Ölmeyen çocuğa adalet yok (!)

Bugüne kadar ağırlıklı olarak "uygulama"yı konuşuyorduk. Kadına şiddetten başlayarak, taciz, tecavüz gibi bir dizi "suç"la ilgili caydırıcı iklimin oluşamama sebebini, yasada öngörülen cezalara layığıyla hükmedilemiyor olmasıyla ilişkilendiriyorduk. Cezaların neden alt sınırdan verildiğini, kravat takan sanığa itinayla çıkarılan "iyi hal indirimi" piyangosunu tartışıyorduk…

Ve fakat…

Dün, İstanbul'dan gelen ve "coşkuyla" karşılanan "İlk duruşmada karar. İyi hal indirimi yok. Hakim üst sınırdan ceza verdi: Küçükçekmece'de 5 yaşındaki kız çocuğuna tecavüz eden Pakistan uyruklu M.V'ye, "çocuğa nitelikli cinsel istismar"dan 20, "Cebir tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" suçundan da 9 yıl olmak üzere, 29 yıl ceza" haberinden sonra "yasalar"ı da tartışmamızın vakti gelmiş hatta geçmiş görünüyor.

Zira, 5 yaşındaki bir çocuğun tecavüze uymasıyla ilgili olarak yargı sistemimizin öngördüğü en ağır hüküm buysa, kendi adıma "ceza" diyemiyorum ben buna.

***

İstanbul Barosu avukatlarından -hem kadın, hem anne, hem de sosyal duyarlılığı yüksek bir vatandaş olduğunu bildiğim için- Canan Yılmaz'a sordum. "Mahkemenin kararı çok hızlı ve isabetli. Diğer zamanlarda bu tür vakalarda "hürriyeti tahdit"e hiç girilmez bile… Mevcut yasalarla yapılabileceğin en iyisi" oldu değerlendirmesi.

Altı çizilmesi gereken ifade, " mevcut yasalarla"

Türk Ceza Kanunu'nun, çocuklara cinsel istismar suçlarını düzenleyen 103'ncü maddesine göre, cinsel istismara uğrayan çocuk 12 yaşını tamamlamamış (tamamlayınca o çocuk, çocuk olmuyor sanki!) ise mahkemenin sanığa vereceği ceza 18 yıldan az olamıyor.  İlk bakışta "ucu açık" gibi görünüyor; istersen "bin yıl" ver gibi…

O zaman nasıl oluyor da "üst sınır"dan verilen ceza 20 yılda kalıyor değil mi? Çünkü başka bir yasa maddesi de "süreli hapis cezaları 20 yılı geçemez" diyor!

Çünkü canım ülkemde müebbetin bile yatarı 24 yıl pratikte!

Öyle de olsa "niye müebbet vermemiş" diye soran varsa aranızda;

Aynı yasaya, yani yine TCK 103'e göre 5 yaşındaki bir çocuğa tecavüz eden kişiyi "müebbet"le cezalandırabilmek için "çocuğun bitkisel hayatta yahut ölmüş olması" gerekiyor! O zaman suçlu en "ağırlaştırılmışından" müebbete çarptırılıyor.  Ağlamayan bebeğe meme yok derler ya; o misal zahir ölmeyen çocuğa da adalet yok demek ki sistemde! Ama onun da "hayatın olağan akışı" çerçevesindeki karşılığı "30 yıl yatar çıkarım abi" pratikte!

***

Türkiye'nin bu işe belki de en çok kafa yoran, bunu kendine dert edinen "uzman"larından birine, Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu'na da sordum bu "verilebilecek en iyi(!)" kararı:

Onun bile -'ceza' müessesesine bakılabilecek en 'insani' pencereden bakan bir aydın olduğu için böyle yazıyorum- , "Çocuk istismarı konusunda müebbete dönük düzenleme yapılması lazım" oldu cevabı. İnfaz yasasında süreli hapse çevrilmemiş bir "müebbet" tabi kast ettiği… Ve ekledi:

"Uzmanlaşmaya gidilmesi ve bu davalarda sadece 'çocuk' ihtisaslı hakim ve savcıların görevlendirilmesi gerekiyor…"

***

Ve dönüyor dolaşıyor,  merkezi "insan", "vicdan", "eğitim", "adalet", "hukuk" gibi kavramlar olan bir konu bile "siyaset"e başlanıyor maalesef işte;

Yine peş peşe deşifre olan (bir de "suç" ile "ayıp" kavramlarını ayıramayan, ya da ayıbın ve suçun sahibi konusunda ciddi bir kafa karışıklığı yaşayan sosyal düzeyimiz dolayısıyla, hâlâ ört bas ediliyor bu vakalar kimi bölge ve kesimlerde çünkü) bir dizi çocuk istismarı vakasından sonra, "Cinsel istismar suçlarına ilişkin düzenlemeleri içeren Türk Ceza Kanunu (TCK) ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" sunulmuştu TBMM'ye geçen sene… Bir iki tartışma, bağırış, çağırış; sonra unutuldu gitti nedense… Tam bir kaş yapmaya çalışırken göz çıkarma belgesiydi, tartışmaya, düzeltmeye muhtaçtı ama bir "irade beyanı" olması bakımından soruyorum:

Neden gelmedi o tasarı bir daha TBMM gündemine?

Yoksa TBMM'nin lütfetmesi için de "çocuğun bitkisel hayata girmesi yahut ölmesi" mi gerekmekte?

SORU-YORUM

Yedinci sınıfa giden bir yeğenim var; devlet okulunda okuyor. Haberi o getirdi. Beşinci sınıfa, yani ortaokula başladığında kantinlerinde 1,5 lira olan tostun fiyatı, iki yılda üçe katlanarak 4,5 lira olmuş. Merak ediyorum,  o devlet okulunda okuyan öğrencilerin anne-babaları arasında, geliri bu iki yıl zarfında üçe katlanan olmuş mu? Olmadıysa, gelirleri üçe katlanmamış o veliler, çocuklarının okul harçlıklarını üç katına nasıl çıkarabilirler?

 

Yazarın Diğer Yazıları