayın Müdürü Gian Paolo Cresci, 65 yaşında, gün görmüş tecrübeli bir gazeteci ve yönetici... Beni sabahki haber toplantısına kabul etmez, toplantı bitene kadar bekletebilirdi. Meslektaşını gazetenin kotarıldığı, bir bakıma mahrem konuşmaların yapıldığı, bazen gazete içi tartışmaların yaşandığı haber toplantısına kabul etmesi, üstelik bizimle, toplantı sebebiyle yakından ilgilenemediği için sık sık özür dilemesi, gerçekten bir zarafet örneği idi. Beni toplantıya kabul etmekle kalmıyor, bir makale de istiyordu. Edda Hanım konuşulanları kulağıma fısıldayarak Türkçeye çeviriyordu. Böylece onların konularına ben de vâkıf oluyordum.

Onlar da bizim gibi 11.30''da toplanıyorlar, bizim gibi, aynı günlük meselelerin kaygısını taşıyarak habere ulaşmaya çalışıyorlardı. Yine bizim gibi, içecek servisi yapılıyor ve yine bizim gibi, bazen içecekler kazaya uğrayıp oval toplantı masasının üzerine dökülüyordu! İçeceklerde bir farkımız vardı; biz daha çok çayı tercih ederken, onlar kahve ve kapaçino içiyorlardı.

Masa üzerine kahve döküldüğünde, sağımdaki ekonomi yazarı, ''Herhâlde bu ufak kazayı yazmazsın!'' diyerek espri yapmıştı. Ama tatlı bir hatıra olarak bunu kaydediyorum!

Il Tempo yöneticileri, Öcalan meselesinde son derece hassastılar. Türkiye''nin tezine yakın bir tezi savunuyorlardı. Anayasaları izin vermediği için, Öcalan Türkiye''ye teslim edilsin diyemiyorlardı ama D''Alema [Başbakan], Öcalan''a kolaylık sağladığından dolayı ateş püskürüyorlardı. Öcalan''ın ülkelerinden gönderilmesini istiyorlardı. Hemen belirtelim... İtalyan anayasasının 27. maddesine göre, idam hükmü olan bir ülkeye o ülkenin suçlusu gönderilemiyor. Zaten Türkiye de Öcalan''ın iadesinin mümkün olmayacağını anladığı için, bu yüzden Öcalan''ı bize gönderin diyemiyor.

Anket sonucu: ''Öcalan gitsin!''

Toplantı, Genel Yayın Müdürü Cresci (Gresci)''nın odasında yapılmıştı. Editörler çıktıktan sonra Cresci ile baş başa kaldık. Cresci''nin Öcalan meselesi üzerine o gün bir başyazısı da çıkmıştı. Öcalan''ın ülkeden çıkarılmasını istiyor, D''Alema hükûmetine ateş püskürüyordu. Il Tempo gazetesi başından beri Öcalan''a tavır koymuştu.

Aramızda ilgi çekici bir diyalog geçti.

- Yazılarınıza karşı yazı yazan veya telefon eden oldu mu?

- Yazılarıma karşı herhangi bir tavır olmuyor. Bütün okurlarım görüşlerime katılıyor. Bu İtalyan hükûmetinin çok büyük bir yanlışıdır. Siz bunu anladınız mı?!

- Anladım, evet!

- Il Tempo gazetesinin bütün okurları bu teröriste (Öcalan''a) karşıdır. Memleketimizin hoşlanmadığı bir kişi olarak buradan geri yollanmasını istiyoruz.

- Gazete olarak "Öcalan gitsin" diye bir kampanya açacak mısınız?

- Makalemde de belirttiğim gibi, daha önce yapılan bir ankette, İtalyanların yüzde 86''ı Öcalan''ın geri yollanmasını istiyorlar. Şimdi de 3 bin kişi üzerinde bir anket yaptırdık. Bu anketin sonuçlarını yarın yayınlayacağız.

(Bu anketin sonuçları yayınlandı: Öcalan''ın gitmesini isteyenler oranı koruyorlardı.)

- Komünistler neden Öcalan''ı buraya davet ettiler ve burada kalmasını istiyorlar?

- Kendi düşüncemi söylemek istiyorum. Bu hükûmetin bir kazasıdır! Öcalan''ın gelişi aslında Rus gizli servislerinin bir oyunudur. Bugün yanlışlıkla İtalyan hükûmeti bu işe karıştı. D''Alema çok dikkatli bir politikacıdır. Böyle bir yanlışlık yapması imkânsızdır. Bir pusuya düştü resmen! D''Alema, hükûmeti bir ay önce kurdu! Böyle bir yanlış yapması imkânsız bir şey!

- D''Alema bu yüzden puan kaybeder mi?

- Aslında hükûmet düşebilir! Hükûmetin içinde Amerika''yı tutan, Atlantik Birliği''ni, NATO''yu savunan birçok milletvekili var. Bugün öğleden sonra yaptırdığımız anketin sonuçları gelecek. Bu anket siz Türk gazeteciler için de çok enteresan olacaktır. Bu sonucu size vermekten mutlu olacağım.

(Bu anket, Türkiye''de de bazı gazetelerin manşeti oldu.)

Cresci devam ederek:

- İtalyan gazeteleri içinde başından beri Öcalan''ın gitmesi fikrini işleyen tek gazeteyiz.

- Gazeteniz etkili mi?

- Biz orta sağın en etkili gazetesiyiz. Okurlarımız belirli fikirleri olan bir kitledir. Vatikan, asker, bürokrasi bizim gazetemizi okur ve dikkate alır.

Il Tempo gazetesinde, Türk devletinin gönderdiği hiçbir veri yoktu. Öcalan''ın asıl kimliğini açıklayan hiçbir bilgi yoktu. Gazete yönetimi, mantık yoluyla, Öcalan''a karşı olmak gerektiğini buluyorlardı.

Onlara makale yazmamı istediklerinde, özellikle PKK''nın nasıl bir örgüt olduğu, Öcalan''ın emriyle kaç kişinin öldüğü üzerinde durmamı belirtmişler, yorumuma asla müdahale etmemişlerdi.

*

Makaleyi yazdım. Edda Hanım tercüme etti. Ertesi gün gazetenin ikinci sayfasında yayınlandı.

Şimdi İtalya da dâhil Avrupa''da anket yapılsa, PKK aleyhine bir oran çıkar mı?

Avrupa''da, bize düşmanlık ezelî ve ebedî; kabul. Ama biz kendimizi anlatmada üzerimize düşeni yapıyor, tarihe not düşüyor muyuz?

Yazarın Diğer Yazıları