"Önümüzdeki dönemi borç yükü belirleyecek"

"Önümüzdeki dönemi borç yükü belirleyecek"
Türk ekonomisinin içinden geçtiği kriz sürecini değerlendiren CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu, Türkiye'nin önümüzdeki dönem ekonomisinin seyrini borç yükünün önemli ölçüde belirleyeceğini kaydetti.

Fatih ERBOZ/Ankara

Türk ekonomisinin içinden geçtiği olumsuz süreçte en önemli sorunlardan biri Türkiye'nin kamu ve özel sektör borç yükünün ağır olması. Kuşoğlu, "Türkiye'nin kamu, özel 450 milyar dolar civarında borcu var. 450 milyar dolar borcun yaklaşık 300 milyar doları banka borçları ile birlikte reel sektör borcu. Kamu yok orada. Bize borç verenlerin sıkıntılı gördüğü yerde bu alan. Özel sektör borçlarının önemli ölçüde, 100 milyar dolar kadarının devlet garantisi altında olmasını istiyorlar. Bunu bir iktidarın yapması demek krizi kabul etmesi, halkın sırtına yüklemesi demektir önemli ölçüde" dedi.

- Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ekonomik olumsuzlukla yakından ilgisi var mı?

- Sistem değişikliğinin de etkisi var ama Türkiye'deki ekonomik sorunların temelinde yapısal reformlar var. Ekonomimizin mimarisinin yanlış olmasından, çarpık olmasından kaynaklanıyor. Bir gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi iki paralı bir ekonomi Türk ekonomisi. Gelişmekte olan ülkeler bir yerli para, bir yabancı para kullanırken, zaman zaman dolarizasyona uğrarlar. Yani zaman zaman yabancı para daha kıymetli hale gelir. Daha fazla güvenilir hale gelir, bu hükümetlerin yanlışıdır, kriz yaratır. Şu anda böyle bir kriz söz konusu. Şu anda Türkiye üretememesinden dolayı özellikle büyük bir sıkıntıya girmiş durumda. En önemli sebep bu. Şimdiye kadar bütün krizlerimizde olduğu gibi idareden çok önemli sebepleri var. Krizin sebeplerini, krizden nasıl çıkabileceğimizi de biliyoruz. Neler yapmamız gerektiğini de biliyoruz. Sadece siyasiler anlamında söylemiyorum, bürokratlar için de geçerli. İş adamlarıyla da biliyoruz. Konunun tarafları olarak biz nasıl bir kriz içinde bulunduğumuzu, neler yapmamız gerektiğini biliyoruz. Zorlukların olduğunu da biliyoruz. Maalesef hükümet bu yönde bir türlü adım atmıyor. Sürekli olarak çözümü geciktiriyor. Çözümü geciktirmesi de maliyeti arttıran, Türkiye'ye daha fazla maliyet getiren durum yaratıyor.

- Maliyetler derken, nasıl bir maliyetten söz edebiliriz?

- Krizin çözümü ile ilgili yapılması gereken iş ve işlemler geciktikçe daha fazla bir maliyet ortaya çıkıyor. Maliyet derken daha somut olarak şunu söyleyeyim. Eğer şu anda bizim krizden çıkmamız için devletin üstlenmesi gereken maliyet örneğin 50 milyar dolarsa geçen yıl, bu sene bu mübalağasız 100 milyar dolara çıkmıştır. Büyük bir artış söz konusu oldu. Gecikmeden kaynaklanan, zamanında yapmamız gereken işleri yapmamamızdan kaynaklanan bir maliyettir. Devletin üstlenmesi gereken maliyetin 50 milyar dolardan, 100 milyar dolara çıkması bunu halkın üstlenmesi anlamına da geliyor aynı zamanda. Maliyet devletin omuzlarına, devletten de vatandaşın omuzlarına binen bir maliyet oluyor dolayısıyla.

- Vergi olarak mı, zam olarak mı geliyor bu maliyet vatandaşa?

- Vergi olarak da dönecek. Emeklinin, çiftçinin alması gereken desteğin, aynı zamanda ücretli olarak çalışanın, işçinin, memurun alması gereken ücretin azalması olarak da dönecektir. Bu ülkede yaşarken fark ederiz de özellikle yabancı mallar karşısında dışarı ile temaslarımız karşısında daha net olarak görürüz. Paramız sürekli olarak değer kaybedecektir. ABD, Almanya, İngiltere, yurt dışına çıktığımızda harcadığımız para iki misline çıkıyor. İthalat yaptığımız zaman da aynı şekilde daha fazla bedel ödemiş oluyoruz, daha fazla çalışmamız anlamına geliyor bu da. Daha da fakirleşiyoruz bir anlamda. 10 yıl önce taksitle araba alıyorsak, şimdi alamayacağımız bir duruma geleceğiz örneğin. 5 yıl öncesiyle şimdikini kıyaslayıp daha önce otomobil almak için kampanyalara giriyorduk, bizim vatandaşımız orta kalitede bir otomobili 300 bin liraya kadar yaklaştı. Kampanyaya giremiyor. Herkes için sıkıntı. Alım gücümüz azalacak, ücretimiz azalacak, daha fazla vergi ödeyeceğiz, çiftçinin desteği azalacak. Her alanda toplumun sırtına binecek bu maliyet.

-Toplum tepki veriyor mu şu anda ekonomik sürece?

- Toplumun bir tepkisi var. Ekonomik krizin şiddetiyle orantılı değil. Türkiye'deki siyaset yapısı bu dönemde kimlik siyasetine büründürüldü. Bu özellikle de bu dönemde oldu. İktidarların bir şeyleri yapıp yapamaması, becerip becerememesi, yolsuzluk yapıp yapmamasıyla değil. Bende mi karşı taraftan mı bakışı ile değerlendiriliyor artık. Benim mezhebimden mi, benim kimliğinden mi diye bakılıyor. Kendi mezhebinden, kendi kimliğinden ise yanlışlara rağmen, şikâyetçi olmasına rağmen aynı yere oy vermeye devam edebiliyor örneğin bir kişi. Böyle bir yanlışlık yapıldı. Bu Orta Doğu'daki siyasettir. Orta Doğu'da siyaset böyle yapılır. Orta Doğu'daki bölünmeler buna göredir. Bütün ülkeler kimlik ve mezhep siyasetine göre bölünmüştür. Suriye'de, Irak'ta, Mısır'da da, Libya'da da Tunus'ta da, Cezayir'de de etnik kimlik ve mezhep aşiret düzeni sıkıntılara sebep olmuştur. Türkiye'ye bunu getirdiler. Bunun için normalde krizin halkı etkileyip, siyasetinde bir sonuç verdirmesi kadar sonuç alamıyor.

-Türkiye'nin sıcak para pozisyonundan kaynaklanan sorunlar var, bunu siz de söylüyorsunuz? Türkiye sıcak para bulabiliyor mu?

-Türkiye sıcak parayı bulamıyor. Bulduğu zaman da büyük maliyet ödüyor. Yabancılar güvenipte Türk hazine kâğıtlarını almıyorlar. Türkiye'ye para getirmiyorlar. Türkiye'nin borcunu ödeyebileceğine inanmıyorlar, güvenmiyorlar. Bunu görebilmesi için Türkiye'nin şimdiye kadar aldığı borçları ödeyebilmesi gerekiyor. Bunu sadece devlet için değil, özel sektör için de düşünmek lazım. Özel sektörde borç ödeme, geri ödeme kabiliyetini önemli ölçüde yitirmiş görünüyor. Bunları garantiye alıp sonra yeni koşullarda borç vermek istiyorlar. Burada da kendilerine getirinin daha yüksek olmasını isteyecekler yani faizlerin yükselmesini bir istikrar olmasını da istiyorlar borç vermek için.

- Türkiye borçlarını nasıl ödeyecek?

- Türkiye'nin kamu, özel 450 milyar dolar civarında borcu var. 450 milyar dolar borcun yaklaşık 300 milyar doları banka borçları ile birlikte reel sektör borcu. Kamu yok orada. Sıkıntıda olan bize borç verenlerin sıkıntılı gördüğü yerde bu alan. Özel sektör borçlarının önemli ölçüde 100 milyar dolar kadarının devlet garantisi altında olmasını istiyorlar. Bunu bir iktidarın yapması demek krizi kabul etmesi, halkın sırtına yüklemesi demektir önemli ölçüde. Bu iktidar bunu nasıl yapacak, göreceğiz. IMF ile nasıl anlaşma imzalayacak göreceğiz.

-IMF ile anlaşma imzalanır mı?

-Başka alternatif yok. Bu hükümet tarafından imzalanmıyorsa iktidar değişir. Sonuçta bir eve para gelmiyorsa ya açlığından ölecekler, düzen bozulacak, ya da başka yere gidecekler. Bu da ev gibi değil sonuçta. Başka bir yere gidemeyeceğimize göre, o zaman iktidar gidecek demektir. Bunu yapamıyorsa IMF anlaşmasını imzalayamayan iktidar gider.

İktidar değişirse şayet mevcut iktidardan IMF anlaşmasını mı hediye olarak alacak?

Yeni gelecek iktidar muhakkak para bulmak zorunda olacaktır. Bu anlaşmaları yapmak zorundadır tabii.

- IMF'den başka alternatif görünmüyor mu?

- Şu andaki uluslararası küresel düzen içinde başka alternatif yok. Ya sıcak para bulmak için IMF ile anlaşma imzalayacaksınız, ya da bu sistemden çıkacaksınız. Bu sistemden çıkmak diye de bir şey söz konusu değil. Muhakkak sıcak para lazım. Putin'in başardığı bir şey var. Rusya'nın doğal gaz ve petrolü var sonuçta bunu başarabiliyorlar, bizim böyle bir alternatifimiz yok. Bize döviz getirecek doğal kaynağımız yok. Aldığımız borçları üretimde kullanmadık, tüketimde kullandık. Yol yaptık, köprü yaptık, bina yaptık. Fabrika yapmadık. İhracata yönelmedik. Borçlarımızı ödeme kabiliyetini önemli ölçüde yitirdik. Borçlarımızı ödeyip, tekrar borç alabilmek için yeni bir düzen kurmamız lazım. İnandırıcı ve güven verici olması lazım.

- Türkiye'nin borçları sonucunda mı Varlık Fonu ortaya çıktı?

- Varlık fonuyla kanunun gerekçesini hatırlıyorum. Bir fon oluşturulacak Türkiye birçok üretim başarabilecekti. Aradan geçen zaman içinde böyle bir şey söz konusu olmadı. 2016 yılından 2019 yılları içinde 2017 yılı içinde başlamıştı faaliyeti. Hiçbir şekilde kaynak yaratılmadı. İkinci bir hazine yaratılmış oldu hatta. Güven o zamandan beri unsur olarak kan kaybediyor, güven kaybediyoruz ülke olarak. Yönetimde sürekli olarak hatalar yapılıyor. Ekonomi mimarisi çarpık yapı daha da belirgin hale gelmiş oldu. Varlık fonu Türkiye'ye fon sağlayabilen yapıda değil.

- Hükümet kamuoyunda bir etki, yumuşamama mı yaratmak istiyor?

- İstanbul seçimini bir Türkiye seçimi gibi görmek gerekiyor. İstanbul seçimi öncesinde seçmenden destek almaya yönelik operasyon olmuş oldu. Onun haricinde ne getireceği ile ilgili askeri kaynaklar, konunun uzmanları net açıklamalar yapamıyorlar aslında.

- Rusya'dan çilek ve domateslerin dönmesinin sebebi ne?

- Rusya uçak krizinden beri hiç geri adım atmadı vatandaşlarımıza hala vize uyguluyor. Domateslerin ihracatına geçen yıl başladık. Onlarda da çok sıkı tedbirler getirdi, geri gönderiyor, mümkün oldukça almaya çalışıyor, ihracatçımız sıkıntıya giriyor. Rusya pazarını yitirmiş vaziyetteyiz. Bizden aldıkları tarımsal ürünleri kendileri üretmeye kalktıklarını söylüyor, ne derece başarılı olurlar bilemiyorum. Rusya, Türkiye'nin kendisi ile samimi bir ilişki içinde olmadığını NATO'yu ve ABD'yi idare etmek için yaklaştığını düşünüyor. Bu süre içinde çok daha fazla taviz koparmaya çalışıyor.

- S- 400 savunma sistemi füzeleri alınırsa ekonomi kötü mü etkilenir?

- S-400 füzeleri meselesi, Türkiye'nin ABD ve NATO'ya karşı özellikle ortada kalması ile ilgili tepkidir. Türkiye bu konuda haksız değil çok fazla. Türkiye yanlış bir alanda tepkisini gösterdi. S-400 savunma füzeleri sistemi gibi çok pahalı, çok tepeden bir yerden başlamak yerine, kendi silah sistemini oluşturmaya daha alt seviyeden başlaması lazımdı. Daha risksiz bir alandan başlaması gerekirdi. Alternatiflerini çoğaltması lazımdı. S-400 füzelerini almanın Türkiye'ye doğrudan bir getirisi yok. Alternatif yaratıyoruz. Patriot da, S-400 de alırız deniyor. Bu füze seviyesinde olmaması lazımdı. Bunu öncelikle kendi imal edebildiğimiz tüfek ile top ile füzelerle yapabilirdik. 2 buçuk milyar doları bulan bir sistemle yapmak büyük bir risk getirdi Türkiye'ye alt yapısı da hazırlanmadığı için daha önce Çin füzelerinde olduğu gibi geri adım atıyoruz. Şu anda da büyük ihtimalle Rusya'ya seçim döneminde ertelenmesi için kapı aşındırır olduk. Büyük sıkıntılara giriyoruz. Türkiye bu duruma düşecek ülke değildir. Bir taraftan Putin'e, diğer taraftan Trump'a yalvarıyoruz. Trump'a komisyon oluşturalım bunu değerlendirsin diye, Putin'e acele etmeyin, geciktirin, zemine göre öne alın diyoruz. Türkiye arada sıkıştı küresel güçlerin oyuncağı oldu.

- İran petrolünün alternatifini bulabilir mi Türkiye?

- Spot piyasadan her zaman karşılayabilir. Diğer ülkelerden. Dünyada petrol üretimi ve alıcılar belli. Herhangi bir ülke üretimini kıstığında diğer ülkeler üretimlerini ve ihracatlarını arttırarak karşılıyor. Bir miktar da petrol pahalanıyor. Üretimlerini ve ihracatlarını artırarak karlarını da arttırıyorlar.

- Ekonomik krizden çıkışın özetini nasıl yaparsınız?

- Bizim krizimize iki türlü bakmak gerekiyor. Biri finans krizi. Yabancı paraya, dövize ihtiyacımızdan dolayı bir kriz var. Acele ona çözüm bulmamız lazım. Borçlanma mekanizmamızı çalışır hale getirmemiz gerekir. Bununla ilgili yapmamız gerekir. Yapısal reformları gerçekleştirip, bir dönüşüm sürecine ihtiyacı var Türkiye'nin. Üretebilmek kolay değil. Türkiye üretim ekonomisinden uzaklaştı. Başta tarım olmak üzere, yüksek teknolojik üreten ürünler üreten bir ülke haline gelecek Türkiye. Bunu başarması lazım. Bu yapısı içinde bunu yapabilmesi mümkün değil. Bunun için daha farklı, anlayış, eğitim sistemi gerekiyor. Bu yapısal reformlar eğitimden başlıyor, hukuk, vergi, sosyal güvenlik reformları gerekiyor. Bölgesel çapta, sektörel çapta yapılması gereken işler var. Biz hangi sektörleri ve hangi bölgeleri kalkındıracağız, yatırım yapacağız onları tespit etmemiz gerek. Her alana yatırım yapamayız. İmkânlarımız kısıtlı, sektörlerimizi ve bölgelerimizi çok iyi yapmamız gerekiyor. Bunları yapmayıp gecikiyoruz, işte konuştuğumuz maliyetleri de arttırıyoruz maalesef. Türkiye, potansiyeli olan bir ülke, krizleri aşar, iddialı bir ülke haline gelir.

- Dış politikadaki gelişmeler ekonomiyi etkiler mi?

- Dış politikada cumhuriyet tarihinde bu kadar berbat bir durumda olmamıştık. ABD ile ilişkiler berbat. AB'den iyice uzaklaştık. Genişleme raporu ortaya koydu. Zehir zemberek açıklamalar. Batıdan kopuyoruz gittikçe Orta Doğu ülkesi oluyoruz. Orta Doğu ülkesi oldukça da sıkıntılarımız, sorunlarımız artıyor. Kendi içimizde daha fazla problem üretiyoruz. Orta Doğu ülkesi olmak etnik ve mezhebi bir yapıya bürünmek anlamına da geliyor aynı zamanda. Türkiye cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle tek adam yönetimine geçmiş vaziyette. Demokrasiden de bir anlamda uzaklaşmış oluyoruz. Şu anda ABD ile ilişkilerimiz iyi değil. Rusya ile de iyi değil. Küresel denge içinde sıkıştık. İdlib'de Ruslar tarafından sıkıştırılıyoruz. ABD tarafından Suriye'de sıkıştırılıyoruz. Hakurk'a göstermelik kuzey Irak'a operasyon var. Acil olan yer Suriye'nin kuzeyi. Biz Kuzey Irak'a askeri operasyon düzenleyerek, o da çok sınırlı. Askeri hiçbir getiriş yok, siyasi gayeler peşinde kalıyoruz maalesef.