Olağan'ın üstü ve altı...

Olağan, olabilmesi insanları şaşırtmayan, yaşanılan toplum ve çevrede olagelen işler ve oluşlardır.

Peki ya "olağanüstü"? Yukarıdaki tanımı karşıtlayarak verebiliriz bunun yanıtını: Olması insanları şaşırtan, yaşanılan toplum ve çevrede daha önce pek görülmeyen, şaşırtıcı, parmak ısırtıcı işler ve oluşlar. Bu kadar mı? Değil. Olağanüstülük bundan öte de anlamlar içerir. Akla sığmayan, doğa yasalarına ve olagelenlere aykırılık oluşturan, tansık kabilinden iş ve oluşlar da olağanüstü durumlardandır. Dahası da var; insanların özel ve üstün yetenekleri ve başarımları sonucu elde edilen göz kamaştırıcı, zevk okşayıcı, sanatsal yapıtlar da olağanüstü kavramının içindedirler.

Olağan'ı anladık, olağanüstü'yü de... Peki olağanın üstü var, dışı var (olağandışı), altı neden yok? Olmalı mı? Bence olmalı. Var da aslında bana göre. Örnekleyerek anlatalım bunu, tanımlayarak anlatmak yeterince anlaşılır olmayabilir. Söz gelimi, büyük kentin hayhuyundan hareketli yaşamından ücra ve küçük bir köye giderseniz; oradaki yalın, sessiz, dingin olağanlık, size olağan gelmez, olağanüstü de bulmazsınız, olağanaltı bir durum vardır orada.

İkinci örnek: Dağ doruklarına çıkmak olağanüstü bir duygu yaşatır insana, Tanrı'ya yaklaşırsınız atalarımızın inancı üzre. Hani Himalayalara çıkarken düşüp yaralanan o dağcıya "Neden çıkıyorsunuz, ne var orada?" diye sormuşlar da "Çünkü o orada" demiş. Doruktan inmeye başlarsınız, attığınız her adım artık olağanlığa değil, olağanaltıya doğrudur, o doruğu hep özlersiniz.

Aşkta da vardır olağanaltılık. Heyecanı ve coşkuyu yitiren bir ilişki, olağan değildir, işin içinde evlilik bile olsa; olağanaltı bir durum söz konusudur. Ayrılık, alamama, erememe gibi durumları ise olağanaltı olarak niteleyemeyiz, tersine olağanüstülük vardır. Özleyişin doruklarındasınızdır çünkü.

Ölümde ise -şaşıracaksınız ama- hiçbir olağanüstülük yoktur, olağan, hep olagalen, olması lazım gelen bir durumdur, sık sık olmaması bu durumu değiştirmez. Peki ölen için ölüm olağanüstü müdür? Bunu ölümle karşılaştığımız zaman öğreneceğiz. "Ölüm yaşanmıyor ki..." der Fethi Naci... Koma hâli ve bitkisel yaşamsa olağanaltı durumların en çarpıcı örneklerindendir.

Olağandışılığa da değindik yukarıda azıcık. Olağandışılık ile olağanaltılık arasında ne fark vardır, bunu da açıklayalım. Olağanüstülük de, altılık da, olağandışılıktır, dersek yeter.

Bir de "durağan", olağan mıdır, buna değinelim. "Dur" ve "ol" köklerine gidersek, olmadığı yargısına rahatlıkla varabiliriz. Durağanlık olağanaltılık bir durumdur bizce.

Olağanüstü hal var hani, siyasal ve yönetsel gündemimizin sık konuşulanı. Anayasal ve yasal bir düzenleme. Olağanüstü durumlara olağanüstü hukuksal çözümler getiriliyor. Olağan hallerin düzenlemesi zaten var. E peki ya bu alandaki olağanaltı durumlar? Sözgelimi reform, devrim, dönüşüm gereken durumlarda buna direniliyorsa, kendini yineleme başlamışsa, bilgiyle donanımlı bir özgür tartışma ortamı bulunmuyorsa, üretimde yüz akı başarımlar olamıyorsa... Bu olağanaltılıklara; olağanüstü, köktenci çözümler aramak, yeni bir dirilişin sağlayacağı olağanlığa varmak gerekir.

Yaşamı algılama, göğüsleme ve düzene koymada olağan'ı, altını ve üstünü iyi anlamalı ve yorumlamalıyız. 

Yazarın Diğer Yazıları