Bir kişinin başka bir kişiye yaşam umudu olmasının en güçlü yolu olarak tanımlanan organ bağışı, dünya genelinde tıp ve bilim çevrelerinin en kritik gündem maddelerinden biri haline geldi. Özellikle kadavradan organ bağışındaki küresel yetersizlik, bilim insanlarını yeni stratejiler geliştirmeye yönlendirdi.
Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi (Yale University School of Medicine) Transplantasyon Cerrahisi Bölümünden Dr. Robert D. Stride, konuyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
Dr. Stride, "Organ bağışı, tıp biliminin ulaştığı en çarpıcı başarıdır. Ancak istatistikler, bu başarının potansiyelini tam olarak kullanamadığımızı gösterdi" ifadesini kullandı.
Stride, kadavradan organ bağışının artırılması için ABD'de yapılan araştırmalara dikkat çekerek, halkın büyük bir çoğunluğunun bağışa istekli olmasına rağmen, bu isteğin aile içinde tartışılırken önemli ölçüde azaldığını gözlemlediklerini belirtti.
ORGAN BAĞIŞINDAKİ KRİTİK KIRILMA NOKTASI
Bilimsel araştırmalar, organ bağışındaki tereddüdün temelinde farkındalık eksikliği, güven sorunu ve bazı kültürel/dini yanlış inanışların yattığını ortaya koydu.
Londra King's College Hastanesi'nden (King's College Hospital, London) Transplantasyon Etik Uzmanı Prof. Dr. Helen Vowles, bu durumu derinlemesine inceledi.
Prof. Vowles, "İnsanlar genellikle bu süreci ölümle ilişkilendirmekten kaçındı. Oysa bağış, tam tersine, bir yaşamın devamını temsil etti. Toplumların bu konudaki etik ve ahlaki sorumluluğu kabul etmesiyle, bekleme listesindeki hastalar için yeni bir dönem başlayacak" şeklinde konuştu.
Uzmanlar, organ bağışının sadece tıbbi bir işlem değil, aynı zamanda toplumsal bir dayanışma eylemi olduğunu vurguladı.
Yapılan çağrılar, uluslararası sağlık otoriteleri ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla, bireylerin bu yaşamsal kararı bir an önce alarak sevdikleriyle paylaşmaları yönünde yoğunlaştı. Bu adımın, dünyada her yıl binlerce hayatın kurtarılmasının önünü açabileceği bildirildi.