O GÜN BUGÜNDÜR

Bekir Coşkun “ihanet” ile “gaflet”in el ele verdiği yere gelindiğini yazdı. Bu ”yer“e nasıl geldiğimizi merak edenler, Yeniçağ arşivini yeniden okusunlar!

TARİH babanın, kuş tüyünü mürekkep okkasına batırıp başını sallaya sallaya yazmakta olduğu önemli günlerdir bu günler.
Bu günleri dikkatle izlemelisiniz. Belki bir daha fırsat bulamazsınız. İyi bakın:
Atatürkçü düşüncede olmak suç...
Tarikatlar Türkiye’nin en tepelerine oturmuş ülkeyi yönetiyorlar, ama Atatürkçü düşünce sahipleri izleniyorlar, fişleniyorlar, yakalanıyorlar, sorgulanıyorlar, suçlanıyorlar, içeri atılıyorlar.
Böyle bir şeyi bir daha göremezsiniz.
Kaçırmayın.
Eskiden cumhuriyeti sevmemek suç sayılmaz mıydı? Ki cumhuriyet aleyhine konuşanları kovalardı devlet. Oysa şimdi cumhuriyeti sevmek  “terör suçu”  kapsamındadır.
Bir dostunuza telefon açıp  “Cumhuriyete sahip çıkmalıyız”  dedikten sonra oturun koltuğunuza... Ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız, içinizden bir ses  “Başıma bir iş gelmesin sonra” dediğinde...
Çünkü cumhuriyeti savunmak suçtur... Suç... Böyle bir dönem bir daha göremezsiniz: Tarikatlar darbe yapıyorlar.  Mağdur ordu... Generaller içerde. İyi mi?..
Bu günler hani Atatürk’ün Türk gençliğine hitabesindeki  “Bir gün istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen...” dediği o “bir gün” dür bu günler.
İyi bakın... Bir daha göremezsiniz. Mustafa Kemal’in  “Cebren ve hile ile aziz vatanın kaleleri zaptedilmiş (.......) olabilir”  dediği işte bu zaman...
 “İhanet”  ile  “gafletin” el ele verdiği yer...
Gözbebeğimiz laik cumhuriyetimizin “dahili ve harici bedhahlar”  tarafından yıkılmakta olduğu süreç... Karşı devrim günleri... Bu günler işte o günlerdir...
Tarih baba; kutsal bir savaşın şanlı zaferinden ve çağdaşlık yolunu açan cumhuriyetin kuruluşundan yıllar sonra işte bu günleri yazıyor. İyi bakın..

++++++

İstiklal ve mevcudiyeti korumak
Büyük Atatürk, Türk gençliğine hitapta bulunmuş ve yine benzer şartlarla karşılaşırsa ne yapması gerektiğini söylemiştir.
Tek tek inceleyelim:
  “Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin!
Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir.”
Bugün kendisini Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti’ni savunmak zorunda hisseden Türk gençliği siyasi partiler veya istihbarat güdümlü örgütler ile kontrol ediliyor. Mücadele için gerekli olan imkânlar devlet yıkıcıları için seferber edildiğinden, Türk gençliği maddi sıkıntılarla da boğuşmaktadır. Buna rağmen mücadeleye atıldığında ise 12 Eylül öncesinde olduğu gibi birbirine düşürülmekte veya bugün olduğu gibi terörist ilân edilmektedir. 
Türkiye’nin Emniyet Genel Müdürlüğü’ne sunulan raporda, aslında milliyetçilik demek olan ulusalcılık, yani cumhuriyetin en temel ilkesi, iç tehdit olarak gösterilmektedir. 
 ... “Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.” 
...Ordular dağıtılmamıştır ama psikolojik harekâtlarla yıpratılmaktadır. Halkın zihni, teslimiyet sloganları ile işgal edilmiştir. Milli hâkimiyet kavramı, yani gerçek demokrasi bile baskı rejimi olarak sunulmaktadır.
 “Ey Türk İstikbalinin evladı!  İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!”
Türk istikbalinin evladı, bu şartlarda vazifeye atıldığında; milli kavramlar istihbarat örgütlerinin kurduğu yapılanmalara verilen adlar yüzünden kirletildiği için onlarla birlikte anılmaktadır. Dolayısıyla etkinliği sıfırlanmak istenmektedir.  Bugün, Atatürk’ün 81 yıl önce gördüğü, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düştüğümüz gün değil midir?
Bugün, o gün değil midir?


++++++

Ergun Babahan misyonu kavramış
Melih Aşık’a göre, “Kanlı Temmuz” manşetiyle dikkat çeken Sabah’ın Yayın Yönetmeni, “alınan krediyi hak ediyor”.  Neden mi? İşte cevabı:
Sabah gazetesi, 3 Temmuz’da “Kaosa 4 gün kalmıştı”  haberiyle çıkıyor. 7 Temmuz’da eşzamanlı olarak 40 kentte, izinsiz mitingler yapılacak, suikastlar düzenlenecek, asker darbeye sürüklenecek,  hükümet düşürülecekmiş!
Yazıyor: “...Orduevi’nde ele geçirilen planlara göre; Tercüman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Büyükçelebi ile Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay’ın liderliğindeki medya oluşumu, yapacakları yayınlarla toplum üzerinde buhran ortamı yaratacaktı....”
Sabah gazetesi bu komik planı kozmik plan diye, hiçbir kuşku duymadan yayımladı. Yargıçları etkilemeye, meslektaşlarını tutuklattırmaya çalıştı...  Hıncal Uluç kendi gazetesinin sahibi Ahmet Çalık’ın sözlerini anımsattı: “İktidar sözcüsü gazete yaşamaz, ilan da alamaz.”
Doğrudur... Ama bir gazeteyi kendine sözcü yapmak istemeyen bir iktidarın da bankalardan 700 milyon dolar kredi sağlayıp onu yandaş sermayeye hediye etmesi düşünülemez. İktidarlar, güdüme aldıkları gazeteleri hızla kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayı düşünür. Sabah’a yüklenen misyon diğerleri gibi; iktidar lehinde tetikçi olarak görev yapmaktır... Genel Yayın Müdürü bu misyonu kavramış olup verilen krediyi hak ettiklerini göstermek için canla
başla çalışıyor.
*  Melih Aşık /Milliyet



++++++

Vakit’in ‘Mekke’ye gidene Karakaya bedava’ promosyonu olan Hasan Abi iyice saçmaladı:
Ergenekon esir kampı!
Yürütülmekte olan, sapla samanı ayırmanın imkansız hale geldiği operasyon / soruşturma / gözaltı / tutuklama süreçlerinin  “Ergenekon”  olarak anılmasına karşı çıkıyoruz da,  “Ergenekon bir Türk destanıdır”  diyoruz ya... Vakit yazarı aklınca buradan vuracak.  ‘Kes-yapıştır’ modasına uyarak Ergenekon Destanı’nın zannederim ’ilkokullarda okutulan düzeyde’ki özetini köşesine alıp milleti ’bilgilendirdikten’ sonra;  “bakın gördünüz mü bu Türkler Ergenekon’dan kaçma kaçmış... Oralarda aç, susuz, yersiz, yurtsuz kaldıkları için kurtulmak için demir dağları bile eritmişler”  diyor.
Bu nedenle ’darbeciler’lerden ’kurtulup’ onları cezaevlerine, olmadı mezar çukurlarına gönderen bu operasyon için ’biçilmiş kaftan’mış Ergenekon adı.
Milletin dinini, imanını kullanıp cılkını çıkarmanıza rağmen o çok büyük dinciler  ‘hoop’ demek yerine sırtınızı sıvazlıyor. Siz de yüz bulup kendinizi ilahi adaletin kantarı sanıyor olabilirsiniz...
Ama emin olun ’çok büyük Türkçüler, Milliyetçiler, Tarihçiler...’ Türk Tarihinin kaynaklarını bu şekilde çarpıtmanız karşısında size alkış tutmayacaktır. Burada duracaksınız.
Ne Ergenekon bir esir kampıdır, ne de Türkler’in Ergenekon’dan kurtulmak gibi bir gayesi olmuştur. Biz Türkler her yıl ’Ergenekon’dan çıkış’ı kutlarız. Çünkü Ergenekon bolluğunu, bereketini, zenginliğini atalarımıza sunarak onların yok olmasını önlemiş, çoğalmalarını sağlamış  “yurdun adı”dır, o yurt olduğu içindir ki bu millet yeniden çoğalmış ve terketmek zorunda kaldığı vatan topraklarına yeniden sahip olabilmiştir.
Kısaca Hasan Abi; belli ki kopyalayıp yapıştırırken akıl gözüyle okuma lüzumu hissetmediğiniz destanın vurgusu ’kaçılmış topraklar’ değil, Türk Milleti’nin en zor zamanında ’onu kucağına alıp büyüten kutsanmış topraklar’dır.


++++++

DİLİN KEMİĞİ
Uçuş serbest
Genç ve güzel Özlem Hanım kameralara gülümsemekle yetiniyor. Aynı zamanda hocası olan Prof. eşi ise hem saldırı hem savunma hattında AKP’li vekillere taşçıkartacak siyasi çatışmalara giriyor. Ben de haliyle, Milletvekili olan, Mümtaz’er Türköne mi, yoksa karısı mı hala çözemiyorum. Bakın “koca”  Türköne’nin partizanlığına takan bir ben değilim:
Bundan 10 yıl öncesi Çiller’in, bugün de Tayyip Erdoğan’ın yılmaz savaşçcısı Mümtazer Türköne “PKK- DTP ilişkisi neyse Ergenekon- CHP ilişkisi de aynıdır” demiş.
Demek ki gerçekten dilin kemiği yok. Bir partiye gönül vermek demek ki insanı bu kadar uçurabiliyor. Allah akıl fikir versin demekten başka bir şey söylemeye gerek yok diyorum.
* Can Ataklı/Vatan

++++++

Mezarlarında bile yargılanacak zanlılar olduğunu düşününce makul bir istek...
Suçsuzları kurtarın
Bu dava kaç yıl sürer?
Çok komiklik var ama iktidarın kolluğa yansıyan evhamı, sorgu sırasında vahamet derecesinde bir tehlikeyi işaret ediyor.
Bu yüzden iddianame açıklanmadığı sürece hukuk devleti her gün tahrip olmaya devam edecektir.
Yargı bu tahribata seyirci kalmamalı.
İddianamesi bir yılda açıklanamayan bir dava kaç yılda bitecektir?
Çoğu, suçları demokratik haklarını muhalefet yaparak kullanmak olan insanlardır; onurları yerlerde sürünmeye daha ne kadar devam edecektir, söyler misiniz?
Yargı bu soruşturmada suçlulardan önce suçsuzları ayırmaya çalışsın.
Öncelik onları kurtarmak olsun!
* Güngör Mengi / Vatan

++++++

İkinci bir emre kadar darbe hazırlığı yasak
FAKS çekmek ve faks almak yasaktır. Bundan böyle gelen fakslar okunmadan ve anında yetkili makamlara bildirilecektir.
Cep telefonuyla mesaj, ayrıca e-mail göndermek ve almak yasaktır. Gelen mesaj ve e-mailler okunmadan ve anında yetkili makamlara bildirilecektir. Telefonlarda ve özel sohbetlerde hükümet aleyhine söz söylemek, ülkenin ekonomik durumunu eleştirmek, dış politikaya ilişkin tereddüt belirtmek, futbol şampiyonasında şansımızın az olduğuna işaret etmek, su sıkıntısı çekildiğini söylemek yasaktır. Bunu yapanlar anında yetkili makamlara bildirilecektir.
Faks, sms, e-mail ve telefon konuşmaları haberleşmenin en yüksek aşaması olarak, bir darbe hazırlığının ilk adımıdır.
* Yalçın Doğan/ Hürriyet
 

++++++

MİNİ YORUM
“1 numara” ve “büyük ağabey
Bu gözaltı ve tutuklamalar kuşkusuz birçok gelişmede ‘sebep’ ve ‘sonuç’ olacak. Bunlardan biri ordunun yıpratılması kampanyasının ‘büyük ağabey’i olan Taraf’ın tavrının meşruiyet kazanmasıdır. Çünkü artık terörle mücadelenin, bölünmezliğe garantör, Misak-ı Milli’ye teminat olmanın terörün ta kendisi, milleti uyandırmanın darbecilik sayılmasının yasal emsalleri vardır. Bu sürecin “1 numarası” Ahmet Altan, iktidar zulmüne direnenleri “toplumun hastalanan parçası” sayıyor. Koca koca paşalara ‘posta koyan’ Altan, keşke ‘kendi halinde yayınevi sahipleri olan patronları’na da Taraf’ın kaynağının ne olduğunu sorsa ve toplumun “hastalıklı” parçasının ıstırabı bir nebze de olsa dinse...
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları