İstanbul’un simgesi Ayasofya, sadece mimari ihtişamıyla değil, Ortaçağ’daki eşsiz akustiğiyle de tarihe damgasını vurdu.
Stanford Üniversitesi’nin öncülüğünde yürütülen bir bilimsel proje, 6. yüzyıldan günümüze uzanan bu kutsal mabedin seslerini dijital ortamda yeniden inşa ederek dünya çapında yankı uyandırdı.
Araştırmalar, Ayasofya’nın akustiğinin, o dönemde ibadet ve törenlerin ruhani atmosferini nasıl şekillendirdiğini gözler önüne serdi.
Stanford Üniversitesi’nde müzikoloji ve akustik uzmanı Prof. Jonathan Abel liderliğinde yürütülen çalışma, Ayasofya’nın 1500 yıl önceki ses ortamını hassas bir şekilde modellemek için ileri teknolojilerden faydalandı. Ekip, Ayasofya’nın mimari planlarını ve akustik özelliklerini analiz ederek özel bir dijital simülasyon geliştirdi. Bu simülasyon, kilise korolarının ilahileri ve cemaatin duaları gibi seslerin, yapının kubbesi ve mozaikleri arasında nasıl yankılandığını dinleyicilere sundu.
Prof. Abel, “Ayasofya’nın akustiği, adeta bir müzik aleti gibi işliyor. Sesler, kubbenin altında birleşerek eşsiz bir manevi deneyim oluşturuyor” dedi.
Proje, aynı zamanda California Üniversitesi’nden sanat tarihçisi Prof. Bissera Pentcheva’nın katkılarıyla zenginleşti. Pentcheva, Ayasofya’nın Bizans dönemindeki ritüellerini inceleyerek, seslerin dini törenlerdeki rolünü araştırarak, “Ortaçağ’da Ayasofya, sadece bir ibadet yeri değil, aynı zamanda sesle şekillenen bir manevi tiyatroydu” diyen Pentcheva, projenin tarihsel bağlamı anlamada çığır açtığını vurguladı.
Araştırmada, Ayasofya’nın akustik özelliklerinin, yapının mimari tasarımıyla doğrudan bağlantılı olduğu ortaya çıktı. 537 yılında İmparator Justinianus tarafından inşa edilen Ayasofya, dev kubbesi ve geniş iç mekânıyla sesin uzun süre yankılanmasını sağlayacak şekilde tasarlandı.
Londra Üniversitesi’nden akustik mühendisi Dr. Trevor Cox, “Ayasofya’nın akustiği, modern konser salonlarından bile daha etkileyici. Ses, adeta mekânda dans ediyor” diyerek yapının eşsizliğini vurguladı.
Projenin sonuçları, dijital platformlarda yayımlanarak dünya genelindeki tarihseverler ve müzikologlarla buluştu. Dinleyiciler, Ayasofya’da bir Ortaçağ ayininin nasıl yankılandığını deneyimleyebiliyor. Ayrıca, bu çalışma, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Ayasofya’nın korunması ve tanıtımı için yeni bir perspektif sundu.
Stanford ekibi, projenin gelecekte Ayasofya’nın diğer dönemlerine de ışık tutabileceğini belirtti.
Prof. Abel, “Bu sadece bir başlangıç. Ayasofya’nın Osmanlı dönemi seslerini de yeniden inşa etmeyi planlıyoruz” diyerek çalışmanın devam edeceğini müjdeledi.
Ayasofya’nın Ortaçağ sesleri, bilim ve sanatın kesişiminde tarihe yeni bir soluk getirdi. Bu proje, insanlığın ortak mirasını anlamak ve korumak adına atılmış önemli bir adım olarak tarihe not düştü.