Orduya saldır; aydın desinler...

EN İDDİALI SOSYALİST LAÇİNER İLE EN BÜYÜK LİBERAL KARAKAŞ TEK AĞIZ OLDU


Terörle mücadele eden askerimiz, hakaret dinlemek, iftiraya uğramak için mi şehit veriyor?

Akşam’dan Nagehan Alçı “sosyalist hareketin mihenk taşlarından Birikim Dergisi”nin Genel Yayın yönetmeni Ömer Laçiner’le söyleşmiş.
Salt gazeteci gözüyle bakınca, bunun soru-cevapla şekillenen bir röportaj olduğunu söylemek zor. Alçı sık sık Laçiner’in ifadelerini tamamlamış. Saldırılarına çanak tutmuş. Üstelik gazete sayfasına yansıyan havaya bakılırsa bundan epey haz almış.
Laçiner’in bu ’dertleşmeye’ mum diken sözler şunlar:
“İlker Başbuğ’un sözleri gayrimeşrudur!”
“Ordu imparatorluğun dağılmasıyla ırkçı bir milliyetçilik üzerine kurulu homojen bir toplum yaratmaya çalıştı.”
“Cumhuriyet bizi kısırlaştırdı!”
“TC ordusu orta zekalı bir müessesedir!”
Bakalım Serdar, “Güler kriterleri”ni, Nagehan için de uygulayacak mı?
Bu sözleri, niyetlerini gerçekleştirememelerinin yegane müsebbibi olan Türk ordusunun zekasından şüphe edemeyeceklerine göre, kendinden gayrı bütün ‘yoldaşları’nı çapsız ilan eden, varlığını evrensel sosyalizmin teminatı gören, Laçiner gibi kenarda köşede kalmış bir sosyalistin eskimiş intikam duygusuna veriyorum.
Böyle tipler vardır. Kendilerini “bir ömür”  sürmesi dileğiyle bir davaya adarlar. Uğruna işkence görürler, açlık, sefalet, sürgün, ceza, dışlanma... feleğin bütün bu evrelerinden geçerler. Gün gelir, dünya nimetleriyle tanışırlar. ’Dava’nın değil ’devrin adamı’ olduklarını anlarlar. Ama çok geçtir. Bunu ilan edip ısıtıp ısıtıp yiyecekleri ’dondurulmuş karizma’larını birden eritmeyi göze alamazlar. Eski bir dava adamı olarak, kah devletten, kah ordudan, kah ideolojilerinden, davadaşlarından... intikam almak için fırsat kollarlar. Bir çeşit “nerden girdim ben bu işlere” diyememenin gaz sancısından kurtulma girişimi, kısaca geğirmedir!Tatmin olurlar.
İşin ’ciddiye almadığım insan’ boyutunu bir tarafa bırakacak olursak;
Ülke güvenliğinden sorumlu kurumun başında bulunan Genel Kurmay Başkanının, ülke için tehdit gördüğü konularda ’taraf’ olduğu ilan etmesi milletin vicdanında gayet meşrudur.
Barışı, bağımsızlığı, savunmayı... hedefi neyse ’savaşarak’ elde eden bir kurumun ’taraf’ olmamasını, kendisine ’cephe’ oluşturmamasını düşünmek komiktir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ırkçı duygularla kurulmadığının en bilinen ifadesi Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözüdür. Bunu İbrahim Tatlıses dahi çözmüşken, ’herkes cahil bir ben bilirim’ edasıyla ahkam kesen Laçiner’e, Urfa’da Oxford olmadığı için okuyamayan(!), milli duygularımızı zedeleyici bir çok hareketin faili olabilen Tatlıses’le seslenilir; ‘Ne Mutlu Türküm diyene, diyemeyene güle güle!’
Buyur buradan oku
Eser Karakaş, TSK’nın AB karşıtlığının ’ulus-devlet’ ile ilgi değil, ’mali denetim’ ile ilgili kaygılarından kaynaklandığını yazıyor:
 “Daha iki asır öncesinden, 1826’dan beri batılılaşma söyleminin bayraktarlığını yaptığını söyleyen bir kurumun üst düzey komutanlarının batılılaşma sürecinin en başarılı ve en somut kurumsal yapısı AB’ye getirdikleri sert eleştirileri anlamak ilk bakışta kolay değil ve bu eleştirilerin nedenlerini komutanlar AB sürecinin ulus-devlet yapılanmasına taşıdığı riskler olarak takdim ediyorlar ama bu kaygıyı da anlamak imkansız.
Geriye kalan en büyük ihtimal tüm kamu harcamalarının TBMM adına Sayıştay tarafından denetlenmesi meselesi.
Komutanların AB hassasiyetlerini (!!!) kanımca biraz da bu mesele üzerinden okumak lazım.”
Öyle  Hocam...
Önceki gün de Savunma Sanayi Fonu’nu denetlemek isteyen maliyecilerle çatışıp 4 şehit vermiştik değil mi?


++++++

Meclis Başkanı’ndan yanıt gelmiş!
Mustafa Mutlu TBMM Başkanı Köksal Toptan’a milli saraylarda yapılan organizasyonların tahsisleri ilgili sorular sormuş, biz de bu soruları Yeniçağ okurları ile paylaşmıştık.
Toptan Mutlu’ya cevaben, ’Saray, köşk ve kasırların sadece dış mekanlarının, düğün, nişan ve geleneksel etkinlikler için tahsis edildiğini bedellerin her yıl TBMM Başkanlık Divanı’nca belirlendiğini ve bugüne kadar hiçbir yakının bu konuda bir ricası bulunmadığını” söylemiş. Aktaralım....


++++++

Yol geçen hanına dönmek böyle birşey herhalde...
Gemiyle eve servis yapılır
AMERİKAN “savaş gemileri” Boğazlar’dan Gürcistan’a “insani yardım” götürmek için geçmiş.“Savaş gemisiyle insani yardım taşıyoruz” diyenler yakında “Tanklarla toplu ulaşım yapacağız”, “Lav silahı ile Gürcülerin sigaralarını yakacağız”, “Denizaltılarla plajlarda cankurtaranlık yapacağız”, “Otomatik silahlarla düğün kutlaması yapacağız”, “Hücumbotlarla balığa çıkacağız”, “Akıllı füzelerle evlere paket servisi yapacağız“ diye bütün orduyu Karadeniz’e çıkarabilirler...             
* Akif Kökçe


++++++

Medya operasyonu
‘Kim okur İngilizce gazeteyi’ demeyin, tirajları küçük, misyonları büyük; dünyanın Türkiye’ye bakışını onlar belirliyorlar
Türkiye’de İngilizce yayın yapan iki gazete var. Dünya medyası “Türkiye” haberlerinde “birincil kaynak” olarak bunları kullanıyor. Today’s Zaman ve Turkısh Daily News...
Birincisinin yayın çizgisi belli, başyazarı da Fehmi Koru!
İkincisinin yani Doğan Grubuna ait Turkısh Daily News’in kadrosuna bir bakın. Oray Eğin yazdı:
 “ TDN Aydın Doğan’ın gazetesi. Ancak herhangi bir Doğan gazetesi gibi değil. Hürriyet’ten de, Milliyet’ten de farklı bir eğilimde.
TDN’in tepesinde Nuri Çolakoğlu’nun adı geçiyor. CEO.
Gazetenin “executive editor” unvanı Eyüp Can Sağlık’a verilmiş. Aynı zamanda Referans gazetesini çıkartıyor. Amerika’da yetiştirildi. Siyasi görüşü belli.
Gazetenin yorum sayfasını hazırlayan Mustafa Akyol. Taha Akyol’un oğlu olan Mustafa Akyol bu görevinin yanı sıra AKP’nin yayın organı Star gazetenin köşe yazarı. Zaman zaman dış basına AKP yanlısı yazılar da yazıyor. Zaten bunlar o kadar maharetlidir ki hiçbir zaman tek görevleri olmaz, koltuklarının altında birden fazla karpuz taşırlar. TDN’in yorum sayfasında da genellikle Akyol’un kişisel görüşüne yakın yazılar basılıyor..
Türkiye’yi takip etmek isteyenlere nasıl yanlı bir haber servisi yapılıyor.
Nasıl ilginç bir operasyon değil mi?
Yabancı basında TSK aleyhinde, Kemalizm’e karşı, AKP’yi öven, İkinci Cumhuriyet’i göklere çıkaran haberler-yorumlar çıkınca herkes şaşırıyordu. Artık şaşırmaz zannediyorum: Operasyon bu kadar gözümüzün içine baka baka yapılıyor.
Kimileri “İngilizce gazete canım, ne kadar satıyor ki” diye küçümserken, dünyanın Türkiye’ye bakışını bu tirajı düşük gazetelerin belirlediğini bilmiyor.”
‘İyi de bu iki gazetenin toplam ömrü ne ki? Yabancı basının Türkiye hakkındaki kanaatleri daha önce çok mu farklıydı?’ demeyin.
Basınımızda Ali Kemal’ler gidip yerlerine Hasan’lar, Cengiz’ler, Yasemin’ler, Mehmet’ler, İsmet’ler gelse, yani adlar değişse de ihanet, jurnalcilik ve işbirlikçilik baki!


++++++

Tarih: 31 Temmuz 1920
Yer: Afyonkarahisar

“Efendiler... Bağımsızlığı imhaya karar vermişlerdir!...”
Milletler bağımsızlıklarını  kimsenin lütfuna borçlu değildir. Hiç kimse, kimseye, hiçbir millet diğer bir millete hürriyet ve bağımsızlık vermez. Kuvveti olmayan, mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve esir vaziyettedir. 
Kuvvet ordunundur.
Mütareke şartlarının tatbikatı ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün savunma araçlarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza saldırıya başladılar. Askerlik onurunu yok etmeye çalıştılar. Ordumuzu tamamen lağvetmek istediler. Müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin, her türlü mukaddesatına saldırarak, insanlarımızı alçaklığa, boyun eğmeye alıştırma planını takip ettiler.
Ordu, düşmanlarımızın birinci saldırı hedefi oldu. Orduyu imha etmek için
mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta hiçbir engel ve zorluk kalmaz!
Ordunun ruhu subaylardadır. O halde subaylarımız, düşmanlarımız tarafından yıkılmak istenilen ordumuzu tamir edecek, canlandıracak ve ordu ile milletimizin bağımsızlığını koruyacaktır.
Allah göstermesin, millet bağımsızlığını kaybederse vebali subaylara ait olacaktır. Subaylar, fedakárlar sınıflarının en önünde bulunmaktadır. Dolaysıyla subay için “Ya istiklal ya ölüm” vardır.
Fakat arkadaşlar, ölmeyeceğiz. Milletçe bağımsızlığımızı muhafaza ederek
yaşayacağız.
Mustafa Kemal Atatürk
(Rahmi Turan’ın Hürriyet’te yayımlanan yazısından alınmıştır)

 

++++++

GÜNÜN  DİLEĞİ
AKP mübarek Ramazan’a  “Dişleye... Dişleye... Belediye”  modelini benimseyerek girdi. Allah kabul etsin!

 

++++++


Allah’a emanet olun(!)
ERGENEKON İddianamesi’nin eklerinde, eski milletvekili Emin Şirin ile bir gazetecinin telefon görüşmesinin kaydının da yer aldığının anlaşılması, çok ciddi bir sorunun varlığını ortaya koyuyor.
Davada ne tanık, ne de sanık olarak adı geçmeyen iki kişinin telefon kaydının o iddianamenin ekinde ne aradığını savcılığın mahkemede açıklaması gerekiyor.
Yargıçlar ve savcılar, kişisel temel haklarımızın korunması için güvenmemiz gereken kişiler. Çok önemli bir davanın iddianamesine kadar yansıyan bu durum gösteriyor ki bu ülkede yasalar, o yasaları uygulamakla görevli olanlar tarafından bile ciddiye alınmıyor.
Bu örnek, özensizlik ve savrukluğu bir kez daha gösterdi.
Sadece bunu değil, kişilik haklarımızın da savcılara ve yargıçlara değil, Allah’a emanet olduğunu da!
* Mehmet Yılmaz / Hürriyet

 


++++++
MİNİ  YORUM
Milli iradenin denetimi
Sonunda AB var ne olacak ordunun harcamaları da iktidarca denetlense canım?  Milli irade(!) ordunun kasasına göz kulak olsa ne olur ki?
TSK tank, tüfek, uçak neyse üretecek malzeme alacak... Tık tık... Başbuğ Paşa Maliye Bakanı’nın kapısında “şeyy bize biraz para çıksanız...” Bakan: “Düşünelim, hal ve gidiş zayıf! Veya Maliye Bakanı elinde çetele Genelkurmay’ın kapısında, “üç kere tarafım dedin, beş kere Atatürk, yedi kere irtica... “ hesabını bütçeden düşüyorum. Mesela ihale açılacak, orduevi kapılarını dişliler zorlayacak... Vs... Vs... Vs...
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları