'Önce vatan' diyen bir neslin hikayesi

'Önce vatan' diyen bir neslin hikayesi

12 Eylül 1980 öncesinin çeşitli olayları aradan geçen bunca zamana kadar tam anlamıyla aydınlanmış değil... Milliyetçi Hareket'in içinde "Rüzgârın Oğlu" namıyla bilinen Muhittin Çolak'ın, "Her Şey Milliyetçi Türkiye İçin" adıyla kitaplaştırdığı hatıraları, Türkiye'nin o sıkıntılı ve ateşten günlerine ışık tutuyor. Milliyetçi-Ülkücü Harekete çocuk denilecek yaşta katılıp Alparslan Türkeş'in en çok güvendiği kişiler arasına girmeyi başaran Muhittin Çolak; 1965'ten 4 Nisan 1997'de vefatına kadar geçen sürede, Başbuğ'un "Sır Küpü" oldu. Türkeş vefat ettiğinde MHP teşkilatlarının başında Muhittin Çolak vardı ve bir süre genel başkanlığa da vekalet etti. Muhittin Çolak bu kitapla 1965-1997 yılları arasında yaşanan ateşten günlerin bilançosunu ortaya koymaya çalışırken, MHP'nin Türkeş'in vefatından günümüze uzanan dönemini anlatacağı ikinci kitabının da müjdesini veriyor.Ülkücü Hareket'te yaşadıklarını yazması konusunda çevresinden gelen ısrarlı talepler sonucu kitabı kaleme aldığını belerten Muhittin Çolak bu süreci şöyle anlatıyor:

Samimi dava arkadaşlarım dostlarım, arkadaşlarım, "MHP ve yan kuruluşların geçmişini mücadelesini yaşayarak en iyi bilenlerden olan üç-beş kişiden birisisin... Bildikleriniz, yaşadıklarınız sizinle gitmesin, hem yeni nesillere deneyimlerinizi aktararak onların yapacakları mücadeleye ışık olmanızı hem de sizin ve arkadaşlarınızın kimseye aldırmadan, kimseden birşey beklemeden Türklüğün bekası için müthiş özverili mücadeleyi yapan kadroların unutulmasını önleyerek, Ülkücü Hareketin köklerinden kopartılmasını kutsiyetten uzak siyasi yapılara hapsedilmesinin önüne set çekebilirsiniz" yaklaşımları telkinleri, beni böyle bir çalışmaya itti.

Ülkücü Hareket, Türk Milletinin bağrından çıkmış yerli, yüzde yüz millî bir harekettir. Günümüzün Kuvayı Milliye-si'ydi. Çünkü Türkiye'yi beşinci kol faaliyetleriyle işgal etmek isteyen Sovyet emperyalizmine karşı direnirken, ülkeyi yerli işbirlikçileriyle sömürge haline getirmeye çalışan Amerikan emperyalizme karşı da dik durabilme azmine, kararlığına sahip olan bir teşkilattı Ülkücü Hareket. Sosyal ve ekonomik görüş olarak ne Marksist-Leninistir ne de Batı'nm ekonomik sistemi olan liberal kapitalizmi benimsemiştir. Temeli Türk Milliyetçiliği ideolojisine dayanan Ülkücü Hareket, Milliyetçi-Toplumcu görüşü savunmuştur. Sadece yönetici olarak 800 bin ülküdaşa görev verebilecek güce erişen, 1975-1980 yılları içerisinde Türkiye'nin en büyük sivil toplum kuruluşu olan Ülkücü Hareket, bünyesinden inançları doğrultusunda vatanım savunurken, binlerce şehit, 4 bine yakın yaralı, 9 idam verirken, 272 bin mensubu da tutuk evlerinde, emniyetin bodrum katlarında insanlık dışı işkencelere direnmesinin tek sebebi, Türkiye'yi dünya durdukça bağımsız güçlü bir devlet hayali ve Türkiye dışında yaşayan Türklerin bir gün bağımsız olabileceği hayalidir. İşte bu ülkü bizi bölücü kızıl kurşunlara hedef yaptı. Fakat bütün bu zulümlere karşı biz bir teşkilattık.

Olayları, olayların sonuçlarını Teşkilat gözüyle görüp, Teşkilat gözüyle değerlendirip, ona göre hedefimize yürüdük. Arkadaşlarımızı, ölümü göze alan Teşkilatımızın mensupları olarak görürdük. Birbirimize siyaset yapmayı bir tarafa bırakın, MHP'nin içinde bile parti mensupları birbirine siyaset yapmaktan utanırlardı. Onlar siyaseti MHP dışındaki kitlelere yaparlardı. Çok şükür Ülkücü Hareket kısmen hedefine ulaştı. Türkiye bağımsız kaldı ve sınır ötesindeki soydaşları, akrabaları bağımsızlığına kavuştu. Kısmen dedim, eksik olan Türkiye'yi yetişmiş, Teşkilat anlayışına sahip, dünle bugünü örtüştürebilen Türkiye'ye ve dünyaya yeni hedeflerle bakabilen MHP'nin iktidar olamayışıdır...

Türkeş'ten yediğim  fırçayı hiç unutmadım

Genel Başkan Alparslan Türkeş beni çağırarak teşkilatların durumuyla ilgili brifing istedi. Ben de ne kadar ilde, ilçede teşkilatlandığımızı, okullardaki gücümüzü hatta üye sayımızı verecek şekilde arz ettim. Bunların kendi içerisinde ne kadarının üniversiteli, ne kadarının liseli genç olduğunu belirttim. Bana döndü ve gülerek "Bunların içerisinde ne kadarı kız öğrenci?" diye sorunca ben durakladım. Çünkü aramızda kız yoktu, ben de olmadığım söyledim. Türkeş, gülümsemesini biraz daha arttırarak "Oğlum, niye kızları üye yapmıyorsunuz?" dedi. Yüzündeki o babacan gülümseme ve tavrına aldanıp "Efendim, mücadelemiz sert geçiyor. Harp gemisinde hatun olmazmış dediler, onun için ben de kızları teşkilata üye yapmadım" deyince anladım ki subayın gülüşüne aldanmayacaksın; Genel Başkan'dan hayatımın en büyük fırçasını yedim. Akşam derhal bütün arkadaşları topladık. Türkeş bize üç saate yakın İslamiyet öncesi ve sonrası olmak üzere Türk toplumunda kadının yeri, dünyada kadının yeri, mücadelelerde kadının önemini tek tek izah ederek arada sorular sorup anlayıp anladığımızı kontrol ederek bizi uyarmış oldu. Kadınları teşkilatlardan uzak tutmanın yanlışlığını öğrenmiş olduk. Arkasından bana dönerek "Sana görev veriyorum. Önce sen gideceksin, kızları teşkilata getireceksin!" dedi.

Kripto Kitaplar Tel:(0312) 432 19 23

***

Azmin zaferi!

Gökhan Kotan 27 yaşında ve Down sendromlu... Babası 12 Eylül öncesinin olağanüstü şartlarında mücadele vermiş, gazi olmuş bir Ülkücü...

Gökhan Kotan çok başarılı bir yüzücü aynı zamanda...

Telekom'un lisanslı yüzücüsü Gökhan... Türkiye'de kazandığı pek çok madalyanın dışında Milli sporcu olarak yurt dışında uluslararası organizasyonlarda da Türkiye'yi temsil etti, dereceler yaptı...

Hayat dolu ve çevresine karşı çok duyarlı... Çalıştığı Telekom'un basketbol şubesinin de kadrolu moral kaynağı...

Babası Cevdet Kotan, bu azimli ve vatansever gencin herkese ibret olacak hayat mücadelesini "Hayatın+1'1 / Sizden Bir Fazlayım" adıyla kitaplaştırdı.

Hamle Yayınları tel:(0505) 521 11 38

***

HAFTANIN KİTABI:

Serüven sona erdi

Usta kalem Metin Savaş, "Baykuşlar Geceleyin Öter" ile başlayıp, "Dehşet Palas AVM" ile devam eden "İstanbul'da Karnaval Üçlemesi"ni "Çarşamba Karısı Cinayetleri" ile noktalıyor: "Çarşamba Karısı neydi? Şuydu ki: İstanbul ilinin Fatih ilçesinin Çarşamba semtine Çarşamba Karısı adında bir metafizik varlık musallat oluyor. Senaryonun kurgusu uyarınca Çarşamba Karısı sadece çarşamba akşamlarını perşembe sabahlarına bağlayan gecelerde zuhur ederek cinayetler işliyor. Niçin işliyor?.. Derdi nedir bu metafizik karının?..

İstanbul sokaklarındaki kadınlara zarar veren erkekleri öldürmektedir metafizik bayan. Metafizik olduğu için de emniyet güçleri onu enseleyemiyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün hem gözde hem fevkalade deneyimli polis şefi Ertem Külyutmaz bütün meslek hünerlerini devşirerek

Çarşamba Karısı'nın peşine düşüyor. Gerçek hayattaki meşhur polis şefi Ertem Külyutmaz'ı kılkuyruk bir aktör canlandırmaktadır yerli dizide..."

Ötüken Neşriyat Tel: (0212) 251 03 50

***

KÜTÜPHANEMDEN:

20. yılında 68 Kuşağı'na bir bakış

Hatırlanacağı gibi 2008 TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı, "1968: 40 Yıl Önce, 40 Yıl Sonra" düzenlendi. Fuarın Onur Yazarı da 68 Kuşağı yazarlarından Füruzan'dı. 2008 yılı boyunca 40 yıldönümü dolayısıyla 68 Kuşağı (sadece sol tarafı) çeşitli vesileyle gündeme getirildi. Yıldönümü dolayısıyla çeşitli etkinlikler yapıldı. 68'in sol kuşağı bunu bir geleneğe dönüştürdüğüne göre muhtemelen, hayatta kalanlar içinde bulunduğumuz 2018'de de 50. yılını bir şekilde kamuoyuna taşıyacaktır. Elimde, bugün sizlere tanıtacağım kitap 68 kuşağının 20. yıldönümünde Afa Yayıncılık'tan çıkmış bir kitap... Üstbaşlığı, "47'liler 20 Yıl Sonra Başkaldırıyı Anlatıyor" olan kitabın adı, "Bir Uzun Yürüyüştü 68"... Kitabın yazarı Alev Er, çalışmasını şu sözlerle takdim ediyor:

60'lı yılların sonlarına gelindiğinde toplum kendisi için çizilen sınırları, düşünce hayatı da varolan kalıplara sığmaz olmuştu. Fabrikalarda, köylerde, gecekondularda, üniversitelerde, hatta liselerde alışılmadık sesler yükseliyor, kıvılcımlar çakıyordu. Ve 1947'lerde doğan bir kuşak bu kıvılcımlardan ateş derleyip gökyüzüne tutuyordu, daha bir aydınlansın diye. Bu, 68 başkaldırısıydı. Ve bizim 68'imizin de dünyadakilerin gibi önderleri vardı... Türkiye'deki 68'i birincil tanıklardan dinleme olanağından büyük ölçüde yoksunuz. Çünkü toplumsal hareketinen önünde olmanın, dalganın tepe noktalarında yer almanın bir bedeli var. 68 dalgası geri çekilirken en öndekileren büyük bir bölümü geri dönmedi. Çünkü artık yaşamıyorlar...

                                                                                                                  (Ahmet Yabuloğlu)