Öğretmene not verme cüreti…

Velî ve öğrencilerin öğretmenlere not vermesini de öngören "Performans Değerlendirme Sistemi"nin 12 pilot ilde uygulamaya konulduğunu basında okuyunca ilkokul yıllarımı hatırladım. İki derslikli okulumuzda tek öğretmenimiz vardı. 1., 4. ve 5. sınıflar bir derslikte, 2. ve 3. sınıflar da diğer derslikte eğitim görüyorlardı. Öğretmenimiz Balıkesirli Musa Ayva biraz bizlerle (1., 4. ve 5. sınıflar) ilgilenir, sonra diğer dersliğe (2. ve 3. sınıflar) giderdi. Dün gibi hatırlıyorum, teneffüste o çocuk aklımızla bizler de öğretmenin yemek yiyip yemediğini, uyuyup uyumadığını tartışırdık. Yani bizim gözümüzde öğretmen sıradan bir insan değildi. Yolda öğretmenimizle karşılaştığımızda daha 10 metre öteden hazır ol vaziyetine geçer, selam verirdik. Sadece biz değil, halk da saygı duyardı öğretmene. Köyümüzde kahvehane ile bakkal iç içeydi. Kalem defter almak için bakkala/kahvehaneye girdiğimizde, öğretmen geldiği zaman kahvehanede oturan, kâğıt oynayan insanların hep birlikte ayağa kalktıklarını görürdük. Bugün öğrenci ve veliler öğretmenin performansını değerlendirmek için not veriyorlar. Nereden nereye gelmişiz değil mi? 

Bizim kültürümüzde bir harf öğretenin kulu kölesi olunurdu. Anne-baba çocuğunu okula yazdırırken "eti senin kemiği benim" diyerek çocuğun eğitilmesi konusunda öğretmene tam yetki verirdi. Gel gör ki şimdilerde çocuklar çok kıymetli. Veliler artık öğretmen değil, zihinlere kuru bilgi yükleyen dadılar istiyor. Öğretmenin, öğrenciye yaptığı iyi niyetli, eğitim (terbiye) amaçlı bir ikaz bile velilerin kıyameti koparmasına yetiyor.

Eğitim yuvalarımız -buna yükseköğretim de dâhil- maalesef not alış veriş merkezleri haline getirildi. Öğrenci de "not"la ölçülüyor, öğretmen de… Oysa "not" dediğimiz şey "amaç" değil, mecburi bir "araç"tır. Bugünkü sistem en yüksek "not"u alan öğrenciyi ödüllendiriyor. Dolayısıyla ezberciliği teşvik ediyor. Biz ne yapıp edip "not"u devreden çıkararak "keşf"i, "icad"ı, "üretim"i esas alan yeni bir sisteme geçmemiz gerekir. Tabii ki burada en büyük sorumluluk öğretmenlere düşmektedir. Çocuğu yüksek "not" almaya değil de, ilgi alanına göre "keşf"e, "icad"a, "yazılım"a, "sanat"a vb. yönlendirecek olan öğretmendir. Öğretmeni siyasete, otoriteye, esnafa esir ettiğiniz yetmemiş gibi bir de "not" bağlamında veliye, öğrenciye mahkûm ederseniz geriye "eğitimin ruhuna fatiha" demekten başka ne kalır?

Disiplinin olmadığı yerde eğitim-öğretim yoktur. Disiplin dediğimiz şey de sevgi ve saygı ortamında sağlanır. Okulları ideolojik hâkimiyet alanlarına çevirirseniz orada huzur ve disiplin kalmaz. Herkes birbirinin kuyusunu kazmaya başlar ve eğitimin yerini müzevirlik ve dalkavukluk alır. "Performans Değerlendirme Sistemi"yle bu halkaya öğrenci ve veliler de eklenmek isteniyor ki kanaatimizce bu, eğitim için tehlikelerin en büyüğüdür. Her kafadan bir sesin çıktığı yerde eğitim olmaz.

Bu noktada şunu da söyleyelim ki eğitim (terbiye) başka, "öğretim" (talim) başkadır. Bakanlığımızın adı "Millî Eğitim" olsa da bugün yapılan şey "eğitim" değil, "öğretim"dir. "Eğitim"i (terbiye) bir kenara koyarak "öğretim"le meşgul olduğumuz içindir ki öğrenci ve veliler öğretmene "not" verme cüretinde bulunabiliyorlar. Başka ne diyebilirim?..

 

***

ACZİMİN GİRYESİ:

"Sizler ey güzellik bahçesinin Yusufları, Melihaları!..

Mutlak güzel varken neylersiniz Mecnunları, Zelihaları."

                                                                  (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları