Ne değişti de Erdoğan ve Gül Kürtçe yayın kararı aldı?

Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül, TRT-6’da Diyarbakır ağzı ile Kurmançi lehçesinde 24 saat yayın başlatmadan birkaç yıl önce konuyla ilgili olarak ne gibi fikirler ileri sürmüşlerdi hatırlıyor musunuz?
Gazeteci Müyesser Uğur, bizim Yavuz Selim Demirağ ile birlikte ART’de yaptığımız  “Gereği Düşünüldü”  programına katkı olsun diye bu eski konuşmaları buldu ve gönderdi: 
Yıl 2002, AKP’nin iktidara gelmesine sadece 5 ay kala Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında bakın neler söylüyor:
 “Türkçe’den başka bir dilde, örneğin Kürtçe olarak yayın yapılması zaten teorik bir tartışma olmaktan öte bir anlam taşımamaktadır. Zaten fiilen bunlar olmaktadır. Burada devletin yapacağı, engellemeleri ortadan kaldırarak, fiilen var olanı, yasal bir çerçeveye oturtmak ve gerektiğinde denetlenebilmesini sağlayabilmektir. Bu sebeple özel kişiler ve şirketler, televizyon istasyonu, radyo kurarak, gazete ve kitap çıkararak, kültürel haklarını geliştirebilirler. Bize göre devlet tüm bu süreçlerde ’denetleyici’ olmalıdır. Devletin başka dillerin öğretilmesine soyunmasına ya da başka dillerde TV-radyo yayını yapmasına gerek yoktur. Devleti denetleme fonksiyonu dışında işlere sokmak doğru değildir ve uzun vadede üniter yapımızı sıkıntıya sokan gelişmelere yol açar.”
Peki şimdi, TRT-6 ile 24 saat Kürtçe yayın yaptıran Başbakan Tayyip Erdoğan, üniter yapımızı sıkıntıya sokan gelişmelere yol açmış olmadı mı?

* * *

Erdoğan’ın günahını almayalım, zira bu işin gerçek öncüsü,  “AB’nin gözbebeği Abdullah Gül” dür. Gül, 2003’te Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı iken, Kürtçe yayınların özel kanallarda yapılmasını savunup, şöyle demişti:
 “Kürtçe yayın konusu çok tartışıldı. Önce TRT yapsın denildi. Ama orada büyük sakıncalar doğabilir. Baştan devlet eliyle yayın yaptığınızda farkına varmadan ikinci bir resmi dil koyuyorsunuz. Oysa Türkiye’nin resmi dili Türkçe’dir. Biz herkese Türkçe öğretecek ve dilimizi zenginleştireceğiz. TRT yabancı bir dille yayın yapınca -ki buna Kürtçe diyelim- o zaman başkaları da çıkabilir ve mahkeme kararları alarak kendileri için de yayın isteyebilir. İsteyen istediği gibi bir TV yayıncılığı yapabilir. Kürtçe yayına izin verirsin, Karadeniz’den biri çıkıp Lazca yayın ister. Güneydoğu’daki bazı vatandaşlarımız Arapça yayın ister. Bir başka grup Çerkezce ister. Açar davayı, kazanır; TRT de bu dillerde yayın yapmak zorunda kalır. Ayrıca devletin televizyonu ikinci bir dille yayın yaparsa, o dilin ikinci resmi dil gibi algılanması tehlikesi var. Biz bu işin özel kanallarla yapılmasını uygun gördük. Bunu belirli kurallara bağlarsınız, denetimini yaparsanız sorun çıkmaz.”

* * *


Aynı Gül, kısa bir süre sonra bu sözlerini unutup, yayınların TRT’den yapılmasının baş savunucusu oldu. Acaba neden?
Mesut Barzani, İtalya’da göndere  “Kürdistan bayrağı”  çekilerek karşılanır, Ankara  “Bizim muhatabımız Bağdat”  derken, aniden burada açılmasını planladığı  “üçlü komuta karargâhı” nı sessiz sedasız Erbil’de açar ve Erbil’de düzenlenen Abant Platformu’ndan dönenler,  “Türkiye, Kürdistan’ı tanımalı” propagandasına girişir, Barzani, önümüzdeki ay Erbil’de  “PKK dahil, Kürdistan’ın dört parçasından katılımlarla bir Kürt Konferansı”  planlarken, Türkiye’nin Abdullah Öcalan’ın önerisini benimseyip Kürtlerin kültürel kimliği adı altında 24 saat Kürtçe yayın yapması, Barzani’nin Avrupa temaslarında,  “Türkiye ile kurulan ikili ilişkilerin iyiye gittiğini” vurgulamasının sebebi nedir?
Amerika Irak’tan çekilirken, Türkiye’ye bir görev mi verdi?

Yazarın Diğer Yazıları