Ölüyoruz; anlamıyor musunuz?

Sevgili yönetenlerimiz,

Size de haklısınız. Bu millete reva gördüğünüz her türlü hakarete, onca itip-kakmaya, aşağılamaya, horlamaya, misal "Çocuğum işsiz" diye feryat eden anneleri "Senin çocuğun da işsiz kalsın" diye azarlamaya, gazetecilere "Sizi tasmalarınızdan kurtardık" diye sahte özgürlük masalları anlatıp da hemen peşinden kendi tasmalarınızı takmaya,- musalla taşları bile yorgun düşmüşken şehit cenazelerinden- "Birkaç Mehmet öldü diye Meclis toplanmaz" duyarsızlığınıza, Cumhuriyet Bayramını kutlayanları "Marjinal gruplar" diye yaftalamanıza, parasızlıktan-çaresizlikten "Satılık böbrek var" diye döviz açan vatandaşla "Burası sakatatçı dükkanı değil" diye kafa bulmanıza, "İki ayyaş"a, "Ananı da al git"e, aklımıza gelen gelmeyen binlerce hazmedilemez ifadenize…  Evlatlarımızın katilleriyle al gülüm ver gülüm hallerinize… Zamlara, krizlere, haksızlık, hukuksuzluk ve toplumun hemen her kesiminde hissedilir hale gelen adaletsizliklerinize rağmen öyle ya da böyle, "hiçbir şey olmasa bile kesinlikle olan bir şeyler" sayesinde, mezardakiler de dahil "halkın oylarıyla(!)" 17-18 yıldır tekraren iktidar olabildiğinize göre, öyle olduğumuzu düşünüyor olabilirsiniz. Ama inanın, bizler mazoşist insanlar değiliz.

En azından sair ekseriyetimiz!..

***

En temel özgürlüklerimizin bile kısıtlanacağını, aile bütçemizi sarsacağını -ne sarsması düpedüz yakıp kavuracağını-, kimimizin işine, kimimizin aşına, hatta kimimizin akıl sağlığına, huzuruna mal olacağını idrak edebildiğimiz ve temelde, aslında ev hapsinden başka bir şey olmayan, yani "gönüllü"sü olunamayacak bir hal olan "sokağa çıkma yasağı"ndan sapıkça bir zevk alıyor değiliz.

Bunu tatil olarak değerlendiriyor değiliz.

İşten kaçma fırsatı sayıyor değiliz.

Velhasıl keyiften değil bu yöndeki ısrarlı talebimiz.

***

Kaldı ki…

İstisnai koşullarda başvurulan istisnai bir tedbir olan "sokağa çıkma yasağı"nın Türkiye Cumhuriyeti Anayasasındaki dayanaklarından birinin "Olağanüstü Hal", diğerinin "Sıkıyönetim" olduğunu düşününce…

Ülkemizin "hukukun askıya alındığı" veya daha sempatik bir deyişle "özel hukuk kurallarının uygulandığı" bu idare biçimlerine geçtiği dönemlerde verdiği sınavları hatırlayınca…

Kolluğa "ateş açma" dahil tanınan emsalsiz yetkilerin muhtemel sonuçlarını bir an bile tahayyüle çalışınca…

Kabus gibi!

Değil istemek, arkasına bakmadan kaçası geliyor insanın böyle bir "tedbir"in hayata geçirilme ihtimalinden ama…

Bir: Artık, yeryüzünde, kimse için, kaçabileceği "evinden daha güvenli" bir yer yok.

İki: Bütün alternatif tedbirlerde ölüyoruz!

***

"Allah ölümün bile hayırlısını versin" denir ya hani…

Bir gün, bir anda, kendimizi günlerdir hastaların gözyaşları içinde, acıdan kıvranarak çektikleri videolarla bizleri uyarmaya çalıştığı o yoğun bakım ünitelerinden birinde bulmamak için…

Eldeki sınırlı sayıdaki solunum cihazlarını, daha genç ve yaşatılabilme şansı daha yüksek hastalarda kullanmak isteyen doktorların, ailemizin herhangi bir 65 yaş üstü ferdinden "vazgeçtiği" anların eli-kolu bağlı, çaresiz izleyicileri olmamak için…

En sevdiklerimizin acısıyla, ama öyle böyle değil işkenceye uğrar gibi her saat, o denli acısıyla sınanmamak için…

Bilinen, önerilen en etkin yöntem: Evde kalmak!

Hastalık hastası olduğumuz için, korku yahut panikle bizim uydurduğumuz bir şey değil bu üstelik.

Başka birçok uzmanın yanı sıra, bizatihi, iktidarın bu illetle mücadele için oluşturduğu bilim kurulunun üyeleri söylüyor bunu. "Şu bir haftada herkes evlerine girmezse, insanlara temasa devam ederse bu işi kontrol etmemiz mümkün değil"  diyorlar.

***

"Herkes" evinde mi peki?

Bugüne kadar "iktidarın teminatı" varsayıldığından palazlanması adeta teşvik edilen cehalet ve şuursuzluk kol geziyor her mahallede, sokakta, meydanda…

***

Anlamadığım şu:

Yapmadığınız şey değil ki!

Otoritelerini kabul ettiğimiz uluslararası hukuk komisyonlarının, kuruluşların "mantıksız ve keyfi" bulduğu zamanlarda, "anayasal ve yasal çerçeveye muhtaç" olduğunu değerlendirdiği zamanlarda bile bu "tedbir"e başvurmaktan çekinmemiş ülkeyiz biz; bütün dünya uygulanmasında hem fikirken, üstelik başta Anayasa'nın 119. Maddesi olmak üzere her türlü yasal ve anayasal dayanak mevcutken, toplumsal rıza/destek varken, neden şimdi bu ayak dirememiz?

Ekonomi, illa ki çok önemli bir tereddüt kaynağıdır da bir bilen şunun hesabını yapsın ve açıklasın Allah aşkına;

İki-üç haftalık bir sokağa çıkma yasağı mı daha maliyetli ülkeye? Yoksa… Aylar sürecek, başta sağlık olmak üzere devlet sisteminin bir çok ayağını çökertecek, ne piyasayı, ne borsayı, ne altını, ne dövizi, ne fonları… Hiçbirşeyi yönetme kabiliyeti bırakmayacak, ucu açık ve umut barındırmayan bir belirsizlik hali mi?

 

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları