Ödemeler bilançosu alarm veriyor!..

Merkez Bankası Ocak-Haziran ayları arasındaki 6 aylık dış ödemeler blançosunu açıkladı. Türkiye'nin dış borçları makul seviyede olsaydı, ithalata bağımlı bir üretim yapısı olmasaydı, açıklanan blanço pandemi döneminde fazla sorun yaratmayacaktı. Ama bu günkü Türkiye şartlarında söz konusu ödemeler tablosu, üretici ve tüketici, herkesi edecek bir yapıdadır. 

Ocak-Haziran 6 aylık ödemeler blançosu

* 6 ayda Cari açık 19,8 milyar dolar oldu.

* Doğrudan yabancı yatırım sermayesi gelmedi (yalnızca 0,1 milyar dolar),

* Yabancıya 1,8 milyar dolarlık gayrimenkul satışı oldu.

* Portföy yatırımlarında 12,8 milyar dolarlık çıkış oldu.

* Bankalar ve özel sektör 8,4 milyar dolar net dış kredi ödediler. 

* MB resmi rezervleri 30,1 milyar dolar  azaldı.

Öteden beri cari açığın sürdürülemeyeceği açık olmasına rağmen, ekonomi yönetimi bir önlem almadı. Ekonomi yönetimi ve bazı iktisatçılar büyüme olduktan sonra cari açığın bir önemi yok dediler. Cari açık dış borca dönüştü. Daha doğrusu ithalatçı önce dış borç aldı. Sonra ithalat yaptı. Sonuçta dış borçlarımız arttı. Gerçekte eğer

yatırım malları ve teknoloji ithal etmek için cari açık verseydik, döviz gelirimiz  artardı ve borç ödeme kapasitemiz artardı.

Öte yandan, 'dalgalı kur' sistemini bir geçiş dönemi içinde değiştirip, dalgalı kur ile sabit kur arasında kontrollü bir sisteme geçebilirdik. Aramalı ve hammadde sektörlerinde ithal ikamesi yatırımlarını gerçekleştirebilirdik.

Konvertibiliteyi ve yabancı sermaye girişini yanlış anladık. Sıcak para serabına kapıldık. Spekülatif sermayeyi kendi paramız zannettik. Kaldı ki, zaten sıcak paranın gittiği ülkelere, yarattığı aşırı kırılganlık ve belirsizlik nedeni ile, ciddi yabancı yatırım sermayesi gitmiyor.

Spekülatif sıcak para girişini kontrol ederek, doğrudan yabancı yatırım sermayesini teşvik edebilirdik. 2009 krizine kadar Türkiye'de doğrudan yabancı yatırım sermayesini çekecek ortam mevcuttu. Şimdi ekonomik olarak kırılgan bir ülkeyiz. Demokrasi ve hukuk altyapımız sorunlar yumağıdır. İstesekte artık sermaye çekemeyiz.

Aslına bakarsak sorunun temelinde küreselleşmenin kötü yönetilmesi geliyor. Çin, Güney Kore, şimdi de Hindistan küreselleşme sürecini iyi kullandılar. Çin yabancı sermayeyi kullandı. Cari fazla verdi. İçerde yerli ve milli sermaye birikimini sağladı. Şimdi kendisi başka ülkelerde yatırım yapıyor.

Bu süreci anlayıp değerlendirmeyen Türkiye ve bizim gibi gelişmekte olan bazı ülkeler, söz gelimi, Brezilya, Güney Kore, Arjantin  spekülatif sermayenin etkisinde kaldı.

Aynı spekülatif sermaye, yine aynı ülkelerde devletin dışlanmasına, kamu altyapı yatırımların özelleştirilerek oligopol piyasalar oluşmasına, bankaların yabancıya satılmasına, erken sanayisizleşmeye sebep oldu. 

Bu süreç geriye sarılmaz. Ancak tez zamanda siyasi, hukuki ve demokratik güven ortamını oluşturmamız gerekir. Planlama yapmamız gerekir. Devletin konut politikasını sosyal konutla sınırlı tutması gerekir. Kamu-özel işbirliği kanunu iptal edip, yap-işet devret modelini devreye sokmamız gerekir. Devletin bizzat piyasaya girerek, kartelleşmeyi, oligopol yapıları kırması gerekir. Kamu altyapı yatırımlarını, enerji yatırımlarını yeniden devletleştirmemiz gerekir.

 

Yazarın Diğer Yazıları