Oğlum askere gitti kafam rahatladı

İstanbul'a en yakın kalabalık şehirleri arasında yer alan Tekirdağ'dayım.  Mevsim kış, güneşin gülümsemeyen yüzü ile yazı hissediyoruz. Sahil cıvıl cıvıl eş, dost, çocuk güneşli güzel havanın tadını çıkartıyor.  Kalabalık olmasına rağmen gürültü yok. Etrafa baktığımda gençliğin çoğunlukta olduğunu görüyorum.  Uluslararası standartlarda öğrenci yetiştirip, tercih edilen Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi'nin etkisi de var.

Gençlik burada keyifle okul eğitimini tamamladığını anlatıyor:

- Ailemiz  ve yaşam alanımızdan çok fazla uzaklaşmıyoruz. Okul ve ev arasında istediğimiz zaman gidip gelebiliyoruz. 

Turizm açısından otel kiraları günlük 120-260 lira arasında değişiyor. Ev kiralarına gelince masrafsız 3 +1 evlerin fiyatı 500-1200 arasında. Öğrenciler ev kiraladıklarını oda başına yeme içme ve giderler dahil ortalama aylık masraflarının kişi başı 1000 lirayı geçmediğini dile getiriyorlar. Part time çalışma imkanı  ile zaten kendi masraflarını da çıkardıklarını anlatırken, ailelerine yük olmadıklarını söylüyorlar.

Tekirdağ'a göç olunca inşaat sektörü de bir hayli hareketli. Satılık evler ise, 160-950 bin arası değişiyor.

Turizm, ekonomi, eğitimde ve sanayi alanında ülkemize olumlu katkısı olan şehirde insanlar gayet sakin, mutlu ve huzurlu. Trafik dertleri yok.

***

Ertesi gün İstanbul'dayız.

Faiziyle fatura cezası yememek için önce ödeme noktasına gidiyorum.

İşlerimi halletmek için sıra bekliyorum. Kibar, başörtülü sarışın uzun siyah yağmurluğuyla dikkati üzerine çeken hanım, kasada uyuklayan görevli gence sitemde bulunuyor. Tabii genç uykulu haliyle göz teması  kuramıyor. Anlayabiliyorsa!.. Kafa aşağıda. Sessiz ve tepkisiz.

Yanındaki kumral, uzun boylu ekip arkadaşı ise hanımın işlemini bir yandan yaparken bir yandan da anlattıklarına gülümseyerek cevap veriyor.

-Evet evet, doğru Abla..

Merak edip bakıyoruz.

-E tabii elindeki telefonu kurcalayarak sabahlarsan, oyun oynarsan, böyle uyuklarsın.

-Böyle müşteri karşılanmaz. Olmaz oğlum olmaz...

Hanımefendiyle biran göz göze geliyoruz.

Nerden biliyorsunuz diye bakışımı anlamış sanırım.

Bana yaklaşıp tebessüm ederek heyecanla bir solukta içindekileri  başlıyor anlatmaya...

- Ben bilirim. Nerden bilirim. Çünkü benim de oğlum var. Aynısıydı. Telefonla yatıp, uyanıyordu. Yapma oğlum, etme.. Desek de dinlemezdi.

gulay-tuncel,-11-subat-108-pazar-yazisina-ginecek.jpg

- Allah bağışlasın. Tek çocuk sanırım?..

- Yok. İki kızım var. Çok şükür kızlarım iyidir. Erkek çocuk dinlemiyor. Azıcık da kalabalık iseniz, anneanne, babaanne pışpışlarsa olacağı bu işte. Çocuk yüz bulup kaçardı. Büyükler göz yumdu her şeye. Neymiş efendim soyadımızı yürütecekmiş. Kafalar geri. Çocuk büyüdü. Ama gel bir de bana sor ne çektim. Çocuk tam kişiliğini bulamadı. Havalarda uçuyor. Niye çünkü hep rahata alıştı.. Yokluğu, kazanmayı bilmiyor. Öğrenmek istemiyordu. Büyüklerimizin hatası. Onlar da farkında oldu. Ama ağaç yaşken eğilir.

Babasının arabasını alıp alıp kaçıyordu. Oğlan yüzünden hasta oldum. Zeytinburnu'nda yaşamakta Allah diyorum. Başına bir şey gelecek diye ödüm kopuyordu. Camın tepesinde sabahlıyordum. Oğlumu beklemekten hasta oldum. O bunun farkında bile değildi. Geç gelir, bazen gelmezdi. Gençlik kanı kıpır kıpır. Troid tedavisi görüyorum. Üzüntü stresten.

-Anlıyorum sizi. Baba yok mu?

-Var olmaz mı. Çok iyi babamız ancak yurt dışında çalışıyor. Gidip geliyor. Küçükken göz kulak olup, biraz beraber vakit geçirme zamanı olsaydı. Tabii şartlar. Bu kadar sıkıntılı dönemimiz olmazdı .

- Evet. Haklısınız. Gençlik işte. Peki kasadaki delikanlı size oğlunuzu hatırlattı. Duygusala bağlandınız. Evlat nerede?..

- Binlerce şükür iki aydır askerde. Çok rahatım. Uykularım geri geldi. Başına bir şey gelecek diye ödüm kopuyordu. En  güvenli yerde çok şükür. Ne telefon, ne bilgisayar oyunu, ne arabayı alıp kaçırma, ne de kötü arkadaş ve çevre var.

Askerlik Peygamber ocağı derlemiş ya. Valla gerçek. Yatıp kalkıp bütün evlatlarımıza dua ediyorum. Bize yaptıklarını sıkıyorsa yapsın bakalım. Meğer şımarıklıktanmış her şey. 

Çok düzelme var. Sesi çıkmıyor. Kurban olduğum vatanımıza hizmet ediyor. Allah bütün evlatlarımızı korusun.

Konuşuyorum. Çok mutlu maşallah. Çanakkale'den Ankara'ya geçti. 3 arkadaşını da Afrin'e göndermişler.

Kasadaki çocuğa dönüyor:

-Oğlum söylediklerimden alınma gençler taşı sıksa suyunu çıkartmalı. Günümüz şartlarında her imkânınız var. Kötü alışkanlıklardan uzak durunuz. İyiliğiniz için konuşuyoruz. Bizleri, büyükleri üzmeyiniz.

-Yok teyze ben dinliyorum. 

Bu arada benim işlem için sıra geliyor. Hanımefendi, iyi günler diyerek keyifle ayrılıyor...

Yazarın Diğer Yazıları