Öcalan'dan takdir alanlardan takdirname alanlar düşünsün!...

Azîz gönüldaşlarım, şehitlerimizin yaraları, yakınlarının ciğerleri yanıyormuş, Türkiye beğenmediğimiz Lozan’dan, yırtıp tarihin çöplüğüne attığımız Sevr’e doğru sürükleniyormuş, kimin umurunda!...

Dün de sizlere arz ettiğim gibi, TBMM’de “el sıkışan” PKK terör çetesinin legal görüntülü ve dokunulmazlık sahibi “önde gidenleri” ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye “Türkiyeli Medya” nın “şakşakları” devam ediyor. MHP Genel Başkanı ve yakın kurmaylarının “mecburî gönüllü” olduğu bu tokalaşmaya, “Doğan ve Er - doğan Medyası” na mensup “köşeyi dönmüş medyatörler” tarafından çalınan alkışlardaki aslan payı, elbette “PKK’ya terör örgütü diyemem” kabadayılığını da sürdüren “sözde” Türk “oş başkan” ın... Eh artık lûtfedip “kedi payı” nı da Devlet Bahçeli ile o sırada yakınında bulunan kendilerini ispat heveslisi “allame-i cihan prenslere” ve “şangur şungur efendilere”

paylaştırıyorlar...

Benim özel olarak üzüldüğüm bir başka husus, tecrübesi, hizmetleri ve ağırlığıyla “devlet adamlığını” asla tartışmayacağım Sabahattin Çakmakoğlu Beyin, gafil avlanıp bu tokalaşma mesafesinin sınırlarında kalmasıdır.

Sayfa ve sütun komşumuz Ahmet Seyhan Bey’in, dünkü yazısının sonuna koyduğu cümleler, herhalde dikkatinizden kaçmamıştır:

“Evet, başta da söylediğimiz gibi Meclis’teki yemin töreni sonrasında memlekette bir bahar havası estiriliyor... Fakat bu baharın Şubat ortasındaki yalancı baharlardan bir farkı yoktur. Kim ne derse desin, DTP grubundaki vekillerden 6’sı, 30 bin kişinin katili Abdullah Öcalan’ın resmen avukatıdır.”

2003 Ağustos’una dair bir takdîr...

İşte Türkçesi Türkçeme, “dîli dîlime” uyan yazarımızın bu son cümlelerini okuyunca, aklıma 2003 yılının Ağustos’u geldi... Devamlı okuyucularım hatırlayacaklardır... 11 ve 12 Ağustos 2003 tarihlerinde “Gün Işığı” nda çıkan 2 yazımla, “İmralı Malikânesi’nde besiye çekilen canavar” ın kendilerine gönderdiği “kurye avukatlarla” görüşmeler yapan “Türkiyeli Medya” nın “önde gelen ve önde giden” şahsiyetlerini kamuoyuna duyurmuştum.

Almanya’dan yayın yapan ve o sıralarda PKK’nın sözcülüğünü yapan bir internet sitesinden aldığım (ki İmralı’daki canibaşı ile avukatları arasında yapılan görüşmelerin notları daha sonra kitap olarak da yayınlanmıştır) “16 Temmuz Görüşme Notları” nda, “Belçikalı Memoli” diye de bilinen sabıkalının; “Sayın Başkan yakında serbest kalacak, ne olur ilk röportaj hakkını bana versin” diye yalakalanmasını, bu kişiyi ben dahil herkes iyi tanıdığı için normal karşılamıştım. Ancak o tutanaklara göre kurye avukatların, “eski ülkücü” Taha Akyol’dan aktardıkları ve “Öcalan’dan takdîr alan” şu ifadeler karşısında küçük dilimi yutmuştum:

“Avukat’tan Öcalan’a:

” Taha Akyol, 1 Eylül’e kadar süre vermenizi, savaşa çağrı olarak yorumlandığını, aslında devletin demokratik çözüm mesajlarınızı algıladığını ve açıktan ifade etmese de AB şemsiyesi altında çözümü hedeflediklerini belirterek; 5 yıl sabretti, iki üç yıl daha sabretsin dedi. Bunun mesaj olarak size iletilmesini istedi...

“... Taha Akyol, bir güven sorununun hâlâ yaşandığını, yaraların henüz kabuk bağlamadığını, çatışmaların acıları deştiğini, zamana ihtiyaç olduğunu, hatta sizin için beş yıl sabretti, bir üç yıl daha sabretsin. En azından 2004 AB sürecinin netleşmesine kadar beklemeniz önerisi yaptığını, bu öneriyi devletten aldığı bilgiye dayanarak yaptığını, kendisinin bir mesajı olarak aktarmamızı söyledi. Ayrıca bizimle yaptığı görüşmeyi de devlete aktaracağını belirtti...”

“... Taha Akyol, AB sürecinde orta vadede, Irak ve Türkiye’nin bir bölümünü kapsayacak Kürdistan’ın şekillenebileceğini ifade etti... Ayrıca Taha Akyol, ’Öcalan ve KADEK’in söylemlerini, Bağımsız Kürdistan’a giden yolun ara duraklarının parametreleri olarak algılıyorum’ diyordu...”

Pes doğrusu!..

“Bu ifadelerin kendisine ait olup olmadığı” soruma cevabını beklediğim “Taha bey” , cevap vermek yerine “kendisini hedef gösterdiğim iddiasıyla” soluğu mahkemede almış, ancak yüce yargıyı fuzuli işgaldan öteye gidememişti... “Kurye avukatlara” evinde yemek vererek görüşen, ancak “Allahın İhsanı” olan annesi İhsan hanımın; “Tamam idamı kaldırın ama Apo denilen ... ği asmadan kaldırmayın” müdahalesi üzerine kadük olan bu özel görüşmesi sitelerden ilan edilmeyen bir diğer “medyatör” de, milletvekilliği hâyâli suya düşünce, teselli mükâfatı olarak gözünü “Er - Doğan Medyası” nın “pembe sabahı” na açan “Ilımancık Nâzenin” den başkası değildi...

Öyle ya Katilbaşı’nın 5 resmi avukatı da “Gâzi Meclis” in çatısı altındalar artık... Bilmiyorum ki aralarında kuryelik görevini başarıyla ifa edenler var mı?.. Şimdilerde bakarsınız “Lozan’dan Sevr’e U dönüşü” yolculuğunun mihenk taşı olan “ABD patentli - Bilkent adresli Anayasa paketi” üzerinde birer “şerefli hukukçu vekil” sıfatıyla Anayasa Komisyonu’nda bile görev alabilir bu vekiller...

Kurye avukatlarla görüşen ve bu görüşmelerini biz yazıncaya kadar açıklama zahmetine katlanmayan “biri dişi, diğerleri kişi” olan “3 medyatör” e gelince... Merak edip, tokalaşma hadisesini nasıl “değerlendirdiklerine” baktım bu yazıyı yazarken...

“Belçikalı Memoli” yere göğe sığdıramıyor, “Aman ha dikkat el ele tutuşma ile başlayan bu saadet bozulmasın” diye “muhabbet tellallığı” yapıyor...

“Ilımancık Nazenin” ise biraz alınmış... Sayın Bahçeli’ye “gönül koyuyor” ; “İhanet’in Başı ile el ele tutuşuyorsun, buna aferin ama ’Teslimiyet’in Bay - Başı’olan şimdiki veli-i nimetimin telefonlarına niçin çıkmıyorsun” diye sitem ediyor...

Peki Taha Akyol ne buyuruyor?.. Buyurun buradan yakın!..

“Bu tokalaşma Türkiye’nin geleceği açısından olumlu” ymuş efendim!.. “Bu iki partinin davranışlarına özel önem verilmesinden taraflar rahatsız olmamalılar” mış efendim!.. “Çünkü milliyetçilik noktasında tam karşı karşıya duruyorlar” mış efendim!... “Türkiye’nin geleceği, bütün kesimler arasında böyle ortak tavır alanlarının geliştirilmesine bağlı” imiş efendim!.. “Meclis açılışındaki tokalaşma olayında Bahçeli’nin tavrının DTP’lileri teşvik ettiğini düşünüyor ve olumlu buluyor” muş efendim!.. “Geri çevrilecekleri gibi bir kuşkuları olsaymış DTP’liler gidip tokalaşmazlar” mış efendim!..

Pes doğrusu!.. “Bize ne” demiyoruz ama öncelikle bu methiyelere muhatap olanlar iyi düşünsünler!..

Yazarın Diğer Yazıları