Öğretmenler Günü...

Bu Cuma "24 Kasım Öğretmenler Günü"nü kutlayacağız. 35 yıllık bir eğitimci olarak "Öğretmenler Günü"ne kayıtsız kalmamız elbette düşünülemez. Ayrıca, eğitim ve öğretim meselelerinin çokça tartışıldığı bir ortamda söz söyleme sorumluluğumuzun biraz daha artmış olduğunun da farkındayız.

Kültürümüzde üstat, hoca, muallim adlarıyla da anılan öğretmen, toplumu ayakta tutan unsurların başında gelir. Unutmayalım ki mucitler, kâşifler, sanatkârlar, devlet adamları, siyasetçiler, bütün bunlar öyle veya böyle öğretmenlerin eserleridir. O halde milletlerin hatta insanlığın kaderi öğretmenlerin elindedir dersek yanlış olmaz.

Peki, millet olarak öğretmenlerin kıymetini biliyor muyuz? Öğretmenler olarak da kendimizi sorguluyor muyuz?

İsterseniz iğneyi önce kendimize batıralım. Öğretmen olmanın şartlarını ne ölçüde taşıyoruz?

Bundan takriben 100 yıl önce Namık Ekrem (ö. 1917) "Mehâsin-i Müfîde" (İst. 1325) adlı eserinde (meâlen) öğretmenin niteliklerini şöyle sıralar:

"Bilgili, gayretli, tecrübe sahibi, eğitim ve öğretim metotlarına vâkıf, edepli, namuslu, cesur, sabırlı, vazifesine düşkün, okumayı seven, adaletli, ciddî, kibir ve gururdan uzak, vakur, düşüncesi sağlam, sağlığı yerinde, iyi niyetli, vatansever, kalbi temiz..."

Şimdi kendi kendimize soralım, bu sıfatları haiz miyiz? Söz gelimi öğretmenlik formasyonuna (diplomayı kastetmiyorum) sahip miyiz? Okumayı seviyor muyuz, yoksa "okul bitti, okuma da bitti" deyip ders kitaplarının dışına çıkma ihtiyacı duymuyor muyuz? Vazife şuurumuz ne âlemde?

Bu sorulara olumlu cevap veremiyorsak aldığımız ücreti hak edip etmediğimizi sorgulamalıyız.

Ücret deyince aklıma geldi, sahi devlet maaş vermese acaba kaçımız görevimize devam etmek isterdik?.. Oysa bizim kadim kültürümüzde ilim talimi karşılığında ücret almak caiz değildi. Daha sonraları ücret olmadan kimsenin bu işi yapmadığı görülünce ücrete cevaz verilmiştir.

Şimdi çuvaldızı başkalarına batırabiliriz. Evet, bugün toplum olarak öğretmenlere gereken ilgiyi göstermiyoruz. Onları maddeten ve manen yalnız ve çaresiz bıraktık. Bütçesine ek gelir sağlamak için pazarda sebze satan, partilerin il ve ilçe başkanlıklarından medet uman öğretmenin sınıfta öğrencisine verebileceği bir şey yoktur.

Maalesef öğretmen yetiştirme kurumlarını yozlaştırdık. Ağır aksak yürüyen Eğitim Enstitüleri, Eğitim Fakültelerine dönüştürüldüğü günden beri öğretmen değil, "öğretim memuru" yetiştirmeye başladık. Hâlbuki bir öğrenciye bazı bilgileri öğretmek öğretmenlik değildir. Öğretmenlik, gönüllere "mukaddes ateş" aşılayabilmektir. Yoksa kuru bilgiyi insanlar ansiklopedilerden, hatta "Google" dededen de öğrenebilirler.

Bunları düşünüp kendine dert edinen idealist eğitim ve öğretim kadrolarımız var mı? Heyhat!

***

ACZİMİN GİRYESİ:

Resûl: "Ben öğretmen olarak gönderildim" buyurdu.

Hiç şüphe yok ki öğretmenler yüceltecek bu yurdu.

                                                          (Li-müellifihi)

 

Yazarın Diğer Yazıları