Neden bu kadar kötü ahvalimiz!

Bir AVM'deyiz. Gazeteye çok yakın. Adlî Tıp Kurumu'nun karşısına düşüyor. Tanınmış bir markanın ürünlerini satan bir mağaza müdürüyle konuşuyoruz. "Aylıkları geç alıyoruz. Yanımızdaki mağaza, üç aydır maaşlarını ödeyemiyor." dedi. Enflasyonun düşmesine destek için değil; malını satamadığı için, mecburen yüzde 50'ye kadar indirime gitmiş.

İki günlüğüne doğduğum, yetiştiğim yerdeyim. Anadolu'nun tam ortası. İnternet kafesine uğradım. İnternetçi bana yardımcı olamadı. "Başka nerede kafe var?" dedim. "Bilmiyorum, bakacaksınız." dedi. Küçük yer. Bilmez olur mu?  Başkasının kazanmasını istemiyor. Yürüyorum... Dükkânının önüne mal dizen bir kişi önümü kesti, "Hoş geldin abi!" dedi. Sarıldı. Ben tanımadım. Konuşkan bir insan. Ağabeyi İstanbul'da kaymakammış. (Ağabeyini biliyorum.) İkramda bulunmak istedi. Vaktim yoktu. İnternet kafeyi gösterdi. Kafeye gittim. İnternetçi yardımcı oldu. Bu arada, diğer kafedeki tavrı sordum. "Onlar paragöz. İşini yapsaydı, kim bilir ne kadar para alacaktı!" dedi. Eğer bu dedikoduyu başta yapsaydı, hemen geri dönerdim.

Ertesi sabah belediyeye uğradım. Başkan arkadaşımız. Yine Ak Parti'den aday. Yerinde yokmuş. Yardımcısı da arkadaş. Odasında konuşuyoruz. Yaşını başını almış biri geldi. Bir işini yaptırmak istiyor. Torpil değil; belediyenin yapması gereken bir iş. Cebinden bir tomar kâğıt çıkardı. Ak Parti'nin küçük propaganda kâğıtları. Nasıl partili olduğunu öyle bir anlatıyor ki... Evinden kaç oy çıkacağına kadar sayıyor. Arkadaşım da bu duruma üzüldü.

Belediyeden çıktım. O gün çarşamba. İlçede pazar kuruluyor. Nasıl fiyatlar, bir bakayım, dedim. Anadolu kısmen ucuz. Bir portakal tezgâhına uğradım. Kilosu 2,5 liraymış. Seçtirmiyor, kendisi dolduruyor. Çaprazdaki tezgâhta satıcı bağırıyor: "3 kilosu 10 lira!.." Sordum: "Diğer tezgâhta 2,5, seninki biraz pahalı. Neden?" Ortağı da var. İkisi birden diğer satıcıyı kötülemeye başladılar: "Seçtirmiyor. Çürüğünü doldurur. Poşeti eve götürseniz yarısı çürüktür." Niye çürüğünü doldursun ki... Zaten açıp bakmayacak mıyız!

Belediye başkan adayları, muhtar adayları, her biri arabaları donatmışlar, gece 30 bin, gündüz 50 bin nüfuslu ilçede, caddeleri, sokakları bangır bangır geziyorlar. İstanbul o kadar gürültülü değil! Halk illallah demiştir. 

Bugün "kadınlar günü". Hangi maksatla kadınlar günü kutlandığıyla ilgilenmiyorum. Benim nazarımda kadın ve erkek eşittir. Kadın, hususiyetlerinden dolayı, daha önde olması gerekir. Pek çok yükü kadınlar çeker.

Basın-yayın organları üç yıllık kadın cinayetlerinin sayısını veriyor. Olacak şey değil... Rakamlar korkunç.

Daha dün bir baba, ikisi öz oğlu, kardeşini, bacanağını, eşinin yeğenini öldürüyor. Üstelik 16 yıl önce iki kardeşini katletmiş, fazla yatmadan çıkmış. Bu tür katliam vak'a-i adiyeden artık. Neden?

Hemen her gün kilo kilo, ton ton uyuşturucu yakalanıyor. Bunlar yakalananlar. Ya yakalanmayanlar? Sokaklarda, kısa süre öncesine kadar orada burada bonzai içip sızan o kadar çok insan görüyorduk ki...

"İslâmcı" iktidar zamanında manzara-i umumiye böyle. Hiç abartı yok.

17 yılda, gele gele nereye geldik! 

Neden bu kadar kötü ahvalimiz!

Fetvacılarımız bir düşünsünler!

(Not: Dün eski Ak Parti milletvekili Selçuk Özdağ ile yaptığım konuşmayı vermiştim. Selçuk Bey, bir düzeltme gönderdi: "'İmam hatipler açmayın' kısmı yanlış anlaşılabilir ve istismar edebilirler. 'Talep olmadan imam hatip açmayın, talep olmadan açılan her okul israftır', dedim.

 

Yazarın Diğer Yazıları