Omzuna sihirli değnek değil Gürsel Paşa'nın eli değdi!..

Gazetecilikte, hele uzun süre muhabirlik görevinde bulunanların yaşamlarında, öyle unutulmaz anıları olur ki, kitaplara sığmaz. Malatya’da valilik emrinde memur İbrahim Genç’in 1933 doğumlu gazeteci oğlu Selami Turgut Genç de böyle bir meslektaşımızdır. Gazetecilik aşkı Malatya’da daha lise öğrencisi iken, çalıştığı “Çoban” adlı gazetede başlayıp İstanbul’a kadar taşınır. Hele 27 Mayıs ihtilalinin ilk günlerinde genç bir gazeteci iken ihtilalin başındaki Cemal Gürsel’in elini onun omzuna atmasıyla yıldızının parlayışı hikayesi vardır ki kendisinden dinleyelim:
“27 Mayız darbesinin ardından Cumhurbaşkanı olarak yönetimin başına geçen Orgeneral Cemal Gürsel ilk kez İstanbul’a gelmişti. Belediye Sarayı’nda basınla görüşecekti. Belediye Sarayı’nın girişindeki bir salonu açtılar. Tabii ihtilalin o ilk günlerinde içki, miçki gibi Demokrat Parti devrindeki gibi ikramlar yok... Gazetecilere limonata ikram edildi. Gazeteciler, Milli Birlik Komitesi üyelerinden bazıları, bürokratlar o salonda... Hepimiz, Cemal Gürsel’in ne söyleyeceğini merakla bekliyoruz. Ben gazetecilik girişkenliği ile yanına kadar sokuldum. Öyle tahmin ediyorum ki sonradan ortaya çıkan rahatsızlığı o dönemde de herhalde bünyesinde mevcuttu ki, bir ara sendeler gibi oldu. Aniden, düşmemek için elini omzuma koydu. Ama kimse sendelediğini farketmedi. İşte ne olduysa ondan sonra olmaya başladı. Paşa, eli omzumda anlatmaya başladı. O meşhur sözlerini sık, sık tekrarlıyor, ‘Çalışınız, çalışınız elbirliği ile’ diyor. Eli hala omzumda duruyordu. Bir ara elini çektiğinde ben de salonun öbür tarafına doğru yöneldim. Oradakiler etrafımı sarmaya başladılar. Birisi geldi, diyor ki, ‘Bakın efendim dikkat ediyor musunuz, yandan profilinde ayni Atatürk’ün hatları var Cemal Paşa’da’ Beriki de ‘Çok takdir ediyoruz’ diyor. Bir başkası, ‘Demokrat Parti mahvetti Milleti, bunlar ihya edecek bu milleti’ falan filan... Yanımdan ayrılan yok, Paşa’yı göklere yükseltiyorlar. Anladım ki, Cemal Paşa, düşmemek için elini benim omzuma koyunca, beni çok yakını sanmışlar. Hatta bir genel müdür yanıma kadar sokuldu, ‘Paşayı Kara Kuvvetleri Komutanı iken tanıdığını’ söyledi. Böyle tipler etrafımı sardı, yanımdan ayrılmıyor bana iltifatlar yağdırıyorlardı. İnsanların dalkavukluğuna ve yağcılığına bir kez daha şahit olmuştum...”

Madanoğlu manşeti
Selami Turgut Genç, Kemal Ilıcak’tan önceki Tercüman Gazetesinde çalışırken, Yazı İşleri Müdürü Semih Tuğrul, kendisini Harp Akademisi’nde yapılacak toplantıya göndermiş, bu olayı da şöyle naklediyor:
 “Akademi binasına ayak bastığımda, etrafımı albaylar çevirdi. Belediye Sarayı’nda Cemal Gürsel’in elini omzuma atıp konuştuğunu gören kurmay albaylar beni göstermişler. Orada da aynı ilgiyi gördüm. Hepsi de Cemal Gürsel ile yakınlığım olduğunu sandığı için Paşa hakkında soruların muhatabı olmuştum. Bu arada ‘Cemal Madanoğlu paşa yarın Ankara’dan İstanbul’a geliyor. 1. Ordu’da kalacak’ dediler. Ben de bu haber üzerine ertesi gün paşayla görüşmek üzere gittim. Beni kabul etti. Çatık kaşlı sert bir adam. Ağzından bir laf almak mümkün değil. Karşısında ayakta bekliyorum, eşref saatine geldi, ‘Otur!..’ diye emir verip anlatmaya başladı:
‘-Yahu kardeşim bu memleketi batıran kim biliyormusun?.. Bu sakallılar... Ben iki şey yapmak istiyorum; Birincisi, İslam Akademisi kurup dini revizyondan geçireceğim. İkincisi de, Ordu da erbaş sınıfını kaldıracağım...’
Anlattıkları müthiş haber konusuydu. Yassıada duruşmaları daha henüz başlamamıştı. Kendisine sordum;
‘- Efendim ben bunları yazabilirim, değil mi?..
- Ne demek, hemen koş git yaz’ emrine uyarak hemen gazeteme gittim.
Haber, çok beğenildi Madanoğlu Paşa’nın fotoğrafıyla birlikte manşete çekildi.

Az daha kurşuna dizecekti
Sabah gazeteye, haberi manşet olmuş bir muhabirin gururuyla başım dik gidiyorum. Gazete önüne geldiğimde bir de ne göreyim? Cipler, otomatik silahlı askerler kapıda beni bekliyorlar... Meğer, kendi ayağımla gitmişim, hemen cipe tıktılar... Doğru Emniyet Müdürlüğü’ne... Ardımdan Semih Tuğrul da oraya getirildi. Cemal Madanoğlu yan odada bekliyormuş. Hemen geldi, çılgına dönmüş gibiydi.. Odada dört dönüyor;


‘-Yahu beni siz mahvettiniz, bütün askeriyede, kışlada erbaşlar, astsubaylar isyan halinde. Bunu nasıl yaparsın, bu nasıl iştir!.. Ben şimdi önce sizleri, sonra da kendimi vuracağım, bu iş bitsin!..’ deyip, eli de tabancasının kabzasına gittiğinde bizim elimizin, ayağımızın bağı çözüldü... Ama Semih Tuğrul daha mutedil... Bana o anda sahip çıktı. Cemal Madanoğlu’nu sakinleştirdi, hata ve kabahati üstlendi... Yarın manşette, alınan haberin telefonda başka kişilerin konuşmalarıyla karıştığı şeklinde bir açıklama ile durumu düzelteceği konusunda paşayı ikna etti. Hemen gazeteye döndük, manşet yazısını konuştuğumuz gibi verdim, mesele kapandı. Semih Tuğrul’un tavrı ve beni içten koruması benim için her türlü takdirin üzerinde idi.”
Selami Turgut Genç, başka bir gün Cemal Madanoğlu’nun evine ziyarete, röportaja gitmiş. Anılarını almak için, saatlerce konuşmuşlar, ama Madanoğlu sık, sık kendisini uyarıyormuş:
 “-Bunları yazmak yok ha...”

Yazarın Diğer Yazıları