Nazım Hikmet'e sigara ararken kayboldum

Yaz tatili için, Ankara’dayım. Eniştem Mekki Sait Esen Cumhuriyet gazetesinin Ankara Temsilcisiydi. Eniştem ile ablamın çocukları olmadığından beni çok seviyorlardı. O sabah evde bir telaş, ablam beni erkenden kaldırdı:
“-Bu sabah yatak keyfi yok, eniştenin önemli misafirleri gelecekler, kalk giyin, kahvaltıyı hep beraber yapacağız!” dediğinde, istemeyerek kalkarken sordum;
“-Bu saatte kimler gelecek ki, telaş içindesiniz?.”
“-İstanbul’dan trenle Nazım Hikmet beyle Ertuğrul Muhsin bey gelecek, enişten misafirleri karşılamaya gitti.”
Nazım Hikmet’in şiirlerini, okulda arkadaşlar okuyorlar ama ben pek anlamıyordum... Muhsin Ertuğrul’u çıkaramadım, sormak da istemedim... Ben ablamın Yenişehir’deki evinin önündeki bahçede misafirleri beklerken bir taksi gelip tam kapı önünde
durdu. Önce eniştem, ardından dik arkaya taralı dalgalı saçlı uzun bir adam yanında da saçları hafif dökük aynı uzunlukta bir adam daha indi. Daha önceden resimlerini gördüğüm için Nazım Hikmet’i tanıdım. Ablam kapıyı açtı hoşgeldiniz deyip eve buyur etti. Salona, yanlarına giderek el öpmek istedim, Nazım Hikmet elini geri çekince, şaşırdım ama, Muhsin Ertuğrul beni yanağımdan öperken, eniştem beni onlara takdim edip yaz tatili için İstanbul’dan yanlarına geldiğimi anlattı. İkisinin de trenle geldikleri için elbiseleri buruşuktu ama, Nazım Hikmet’in elbisesinin aynını İstanbul’da çöpçüler giyiniyordu... Tüm dikkatimle aba kumaşlı elbisesine biraz da hayretle bakıyordum.



Köylü sigaran yok mu?..
Eniştem sigara dolu kutuyu uzattığında, ben de çakmak ile sigarasını yakmayı beklerken, Nazım Hikmet sigaraları karıştırdı parmakları ile dokundu ama beğenmedi, parmağının ucu ile kutuyu geriye iterken, biraz da alaylı şekilde “-Bu evde lüks sigara dolu ama Köylü sigarası yok!...”  diye takılıp izah etti: “Başkası beni öksürtüyor!...”
Muhsin Ertuğrul bey ise çoktan sigarasını yarılamıştı bile, bu sırada kahvaltı masası hazırdı, Nazım Hikmet, enişteme seslendi;
“-Mekki, bırak telefonu da, biraz rızıklanalım, Bakan Hasan Ali Yücel bey bizi 9.30 da kabul edecek, kaçırırsak, akşama bile dönemeyiz, bu gün paralanmamız gerek!. Sonra elimiz boş döneriz!.” diye uyarınca, eniştem telefonu konuşmasını kesti:
“-Gazeteden Ahmet İhsan ile konuştum, selamı var, geldiğinizi söyledim...” dedi.
Bu sırada Nazım Hikmet cebinden iki onluk kuruş çıkardı, bana uzattı:
“-Evlât, bir koşu, bakkala git, üç paket Köylü sigarası al!.”

Ankara kazan ben kepçe
Gözüm kahvaltı masasında kaldı ama isteği yerine getirmek için hemen kalktım. Ablama bakkalın nerede olduğunu da sordum, “Köşede!” deyince bir koşuda gittim, parayı uzattım “Üç paket köylü sigarası!” isteğime, somurtkan bakkalın “Köylü sigarası satmıyoruz” sözüyle afalladım.
Sokakta başka bakkal aramak için koşmaya başladım. Yolda bir adama, “Köylü sigarası nerede satılır!...” dememle o da beni bir süzüp, “O sigarayı burada satmazlar!” dedi. Çaresizliğimi görünce akıl verdi “Ana caddeye git orada bulursun!...”
Bu kez ters tarafa dönerek koşmaya başladım, otobüs durağındaki Tekel Bayii de “Yok!...” deyince, Yenişehir’e doğru koşmaya başlarken açlıktan guruldayan karnım bana kahvaltı sofrasında bıraktığım reçel ve yiyecekleri hatırlattı...Nihayet karşıma çıkan bir bakkalın arkasında sıralanmış sigara paketlerini görünce, kibar bir ifade ile;
“-Amca, üç paket köylü sigarası rica ediyorum!...” dedim. Koşturmaktan perişan olmuş halime adam da acımış olmalı ki, yerinden kalktı, yanıbaşındaki uzun sopayı, rafın en üst tarafına uzattı. Üzerinde ’Köylü’yazılı  paketi aşağı düşürmesiyle kaleci gibi kapması bir oldu... Paketin kıvrık tarafını açtı, bana kalın kâğıtlı, tutkalı bile yapışmamış, içindeki üç sıra halinde tütünleri görünen pis kokulu sigaradan üç paket verdi. Para üstü olarak da 2 kuruş iade etti. Eve dönüşte bu kez de yolu kaybettim... Ben Nazım Hikmet’e Köylü sigarası ararken o kadar koşmuşum ki, üst sokak yerine alt sokağa sapmışım... Panikledim, karşılaştığım bir teyzeye Hanımeli Sokağı’nı sorunca, bana tarif etti... Koşarak eve geldiğimde, kahvaltı masası kalkmıştı. Gecikince ablam telaşlanmış;
“-6 yerde sordum, köylü sigarası satmıyorlar!...” deyince, Nazım Hikmet bey beni doğruladı: “-Bu mereti de ucuzdur diye herkes satmıyor, pahalı sigaralarla milleti kazıklıyorlar!..” dedi

Bahşişi kaptım ama...
Uzattığım 2 kuruşu Nazım Hikmet avucuma sıkıştırdı, yanağımı okşadı. Sonra eniştemle birlikte çıkıp gittiler... Ablamın da canı sıkılmıştı:
“-Ankara’nın göbeğinde köylü sigarasını kim alır ki!...” diye yakındı.
Ben de kafama takılan bir konuyu ablama sorup merakımı gidermek istedim. Nazım Hikmet’in üstündeki kalın aba kumaşından yapılmış elbisesini eleştirdim ve dedim ki;
“-İstanbul’da çöpçülerin giydiği elbisenin temizi, hiç Nazım Hikmet Beye yakışır mı, üstelik de Bakan’ın yanına gidiyorlar.”
Ablam isteksiz olarak konuştu;
“-Dün sabah eniştene telefon etti, Milli Eğitim Bakanını ziyaret etmek istiyormuş... Güya çıkaracağı kitap için para isteyecekmiş, Mekki’yi de araya karıştırmış, enişten de kırmamak için bugün için randevu almış ama, ‘Kendisi niye gitmez de beni böyle işlere karıştırır’ diye sinirlendi de... O komünist ama fikir adamı; güzel giyinmesi gerekir... Diğer arkadaşları nasıl giyiniyorlar... Geçen gün Vâlâ Nurettin bey geldi bizi ziyarete, üzerindeki elbiseyi İsmet Paşa’nın terzisi İzzet Bey dikmiş. O da Komünist ama adaba uyuyor...”
Mekki eniştem öğle yemeğine yalnız geldi, Nazım Hikmet bir arkadaşını ziyaret edecekmiş. Biraz da yakındı: “Bakan Hasan Ali Yücel, kasadan bir demet banknot para çıkardı, zarfın içine koydu ve bizler de veda ettik. Böyle şeyler için tavassutta bulunmaktan  hiç hoşlanmıyorum ama, Cevat Fehmi beyin ricasını da kıramıyorum...”

Yazarın Diğer Yazıları