Oldu mu sağır Olli?

AKP’nin şeriat istemediğini “sağır sultan”ın duyduğundan bahseden AB Komiseri Rehn Türkiye’de işine gelmeyenleri duymazdan geliyor.

Semih İdiz’in AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn ile yaptığı mülakatı okumuşsunuzdur. İdiz, 83 yaşındaki İlhan Selçuk’un sabaha karşı gözaltına alınıp üç gün tutulmasına... Özel hayatına ilişkin telefon konuşmalarının basına sızdırılmasına neden hiçbir tepki göstermediklerini soruyor? Hazretin soruya yanıtı:
 “Bizim için zor bir soru. Biz insanları siyasi görüşlerine göre izleyip ona göre kanaat oluştrmayız. AB Komisyonu’nun bir istihbarat servisi de yok. Bazı olaylar hakkında görüş bildirmek daha kolay ama bazı olaylar da daha fazla bilgi gerektiriyor. Sözünü ettiğiniz olayda insani boyutu anlıyorum ama bunun Ergenekon davası açısından geçerli mi yoksa geçersiz bir gözaltına alma mı olduğunu bilecek durumda değilim.”
Orhan Pamuk, Elif Şafak gibi kişiler hakkında soruşturma ya da AKP’ye kapatma davası açıldığında hemen yeterli bilgiye sahip olacak... Anında en sert tepkileri göstereceksiniz... İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu, Doğu Perinçek gibi kişilerin neden gözaltına alındığını aradan 1 ay geçtiği halde hâlâ bilmeyeceksiniz... Gelin de inanın bakalım...
Biz Finlandiyalılar yalan söylemez sanırdık... Olli bizi yanılttı.

* Melih Aşık / Milliyet

+++++

AB’nin Kurnaz Tilkisi
Türkiye’ye gelince kendini sömürge valisi sanan Rehn, İstiklal Marşı’mızı duyunca çok duygulanmış. Her fırsatta devleti, kurumlarını ve yasalarını yok sayarak, egemenliğimizi tanımadığını gösteren AB komiserinin sözleri, karganın ağzındaki peynire göz diken kurnaz tilkinin nağme yapmasına benzedi. Tilki’nin “karga kardeş, ne güzelsiniz, ne şirinsiniz, sesiniz de tüyleriniz gibi güzelse bu ormanın kralı siz sayılırsınız” sözlerine kanan karga gibi, ağzını açmaya hazırlanan iktidara, kaptıracaklarının bir dilim peynir değil ülkenin egemenliği olduğunu hatırlatıp, öğüdü tilkiye bırakmamak gerek: her dalkavuk bir alığın sırtından geçinir!

+++++

Neresine gireceksiniz?..
GELİP gelip bakıyorlar:
Dimitrij Rupel...
Olli Rehn...
Javier Solana...
Bernard Kouchner, vs...
Kim bunlar?
AB tayfası, Türkiye’yi düzeltmeye çalışıyorlar.
Bizim demokrasiyi, reformları, 1 Mayıs’ı, ama elbette en başta AKP’nin kapatılmaması gerektiğini konuşuyorlar.
Eleştiriyorlar, kınıyorlar...
Kızıyorlar...
Onlar söylendikçe Dışişleri Bakanı Ali Babacan sanki babası basket topu almış gibi gülücükler dağıtıyor.
Türkiye’yi AB’ye almıyorlar, ama yönetebiliyorlar.
Dışişleri Bakanı’mız öyle, peki İçişleri Bakanı’mızın adı ne?..
Herkes konuştu da, 1 Mayıs ile ilgili bu ilk sorumlu kişinin hiç yüzünü-sesini duyan oldu mu düne kadar?
Ama Olli Rehn kızdı.
Bizim İçişleri Bakanı’nın adını bilen yok.
Yine de AKP’ye en müjdeli haber Kıble tarafından geldi:
Tam bu sırada Ankara’ya gelen Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah Bin Zayid El Nahayan, parti kapatma ile ilgili gömüldüğü koltuktan Ali Babacan’a açıkladı:
“Bizde kapatmak olmaz...”
Babacan’ın sanki iki topu olmuş gibi oldu.
El Abdullah devamla:
 “Çünkü bizde parti yok...”
En ideali buymuş ama, ne yapacaksınız...
AKP henüz memleketi Arabistan’a tamı tamına çeviremediğine göre, AB’yi kullanarak kendini kurtarmaya çalışıyor.
Yargıyı ispiyonlayarak...
Türk hukuk adamlarını, savcıları, yargıçları, elin densizlerine azarlatarak...
Ve Türkiye’yi AB gözünde tüketerek...
İş bu noktaya vardığına göre, sormalısınız:
Peki, böylece kapıları kapandığında, AB’nin neresine gireceksiniz?..

* Bekir Coşkun / Hürriyet

+++++

Müthiş delil!
AB Komiseri Olli Rehn, “Türkiye’de şeriat tehlikesi olmadığını sağır sultan bile biliyor” dedi.
AB parolamız ne?
 “Uzun ince bir yol...”
Aşık Veysel.
Kördü rahmetli.
AB marşı ne?
 “9’uncu senfoni.”
Beethoven.
O da sağırdı.
Hani diyor ya Başbakan...
 “Gözleri var, görmezler!
Kulakları var, duymazlar!”
Vallahi haklı.
Bakın, kimmiş şahidi AB’nin?
 “Sağır sultan.”
Etti, 2 sağır.
Bana sorarsanız, Anayasa Mahkemesi’ne gönderdiği savunmaya bu müthiş “delil”i de eklemeli AKP...
 “Bir tehlike olsaydı, o duyardı.
Beraatimizi talep edi-
yoruz.”

* Yılmaz Özdil / Hürriyet

+++++


AKP’de ‘al gülüm ver gülüm’
BAŞBAKAN Recep Tayip Erdoğan, “kapatma davası ile ilgili sürecin ve Anayasa değişikliği paketinin ne olacağını” soran gazetecileri şöyle yanıtladı:
 “Partimizin organlarından yetki aldım. Bundan sonrasını ben götüreceğim!”
Bunu okurken tebessüm ettim. Bir partinin bütün geleceğini belirleyecek bir sürecin “tek bir adamın eline” bırakılmasındaki tuhaflık dikkatimi çekti.
 “Tuhaflık” dediğim şey aslında bizim siyasal düzenimizde çok normal bir durum.
Partinin o yetkili organlarındaki koltuklara oturanlara bu görevi veren Genel Başkan’dan başkası değildir çünkü.
Onlar da Genel Başkan gerekli gördüğünde onun kendilerine verdiği bütün yetkiyi geri vermeye hazırdırlar zaten.
Buna “al gülüm, ver gülüm demokrasisi” ismini de verebiliriz ve bütün partilerimizde aynı sistem işler.
Dışardan bakınca iyi görünür. “Demokrasi” varmış gibi durur. Ama içinde sadece bir tek adamın yetenekleri, zekásı ve kararları vardır sadece.
O bir tek adam o partiyi rezil de eder, vezir de.
Geri kalanlar hallerinden memnundurlar hep. İsimlerinin önünde iyi sıfatlar, parti merkezinde bir odaları, sekreterleri vardır. Genel Başkan yetki isterse onu üzmezler hiç. “Al” derler “bütün yetki senin, bundan sonrasını sen götür!” Sanki “bundan öncesini” başkası götürmüş gibi!

* Mehmet Y. Yılmaz /Hürriyet

+++++
Vatan
Can Ataklı

Savunma değil

AKP’nin kapatma istemine karşı hazırladığı savunmanın ayrıntıları ortaya çıktı. Ancak metni gözden geçirdiğinizde bunun bir savunma olmadığını hemen anlıyorsunuz. Çünkü suçlamalara karşı hiçbir şey yok. Bunun yerine Yargıtay Başkanı’na, Yargıtay’a, Anayasal sisteme ağır eleştiri ve hatta hakaretler olduğunu görüyoruz.
AKP bunu şu amaçla yapıyor: Kavram ve kurallardan habersiz ve bilgisiz olan kamuoyu önünde yüksek yargıyı küçük düşürmek, zihinlerde kirlilik yaratarak alınacak kararın meşru olmayacağını ileri sürmek.
Ve daha da ileri gidilerek “Eğer iktidarda kalırsam ya da yeniden gelirsem, benim önümü tıkayan bu kurumları tamamen ortadan kaldıracağım ya da kendi işime geldiği gibi yeniden örgütleyeceğim” denilmek isteniyor.
Bu tehlikeli bir oyundur. Devletler kuruluş felsefelerini ve temel kurallarını, sayısal çoğunluğu alan bir siyasi görüşün keyfine ya da anlayışına göre canları istediğinde değiştiremezler. Bu çok özendiğimiz Avrupa Birliği ülkeleri için de geçerlidir. Denemesi bedava. Gidin Almanya’ya ve kuruluş felsefesi ile devletin temel kurallarını altüst etmeye bir niyetlenin bakalım. Viyana Sözleşmesi çare olur mu olmaz mı görün.

Yazarın Diğer Yazıları