Ortadoğu'ya bir Atatürk lazım

Ortadoğu'ya bir Atatürk lazım
?Osmanlı'nın dağılmasıyla sonuçlanan Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Ortadoğu'da, Türkiye dışında laik bir devlet yapısına ve eksikleri olsa da demokrasiye sahip ve o yolda ilerleyen başka bir devlet çıkmadı.

 Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Ortadoğu'da, emperyalist devletlerin sınırlarını masa başında cetvelle çizdikleri ve başlarına birer kukla kral oturttukları devletler ortaya çıktı.

 Bu devletleri, emperyalist devletlerin desteği altında, krallar veya onları askeri darbeyle deviren diktatörler yönetti. Krallık babadan oğula geçtiği gibi, diktatörlükler de babadan oğula geçti...

 Bu durum halen değişmiş değil...

Neden böyle oldu?

 Nedeni basitti...

 İngiltere, Fransa, ABD gibi emperyalist devletlerin Ortadoğu petrolüne el koymaları ve aralıksız on yıllarca sömürmeleri için böyle yönetimler gerekiyordu.

 Hiçbir şey üretmeyen, sadece petrol verip, aldıkları parayı krallar, prensler, emirler ve diktatörler ile sülalelerinin paylaştığı, ilimden, bilimden, teknolojiden uzak bir avuç zenginin bütün dünya nimetlerinden yararlandığı, kadının hiçbir hakkının bulunmadığı, tartışmaya bile kapalı erkek egemen Ortadoğu devletleri emperyalist devletlerin işine geldi...

 İkinci Dünya Savaşı ve İsrail'in kurulup güçlendirilmesinden sonra bu ülkelerin herhangi bir güç ve etki sahibi olamamalarının nedeni de bu düzenleriydi. İkinci Savaş'tan sonra Ortadoğu ülkelerinin bir kısmi İngiliz ve Amerikan mandası gibi devam ederken, bir kısmı da askeri darbelerle işbaşına gelmiş diktatörlerin Sovyetler Birliği blokunu arkalarına almalarıyla benzer düzeni sürdürdüler...

 Bu düzen içinde Ortadoğu ülkeleri kan gölü olmaktan, aşiret çatışmalarından, mezhep kavgalarından, darbelerden, işgallerden hiçbir zaman kurtulamadı...

 Ortadoğu, bugün de yine emperyalist ülkelerin tetiklemesiyle, işgalleriyle kan gölüne dönmüş durumda...İşin kötü tarafı şu ki, Suriye içsavaşında görüldüğü gibi, savaşan taraflar arasında insan haklarına, çağdaş hukuk kurallarına, kadın-erkek eşitliğine dayalı demokratik-laik bir düzen amaçlayan yok.Yine bir emperyalist ülkenin güdümünde diktatörlüğünü devam ettirmeye çalışanlarla, din devleti kurmayı amaçlayanlar, aslında süper devletlerin yeni bir paylaşım savaşına alet olduklarının bilincinde olmadan birbirlerine boğazlamaya devam ediyor.

Atatürk'ün farkı

 Türkiye bugün bir Irak, bir Suriye, bir Suudi Arabistan veya Körfez ülkeleri gibi değilse bunu Atatürk'ün ileri görüşlülüğüne borçludur. Atatürk'ün büyüklüğü, sadece emperyalist ülkelere karşı ilk kurtuluş savaşını başarıya ulaştırmış bir asker oluşundan değil, aynı zamanda, geleceği gören bir siyaset ve devlet adamı oluşundan  gelir.

 Anadolu'yu işgalden kurtarıp bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'ni kurduktan sonra yaptığı devrimlerle, laik bir devlet düzeni kurup, demokrasiyi hedefleyen bir rota çizmiş olması Türkiye'yi bugün diğer Ortadoğu ülkelerinden ayıran en önemli özelliktir.

 Atatürk'ün bu kuruluş felsefesi içinde ulusal kalkınmayı önceleyerek tarım ve sanayide teknolojik yatırımlara girişmesi, başta kadın hakları olmak üzere medeni hakları sağlayan devrimleri yapması, hurafeleri değil bilimi esas alması, sanat ve kültürde çağdaş kurumlar yaratması Türkiye'nin sağlam temeller üzerinde yükselmesini sağlamıştır.

 Ortadoğu halklarının emperyalist ülkelerin açık veya kapalı işgallerinden kurtulmaları, gerçekten bağımsız devletler haline gelmeleri, refah ve huzura kavuşmaları için izlemeleri gereken yol budur.

Fikret Bila Hürriyet

***********

Acımasız olmak

--------------

Bazı sözler vardır, yerine oturmaz, anlamsız gibi durur!

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun önceki günkü demeci de öyleydi. Şöyle dedi:

"Teröre karşı müsamahakâr olmayacağız. Teröristlerin bütün hareket kabiliyetlerini keseceğiz. Acımasız olacağız!"

Şimdi düşünelim:

- Teröre karşı şimdiye kadar müsamahakâr mıydılar?

- Devletin imkânları kullanılmıyor, teröristlerin hareket kabiliyetlerine engel olunmuyor muydu?

- O kanlı katillere acıyorlar mıydı?

Bu sorularla birlikte iktidarın en büyük hatalarından biri olan "Açılım süreci" akla geliyor.

Süleyman Soylu, Türkçe'ye hâkim bir siyasetçidir. Kimbilir belki de o sözleriyle bunları anlatmak istedi. Çünkü "Açılım" denilen gaflet sürecinde bütün bu hatalar yapıldı.

Teröre, teröriste, eli kanlı katillere acınır mı? Onlarla masaya oturulup müzakere yapılır mı? O canilerin silah bırakmak için verdikleri sözlere inanılır mı? Bunların hiçbiri mümkün değildir. O halde, Soylu'nun dediği gibi teröristlere karşı acımasızca savaşarak onları yok etmek en doğru yoldur.

Rahmi Turan Sözcü

*************

Şirinliklere devam!..

--------------

Önceki gün İçişleri Bakanı'nı, Diyadin Belediyesi'ndeki tabela konusunda sergilediği tutumu eleştirmiştik…

PKK yanlısı Kürt ırkçılarına yapılan şirinlikler Derik Belediyesi'nde de devam etmiş…

İndirilen Kürtçe ve Ermenice belediye tabelası tekrar yerine konulmuş…

Süleyman kardeşim şunu iyi bilsin ki bu tabela şirinlikleriyle AKP bölge halkından oy alamaz, geçin bunları…

Diyadin Belediyesi'nde indirilen Kürtçe tabela için "İşgüzarlık" demiş, dolayısıyla başkanlığa atanan kaymakamı "işgüzar" diye niteleyerek küçük düşürmüştü…

Mülki idarede ve yerel yönetimlerde tavrı böyle olacaksa, valiler, kaymakamlar ve belediye başkanları yandı demektir!..

İznini almadığım için adını açıklamayacağım bir okurum şu notu yollamış:

"Sayın İçişleri Bakanımıza Batı Trakya'ya gitmesini büyük puntolarla yazmanızı hassaten rica edeceğim. Batı Trakya'nın (Komotini) Gümülcine kasabasında bitirdiğim okulun tabelasında 'Turkikon sholion' yazıyordu. Şimdi 'M. Sholion' yazıyor. Sayın Bakan'dan bir zahmet gidip görmesini rica edeceğim. Yunanistan'ın Avrupa Birliği ülkesi olduğunu da unutmasın...

Sayın Bakan gibi düşünen kişiler olduğu müddetçe, hem Ege'den adalarımızı çalar, hem de karasularını on iki mile çıkarıp bizi Ege'den dışlarlar. Konuşulacak çok şey var, ama dilin uzamış deyip dilimi sünnet ederler"

Bir başka okurum da "Okul ve diğer devlet dairelerinin tabelaları da Kürtçesiyle değiştirilsin" diye mesaj göndermiş, Bakan Bey'in haberi olsun!..

Mehmet Türker Sözcü

***********

Tam tersi olmuş!

------------

Normalde olması gereken neydi İstihbarat örgütlerinin çetelerin içine sızarak oralardan aldıkları bilgileri devlete aktarmalarıydı, değil mi Ama ülkemizde bunun tam tersi yaşanıyor!

Çeteler istihbarat örgütlerinin içine sızarak bu örgütleri denetim ve kontrolleri altına almışlar! Sadece istihbarat örgütlerinin içine sızmakla yetinmemişler, askeriye ve polisin içine girerek bir güzel yapılanmışlar! Kamu kurumlarını ele geçirmeyi de ihmal etmemişler!

Başarısız darbe teşebbüslerinden sonra devletin içine nasıl sızdıkları ortaya çıkıyor! Öylesine sızmışlar ve öylesine güçlenmişler ki bir temizlik işçisini "silahlı kuvvetler imamı" tayin edecek kadar işi ileri götürmüşler!

Şimdi istihbaratın yeniden yapılandırılması söz konusu!

Böylesine ele geçirilmiş ve içine sızılmış bir yapının bu çete mensuplarından arındırılarak yeniden yapılandırılmasının kolay bir iş olmadığının farkındayız!

Adamlar bu konuda o kadar marifetliler ki bakır tencerenin "kalaylanması" gibi devletin her kademesine alabildiğine nüfuz etmişler!

Bunu çaktırmadan yapmayı başarmışlar! Şimdi binlerce kamu çalışanı tasfiye ediliyor! Binlerce kişi tasfiye edilecek ama "Tamam, kamuyu çete mensuplarından tamamen temizledik" demek pek mümkün olmayacak!

Akıllarda hep "Acaba daha birileri kaldı mı" sorusu olacak!

Kuşkusuz bu arada kurunun yanında epey yaş da yanacak!

Zeki Ceyhan Milli Gazete

*******

Kapsama alanı nereye kadar?

--------------

Önemli tartışma konularından biri de bu..

FETÖ soruşturmasının dayanacağı tarih, yaslanacağı kriteri ne olmalı?

Kim? Nasıl? Neye göre? Ne sebeple?

FETÖ'cü olacak veya olmayacak..

Mesela; Bank Asya'ya para yatıran FETÖ'cü olacak da..

Bank Asya'dan ucuz kredi alan FETÖ'cü olmayacak mı?

*

En önemlisi..

Milat dedikleri tarih?!.

Savcılar, FETÖ'ye neşteri hangi tarihi esas alarak vuracak? Bir tarih, bir milat belirlemek doğru mu?

*

İktidar milat '17/25 Aralık olsun' diyor..

Geçen gün yazdım.. Başka tarihler de var dedim..

Sıraladım..

MİT Müsteşarı üzerinden dönemin Başbakanı'nı sıkıştırma operasyonu yapıldığı tarih de olabilir dedim; casusluk davaları da, hatta Balyoz iddianamesinin çıktığı gün de..

*

Çok sayı da mail aldım..

Yetmez ama evet diyorlar..

Yetmez kısmı şu.. Daha da geriye gitsin..

Kimi diyor ki; Ergenekon iddianamesinin çıktığı gün milat olsun..

Kimi diyor ki; Ümraniye'de el bombalarının bulunduğu gün milat olsun..

Kimi diyor ki; Hrant Dink cinayeti milat olsun..

Kimi diyor ki; Trabzon'da rahip Santoro cinayeti milat kabul edilsin..

*

Sizce?.

FETÖ soruşturmasının miladı ne olsun?

Mehmet Tezkan Milliyet

*******

Fark burada

-----------

Avrupalı olmak başka, AB başka.

Avrupalı denince kim?

 Hangi ülke? Adı ne?

 İçlerinde Türk dostu olan var, içlerinde sahiden uygar, düzgün devletler ve milletler var.

 AB ise, o ülkelerin en çapsız, en kaypak politikacılarına teslim edilmiş, acayip bir oluşum. Yani, Avrupa'nın GDO'su... (Genetiği Değiştirilmiş Organizma.)

 ***

 Bizim sitemlerimiz, eleştirilerimiz Avrupa'ya değil, AB'ye...

 Avrupa ve Avrupalılıkla bir problemimiz yok...

 Bilakis, gıpdayla bakarız...

 Ama AB... En dejenere edilmiş bir karma takımdır.

 Bizim hedefimiz AB'li değil, Avrupalı olmaktır.

 Yani Batıcı değil. Batılı.

 ***

 Bu bakımdan...

 Birliğe yarın girecekmiş gibi çalışıp, aslında Avrupa standartlarını yakalayacağız.

 Onu yakaladık mı, Birliğe girsek ne yazar, girmesek ne yazar?

 Bir vizesiz seyahate takılıp kalmışız.

 Değer mi yahu tartışmaya? Niye ısrar ediyoruz, bilmem ki... Sanki lutfedecekler... Üstelik, onu da burnumuzdan getirecekler. Vize muafiyeti'ne rağmen, gümrük kapılarında bizi yine diledikleri gibi süründürebilirler... Artık insaflarına kalmış.

 -Bırakın... Vazgeçin.

 Vize kadar taş düşsün kafalarına.

Rauf Tamer Posta

*******

Yazısız kural...

-----------------

OHAL döneminde yazısız bir kural oluştu:

Canınızı sıkan birini, rahatlıkla "terörist" olmakla suçlayabilirsiniz. Yaptıklarıyla keyfinizi kaçıran, ülkeyi sevme biçimi, sizin sevme biçiminize pek benzemediği için rahatsız olduğunuz herkese, değişik mecralar aracılığıyla terörist demeniz, şu günlerde imkân dahilinde.

Dahası, hem kolay, hem avantajlı bu imtiyazlı hakkı kullanmanın koşulu tek:

OHAL'e karar veren, süresine, sertlik derecesine, yaygınlığına, kimin düşman kimin dost olduğuna dair bütün kriterleri tek başına elinde tutan iktidara yakın durmak. (Siz buna "milli irade" üyesi olmak da diyebilirsiniz.)

Bir "milli irade" azası olarak, rejim partisiyle aynı hatta hizalandığınız müddetçe, meşrebinize göre zaten çeşit çeşit "ekmeğini yediğiniz" bu duruşun güncel nimetlerinden yararlanmanız da kolaylaşır.

Çiğdem Toker Cumhuriyet

*****

CHP'nin yeni politikası işe yaramış

------------------

PKK'nın bir Kandil yöneticisi, durup dururken CHP'ye ve Kılıçdaroğlu'na yüklenmeye başlamışsa...

 Ben şöyle anlıyorum.

 Demek ki CHP yeni politikası ile hem Sivas'ın doğusuna geçmiş...

 Hem de PKK'yı korkutmaya başlamış. 

 Ertuğrul Özkök Hürriyet