Neden bu kadar duyarsızız?

Türkiye gündemine bakın. Tartışmaları izleyince ne görüyorsunuz?

"Sen şöylesin, ben böyleyim" tartışması.

Derinlik yok.

Ufuk yok.

Kapsamlı düşünce yok.

İşte deprem tartışmaları. Kaç yıldır hiç değişmiyor. Haberlerin verilişi, gazetelere atılan manşetler birbirinin benzeri. Açın 40-50 yıl önceki gazeteleri okuyun, o günkü deprem haberlerini bugünkü yazılanların bir benzerini bulacaksınız. Her deprem sonrası son kurtulanlar için "mucize" haberleri yapılacak, sevinç gösterileri sayfalara taşınacak.

O kadar…

Bu durum aynı zamanda bir zihniyet değişiminin var olup olmadığını da gösteriyor. Yarım yüz yıl olmasına rağmen, ne siyaset aklı, ne devlet aklı ve ne de yönetim mantığı değişmedi. Yerinde sayıyor.

Gene "ders almadık mı", " bu binalara ruhsatı kim verdi?" konusunu tartışıyoruz.

Çevre Bakanlığı mı sorumlu, belediyeler mi?

İşte bu tartışmalar hem yüzeyselliği ve hem de zihniyet değerler dizisinin (paradigmasının) benzerliğini gösteriyor. Siyasal zihin haritası ister yerel olsun ister iktidar aynı. Aslında öyle olması da gerekiyor. Çünkü bu bir kültür meselesi.

Sorun çözme becerisi.

Türk toplumu, sorun çözme konusunda değişmemekte ısrar ediyor.

Bilim insanları çok şey söylüyor. Neyin nasıl olması gerektiğini de açık ve net olarak anlatıyor ama yerel ve genel iktidarlar bildiğini okuyor.

Neden?

Neden Gölcük depreminde kayıp ettiğimiz yüzlerce cana rağmen kimsenin kılı kıpırdamıyor?

Neden?

Neden, bu kadar duyarsız, bu kadar umursamaz, bu kadar boş verici davranıyoruz? Hâlbuki çok şey yapacak zamanımız vardı. Devlet olarak paramız da vardı. Buna rağmen umursamaz bir tutumla bugüne geldik.

Şimdi haklı olarak muhalefet soruyor; "Toplanan deprem paraları nerde?"

Cevap var mı?

Yok!

Olsaydı şaşardık.

Türkiye; güzel, büyük, nitelikli, yer altı ve yer üstü varlığı ile zengin bir ülke. Lakin planlı yönetilmiyor.

Bilime, kitaba, aklın verilerine uygun yönetilemiyor.

Öyle yönetilseydi, sadece deprem gibi felaketlerden değil, ekonomik, sosyal ve siyasal problemlerden de kurtulurduk.

Türkiye coğrafyasının ve doğasının insanlara sunduğu imkânlar, dünyanın pek çok ülkesinde yok. Bu toprağın havası, suyu, madenleri, denizleri, kısacası doğal zenginliği üzerinde yaşayan evlatlarını doyuracak kadar çok.

Ama açız.

Yoksuluz.

İşsiziz.

Niçin ve neden?

Çünkü planlı yönetilmiyoruz.

Çünkü aklın ve bilimin kurallarına uygun davranan siyaset kurallarımız, hepimize yön veren gerçekçi temel ilkelerimiz yok. Bu sebeple deprem ülkesi Japonya'da günde kaç kere deprem olmasına rağmen kimse ölmüyor fakat Türkiye'de her depremde onlarca can kaybının yanında bir o kadar da mal kaybı oluyor.

Siyasi ahlak, iş ahlakı, bireysel ahlak problemlerimiz depremle yüzümüze vuruluyor. Ahlak nasıl davrandığımız ve vicdanî kararlar alıp almadığımızla ilgili. Çürük binayı yapan müteahhittin apartman yaparken verdiği malzeme alımından, temel atmaya kadar verdiği kararlara bakın. Deprem sonrası sonuçlarla karşılaştırın. Ortaya, insana verdiği değer ile paraya verdiği değer arasındaki vicdani sorumluluk çıkacaktır.

İşte bu aynı zamanda insan kalitesinin göstergesidir. Kişinin kalitesi, yüklendiği değer ve sorumluluk bilinciyle ölçülür. 

NOT.

Cumartesi günkü yazımda Türkiye'nin çok değerli bir bilim adamı olan Feza Günsey hakkında bilgi verirken sehven bilim kadını olarak yazmışım. Doğrusu bilim adamı olacaktı. Düzeltir özür dilerim.

 

Yazarın Diğer Yazıları