O tekmenin hesabı

Hep Almanlar bizi kıskanacak değil ya, bu defa da ben Almanları kıskanıyorum!..

Soma faciasından sonra yerde yatan madenciye atılan rugan tekmelerin hesabını biz soramadık, şimdi Almanlar soruyor!..

Üzerinde çok durmuştuk… O tekme, vicdansızlığın ve kuralsızlığın nasıl da iğrenç bir kültüre ve ideolojiye dönüştüğünün resmiydi… O tekme fotoğrafını daha da iğrenç hâle getiren, dövülen kişinin görevlilerce derdest edilmişken yani çaresiz biçimde etkisiz duruma düşürülmüşken eziyete uğramasıydı… Hayatın her alanında adaletsizliği ve haksız rekabeti ilke hâline getirenlerin raconsuzluğuydu bu… Utanma duygusunun kaybedildiği zorbalıktı…

Olan biten tam bir ironiydi… ''Halka tepeden bakan, jakoben ve seçkinci siyasetin mağdur ettiği halk çocukları''ydı bunlar güya!.. Tekme sırası kendilerine geçmişti ya fırsatı kazaya bırakmıyorlardı!.. Seçkinlerimiz değişmişti ama dövülen yine halktı!..

***

301 madencinin öldüğü Soma''da o gün yaşananlar, yani o fotoğraf, o ânın fotoğrafı değildi sadece… Bir devrin, bir kültürün, mevcut siyasî anlayışın objektiflere en objektif biçimde yansımasıydı…

"O tekmeyi, koruyan, kollayan, gereğini yapmayan, üstünü örtmeye veya hafifletmeye çalışan kim varsa insanlıktan ve delikanlılıktan nasipsizdir... Antidemokratik dönemlerde mağduriyet yaşayıp, şimdi kendisinden olanların ceberutluğu karşısında tevil yarışına giren, tekmeyi yağlayan, "Ama o dışarıdan gelen örgütçüydü" yalanıyla bu sırtlanlığı meşrulaştırmaya çalışan kim varsa ahlâk özürlüdür..." demiştik…

 Çünkü o madenciyi, polislerin arasında fırsat bulup hınçla saldıran o yüreksiz müşavir tekmelememişti sadece... Hemen suç ortakları peydahlanmıştı… Partizanlar ve çatal kalemlerini hacıyağı hokkasına batırıp, din üzerinden iftira yayanlar da ekranlardan ve gazete köşelerinden tekmelemişlerdi madenciyi... İftira ede ede vurmuşlardı...

"Dışarıdan geldi, örgütçüydü, militandı" diye büzülesi ağızlarını yaya yaya madencinin itirazını itibarsızlaştırmaya çalışmışlardı... Hiç utanmadan "Tekmene sağlık" başlıkları atılmıştı… İftiraymış, yalanmış, kul hakkıymış, her zamanki gibi umurlarında bile olmamıştı...

Daha sonra gerçek ortaya çıkmış, tekmelenen kişinin ''örgüt militanı'' veya ''dışarıdan gelen provokatör'' olmadığı anlaşılmıştı… Tekmelenen 11 yıllık maden işçisiydi ve bölgenin yerlisiydi…

Gerçeğin ortaya çıkması, herkese insanlığını hatırlatmaya yetmemişti… Havuz medyasının ve ''din kardeşi'' dümeniyle yandan beslenenlerin ''meslek ahlâkı''nı yine görememiştik... O madenciye ''dışarıdan gelmiş provokatör'' diyenlerin içinde bir tane bile vicdan azabına yenilip özür dileyen çıkmayacaktı!..

Bu da bir ''kul''du ve onun da hakları vardı diye dert edip, helâllik isteyecek bir tek ''şahsiyetli mümin''e şahit olamayacaktık... Hepsi o ''üç maymun''un yanında ''umursamayan dördüncü'' kesilecekti!..

***

Geldikleri muhalif damara göre devlet ''jandarma dipçiği''ydi!.. Ülkede yaşanan bütün olumsuzlukları ''devletin ceberut yapısı''na bağlayan geleneğin çocuklarıydı bunlar... Ya sonra? Ya ''yönetme gücü'' ellerine geçince? Sonrası trajik ve çelişkilerle dolu…

Biz devlet ve millet olarak hesabını sormadık, soramadık o tekme ve tekmelerin… Tekmeciyi Frankfurt''a ''ticaret ataşesi'' tayin ettik bir de… Ama Almanlar, kendi ülkelerine gönderilen bu kişiyi ağır sorguluyorlar… Sonuç çıkar mı bilmiyoruz ama gösterdikleri hassasiyet bile kıskanılmaya değer…

Ekonomimizi, yollarımızı, havaalanlarımızı kıskanan Almanları bir kere de biz kıskanalım değil mi?

Yazarın Diğer Yazıları