Nene Hatun'un basma fistanı

Türk Ordusu'na, dolayısıyla Türk Milleti'ne atılan bir kazığı haklı olarak eleştirirken, "Satılmış" ifadesini kullanmak elbette yanlıştır.

Ama bunun bir dil sürçmesi, bir iletişim kazası olduğu da açıktır.

Maksadını aşan söz diye tarif etmem ondan..

Türk siyasetine, "Her yalandan, her hatadan, her durumdan, hatta her yanlışından bile rant süzme" alışkanlığını getiren bir iktidar karşısında, en çok dikkat etmesi gereken, muhalefettir.

İletişim işi, çocuk oyuncağı değildir..

Ekrana, "Televizyonda görükmek" için çıkılmaz..

Ekrana, doğruları, "Doğru" bir dille anlatmak için çıkılır.

Doğruları, yanlış bir dille ifade ederseniz, ya da bu hataya düşecek kalibredeyseniz, çıkmayın lütfen..

**

Bakın, ben, Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır'ın, "aslında" ne demek istediğini çok iyi anladım.

Ve "Aslında demek" istediklerine de katılıyorum..

Ancak, bunu ifade ederken, "Aslında" kelimesine ihtiyaç duyuyorsam, ortada bir iletişim garabeti var demektir..

Demem bu..

**

Gelelim, meselenin asıl can alıcı bölümüne.

Bu iletişim kazasının ardından sıraya giren koca koca amcaların tavrına.

Dünün dut yemiş bülbüllerinin bugün şakımalarına.

Sıraya girdiler, ve bu kazanın ardından durumdan vazife çıkarıyorlar..

**

İtirazım var !

Çünkü;

Silah arkadaşları, bugün karşısında takla attıkları iktidarla işbirliğindeki bir terör örgütü tarafından esir alındığında, bol yıldızlı elbise sevdasıyla, dut yemiş bülbüle dönenlerden "Türk askeri" olmayacağı gibi,

Bu tiplerin, nano kumaş elbiselerinin, Nene Hatun'un basma fistanı gibi ağırlığı da yoktur..

**

Bu modeller;

Silah arkadaşı esir alınmışken, bir basamak daha yükselebilme sevdasıyla uyur-gezeri oynar,

Sonra da, Türk Ordusu'na kurulan kumpasların "Savcısı"na yaranmak için, atmadık takla bırakmazlar.

Nereden mi biliyorum?

Yaşadıklarımdan, şahit olduklarımdan..

Yoksa siz 12 yıldır uzayda mı yaşıyordunuz?

**

O kara günlerde, "Türk Subayları boğazlanıyor" diye feryat edenleri,

Silivri kapılarında, ayazda tazyikli su yiyenleri,

Askerine ordusuna sahip çıkanları,

Bugün;

Ne demek istediklerini bildiği halde celladına satanlardan, Türk askeri olmayacağı gibi,

Muteber adam da olmaz..

**

Nereden mi biliyorum;

Ben de bir asker çocuğuyum. Ve ordunun tek bir kuruşuna el uzatıyor diye, omuzlarında gökyüzündeki kadar yıldızlar olan adama "Hırsız" diyebilen, gidip Mamak'ta yatabilen bir adamın oğluyum.

Şahitliklerim var..

**

Babam, ordunun tek bir delikli kuruşu için, işini, gücünü, özgürlüğünü, rütbesini, geleceğini tereddütsüz ateşe atarken,

Bugün, koca koca adamların, bir basamak daha, bir makam daha, üç kuruş daha hayaliyle attıkları taklaları gördükçe kahroluyorum.

**

Silah arkadaşlığı namuslu iştir. Öyle biliriz.. Kan bağı gibidir..

Zindanlara tıkılmış silah arkadaşlarını ziyarete bile gitmeyen,

Bu cesareti bile bulamayan adamlardan Türk Askeri olmayacağı gibi,

Devir değişti diye ettikleri sözlerin de hükmü olmaz..

**

Demir parmaklıklar ardına atılan silah arkadaşına, onların eşlerine, ağza alınmayacak laflar edilirken, öküzün trene baktığı gibi bakıp,

Üstüne de, buna sebep olan güçle yan yana gelince bülbül gibi şakıyan adamlardan aslında hiçbir şey olmaz.

**

Ordunun yatak odasına girildiğinde gıkını çıkarmayıp,

Ordunun stratejik fabrikası elin ordusuna peşkeş çekildiğinde tek bir laf etmeyip,

Bu gerçek, altını özellikle çiziyorum, "Yanlış üslupla" dile getirildiğinde aklı açılanın sözü hükümsüzdür..

**

Omuzunda değil dört, samanyolundaki kadar yıldız olsa ne yazar..

Hayatı, duruşu, tavrıyla yıldız olamadıktan sonra, ne anlamı var.

Bugün, siyasi ranta malzeme olan üniformalılara hatırlatmak bir görevdir;

Türk siyasetinin başına bela bir gerçek vardır, o da muhafazakar fırıldaklıktır.

Lafa geldi mi, (Bugün olduğu gibi) ordusunu, askerini çok sever.

Lafa geldi mi "Peygamber Ocağı" diye tarif eder..

Ama iş icraata geldi mi;

O ordunun cami bombalayacağı yalanına en çok o inanır.

O orduya laf çakan her siyasetçiye en büyük desteği o verir.

Çünkü, iş şova geldi mi sahip çıkıyor-muş gibi yaptığı orduyu, Cumhuriyetle hesaplaşmanın önündeki engel olarak görür..

Türk subayları kumpaslarla, göz göre göre boğazlanırken;

"Türkiye bağırsaklarını temizliyor" diyenlere tek laf etmemeleri bundandır.

Türk subayları kumpaslarla, göz göre göre boğazlanırken;

"Vesayet sona eriyor" diye bi taraflarını yırtanları adam yerine koymaları bundandır.

Türk subayları kumpaslarla, göz göre göre boğazlanırken;

"Cezaevindeki asker eşleri Pirelli takvimine soyunsun" diyenleri kanaat önderi belleyip, alkışlamaları bundandır.

Türk subayları kumpaslarla, göz göre göre boğazlanırken;

"Darbecilerin burnundan fitil fitil geliyor" diye salya akıtanları el üstünde tutmaları bundandır..

**

Şu bir gerçek ki;

"Siyasal dincilerin" değirmenine su taşıyan herkes, günün birinde ne büyük hata ettiğini anlayacak.

Sivil de olsa anlayacak, üzerine asker elbisesi giydirilmiş olan da anlayacak.

Elimizde, avucumuzda, aklımızda kalacak olansa;

Siyasal dincilerle el ele verip, ardından da "Cumhuriyetin askeriyim" diye caka satarak aklımızla alay edenler olacak..

Çünkü, birincisi;

Cumhuriyet dediğiniz şey, "Şahsım" rejimi değildir.

İkincisiyse;

Mesele, "Mustafa Kemal'in askeri" olabilmektir..

**

Bu da neyle mümkün biliyor musunuz;

Az önce işaret ettim.

İlkesizce giyilen nano teknoloji üniformayla değil, Nene Hatun'un, "İnançla" giyilmiş basma fistanıyla mümkün olabilir..

Bu kadar basit..

Dünyanın 20'nci şeysi !

Hala ve utanmadan ekonomik başarıdan söz edenler için, şu notu şuraya bırakayım isterim;

Türkiye, Dünya'nın en büyük 20 ekonomisi arasında tutunmaya çalışırken,

Dünyada enflasyonun çift haneli olduğu 20 ülkeden biri oldu.

Pazarlanan hayallerle, yaşanan gerçek arasındaki fark bu..

Yazarın Diğer Yazıları