Ne günlere ve kimlere kaldık?

Sayın okurlarım. Ben Cumhuriyetimin kurucusu M. Kemal Atatürk’ü çocukluk yıllarında, Ankara’daki sergi açılış törenlerinde ve Cumhuriyet Bayramları’nda makam arabasında, pek çok görmüş ve bugün seksen yaşını geçmiş bir insanım.
Spor yaptığım gençlik yıllarımda da muhtelif vesilelerle İsmet İnönü’yü, Celal Bayar’ı ve Şükrü Saraçoğlu’nu yakından izleyebildim. 1947 yılında Ankara şampiyonluğunu 3 branşta kazandığımda yeterli beslenemediğimden “adenit” denilen bir hastalığa yakalanmıştım. Başbakan Şükrü Saraçoğlu’nun beni numune hastanesine Almanya’dan yeni gelmiş Doç. Dr. Orhan Bey’e göndermek için kendi kartını yazıp bana verdiğini unutamıyorum. 18 yıllık yöneticilik hayatımda da Valilerimin, Genel Müdürlerimin ve Bakanlarımın hep, Devlet Adamlığı’na yakışan, davranışlarına şahit oldum.
Aradan yarım asırdan fazla geçti...
Tek partili siyasi hayatı yaşadık, “demokrasi” denilen kültür seviyemizin üstündeki rejimle tanıştık ve çok partili hayata geçip birbiriyle uğraşan olduk. Neticede, milli hassasiyetlerini yüksek olan yegane güvencemiz ordumuzun müdahalelerinine muhatap olduk.
Büyük kurtarıcı M. Kemal’in yolundan saptık.
Yerli malı kullanıp, kaynak biriktiren insanımızı israf ekonomisinin esiri yaptık. Yedi düveli Çanakkale’de denize, Sakarya’da nehre döken milletimizi yetmiş yıl sonunda, Hristiyan kulübü AB’nin kapı bekçiliğine soyunduk. Onbeş yıl önce azatlıklarına kavuşan ve Cumhuriyetimizi “Türk Dünyası’nın Kutup Yıldızı” gören beş Türk Cumhuriyeti ile işbirliği çalışmalarını beceremedik.
Türk’ün kaynaklarını, Türkler tarafından ve Türkler için kullanamadık.
Neticede NE GÜNLERE VE KİMLERE KALDIK.
“Ne Mutlu Türküm Diyene, lafını tutup her yerde yaza yaza Türkiye aslında ilkel bir hale dönmüştür.... İkinci Cumhuriyeti ve Yeni Osmanlılık kavramlarının çok sağlıklı buluyorum ve geleceğe umutla bakıyorum... Türkiye’de Cumhuriyetin sonu geldi, kesinlikle laik sistemi değiştireceğiz... Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik ve laiklik bu ilkeler bu halka zulum şeklinde dayatıldı...” diyen kişi, M. Kemal’in kurduğu Cumhuriyetin Cumhurbaşkanı oldu.
Onbeş yıl önce, ordumuzun bölücülerin kökünü kazıdığı, bölücübaşını ve yandaşlarının yurtdışına kaçdığı, vatandaşlarımızın birlik ve beraberliğe ulaştıkları yıllarda Türk Milliyetçilerinin, seksen yıldan sonra halen kendilerini Türk görmeyenlere, gösterdikleri hassasiyetin özeti olan “YA SEV YA TERK ET” sözcüğünü reddettiğini ilan eden resmi sözcüsü tarafından “Ya sev, ya terk et” anlayışını Sayın Başbakanımızın, hiçbir zaman tasvip etmediği gibi bugün de şiddetle reddetmektedir “ ifadesi ile açıklanan sözlerin sahibi de, Başbakan oldu.
On yıl önce, Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) tarafından Kırıkkale Üniversitesi Rektörlüğü’nden, ” üniversitede irticai kadrolaşmaya gittiği “ gerekçesiyle soruşturma açılan ve görevine son verilerek, meslekten men cezasına çarptırılan Beşir Atalay, bundan bir yıl önceki 59’uncu Hükümette Abdullah Gül tarafından Milli Eğitim Bakanlığı’na teklif edilmiş ve Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer tarafından veto edilmişti. Bugün 60’ncı hükümetimizin İçişleri Bakanımızdır.
Büyük Bozkurt M. Kemal’i yakından gören, uygulamalarının tanığı olan ve Türk Milliyetçisi yaşantısını, hayat boyu sürdürme çabasında olanlar için, NE GÜNLERE VE KİMLERE KALDIK sözcüğünü kullanma hakkı, herlalde sizlerce de hoş görülecektir.
Tanrı Türk’ü korusun.

Yazarın Diğer Yazıları