Atlantik Okyanusu’nun derinliklerinde, bilim insanlarını şaşkına çeviren bir keşif yapıldı. Yaklaşık 700 metre derinlikte yer alan ve “Kayıp Şehir” olarak adlandırılan hidrotermal saha, jeolojik yapısı ve biyolojik zenginliğiyle Dünya’daki yaşamın kökenine ışık tutabilir. Türk ve uluslararası uzmanlar, bu benzersiz oluşumun hem bilimsel hem de çevresel açıdan büyük bir öneme sahip olduğunu vurguluyor.
Uluslararası alanda da keşif büyük yankı uyandırdı. ABD’deki Woods Hole Oşinografi Enstitüsü’nden deniz biyoloğu Dr. Susan Lang, Kayıp Şehir’in eşsiz olduğunu vurguluyor. Lang, “Bu hidrotermal saha, diğerlerinden farklı olarak yüksek sıcaklıklara dayanmıyor. Bunun yerine, serpantinleşme adı verilen bir kimyasal reaksiyonla hidrojen ve metan üretiyor. Bu gazlar, mikrobiyal yaşamı destekliyor ve Dünya’nın erken dönemlerindeki koşullara benzer bir ortam sunuyor” diyor. Nature Geoscience’te yayımlanan bir çalışma, Kayıp Şehir’deki kimyasal süreçlerin, yaşamın okyanus tabanında başlamış olabileceği teorisini güçlendirdiğini ortaya koydu.
Kayıp Şehir, 2000 yılında ilk kez keşfedildiğinde bilim dünyasında büyük bir heyecan yaratmıştı. Atlantik Okyanusu’nun 700-800 metre derinliğinde, yaklaşık 60 bin metrekarelik bir alanda yer alan bu hidrotermal saha, 30 metre yüksekliğe ulaşan kalsit bacalarıyla dikkat çekiyor. Proceedings of the National Academy of Sciences’ta yayımlanan bir araştırma, Kayıp Şehir’deki mikrobiyal toplulukların, Dünya’nın erken dönemlerinde yaşamın nasıl geliştiğine dair modeller sunduğunu gösterdi. Araştırma, bu bölgedeki mikroorganizmaların, oksijensiz ortamlarda enerji üreterek hayatta kaldığını ve bu sürecin yaşamın kökenine dair önemli bir ipucu olduğunu belirtti.
İngiltere’deki Southampton Üniversitesi’nden jeokimyager Dr. Gretchen Früh-Green, Kayıp Şehir’in jeolojik önemine dikkat çekiyor. Früh-Green, “Bu saha, okyanus tabanındaki serpantinleşme süreçlerinin en iyi örneklerinden biri. Hidrojen ve metan üretimi, yalnızca mikrobiyal yaşamı değil, aynı zamanda potansiyel olarak uzayda yaşam arayışını da destekliyor. Mars veya Jüpiter’in uydusu Europa gibi yerlerde benzer kimyasal süreçler araştırılıyor” diyor. Geochimica et Cosmochimica Acta’da yayımlanan bir çalışma, Kayıp Şehir’deki kalsit bacalarının 100 bin yıldan fazla bir süredir aktif olduğunu ve bu süreçte benzersiz bir ekosistem oluşturduğunu gösterdi.
Kayıp Şehir, adını antik bir şehri andıran beyaz, kule benzeri yapılarından alıyor. Uzmanlar, bu bölgenin öne çıkan özelliklerini şöyle sıralıyor:
Hidrotermal Bacalar: Kalsiyum karbonattan oluşan bacalar, sıcak suyun minerallerle birleşmesiyle oluşuyor ve bazıları 60 metre yüksekliğe ulaşıyor.
Mikrobiyal Yaşam: Oksijensiz ortamda yaşayan mikroorganizmalar, metan ve hidrojeni enerji kaynağı olarak kullanıyor.
Jeolojik Aktivite: Serpantinleşme süreci, okyanus tabanındaki kayaçların suyla reaksiyona girerek gaz üretmesini sağlıyor.
Astrobiyolojik Önem: Kayıp Şehir, uzayda yaşam arayışı için bir model sunuyor, çünkü benzer kimyasal süreçler diğer gezegenlerde de mümkün.
Kayıp Şehir’in keşfi, yalnızca Dünya’daki yaşamın kökenine değil, uzayda yaşam arayışına da katkı sağlıyor. NASA’nın Jet Propulsion Laboratuvarı’ndan astrobiyolog Dr. Kevin Hand, bu bölgenin Jüpiter’in uydusu Europa ve Satürn’ün uydusu Enceladus’taki okyanus tabanlarıyla benzerlikler gösterdiğini belirtiyor. Hand, “Kayıp Şehir, oksijensiz ortamlarda yaşamın nasıl mümkün olduğunu gösteriyor. Bu, Europa’nın buzlu kabuğunun altındaki okyanuslarda yaşam ararken bize rehberlik edebilir” diyor. NASA, 2024’te Kayıp Şehir’deki mikroorganizmaların genetik analizini tamamlayarak, bu verileri Europa Clipper misyonuna entegre etmeyi planlıyor.
Kayıp Şehir, bilimsel önemi kadar çevresel hassasiyetiyle de dikkat çekiyor. Derin deniz madenciliğinin artması, bu tür eşsiz ekosistemleri tehdit ediyor. Dr. Susan Lang, uluslararası bir koruma anlaşması gerektiğini savunuyor: “Kayıp Şehir, bir doğa laboratuvarı. Onu korumak, insanlığın bilimsel mirasını korumak demek.”
Birleşmiş Milletler Okyanus Konferansı’nda, hidrotermal sahaların korunması için yeni bir çerçeve önerildi, ancak henüz bağlayıcı bir anlaşma sağlanamadı.