Parti içi muhalefet

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz...

Ak Parti'de, öteden beri bir muhalif hareketin içten içe ısıtıldığı malûm.

Ekonomi bozulmuşsa, halk partiden hoşnut değil demektir. Halk hoşnut değilse, iç ve dış muhalifler kendileri için umut taşırlar.

Ak Parti'de "ağır toplar"ın önü kesilmiştir. "Baş"a mutî iseniz, "parti" kavramının hiçbir anlamı yok... Parti "O" zaten. 

Ekranlarda görüyoruz... Ak Parti'ye oy verenler, açık açık: "Oy verdim. Hâlâ vicdanım kanıyor Elim kırılsaydı da oy atmasaydım... Ülke battı, gidiyor... Ne olacak daha... Türkiye bitti kardeşim, gidin marketlere, manavlara bakın... Ne adalet, ne de demokrasi diye bir şey kalmadı ülkemizde..." diyorlar.

"Yandaş" ekranlarda bile pazara çıkıp halka sorma ihtiyacı duyuyorlar. Mutlu olacağı düşünülen insanlara mikrofon uzatıldığında, "Bakın şu fiyatlara!..." diyorlar. Arkasından gelen sözleri biliyorsunuz.  

Ak Parti yönetimi "Nerede hata yaptık?" sorusunu kendisine hiçbir surette sormuyor.

"Tepe"nin, etrafına güvensizliği o kadar fazla ki, "para musluğu"nun başına kendi damadını getiriyor. Damat bilir veya bilmez tartışması değil bu. Aşiretçi, cemaatçi zihniyetin açacağı yaradan bahsediyorum. Belki "damat" çok derin bilgi ve tecrübeye sahiptir. O ayrı. Zaten yanındaki insan. Her zaman istifade eder. Ama "musluk" oğul mesabesindeki damadın eline bırakılınca, tartışmanın önünü alamazsınız.

Bir parti başkanı tartışmaya yol açacak hareketlerden, tasarruflardan kaçınmalıdır. 82 milyon içinde adam kıtlığı mı var?! Kendi partisi içinde mutlaka "ehil" birini bulurdu.

Kaç gündür ortalık çalkalanıyor. "Kavakçı" soyadını taşıyan insanların ailece "Saray"da istihdamları İslâmî kriterlere ne derece uygun! Daha nice böyle "aşiret" bağlıları var! Cahiliye Dönemi'nde bile bu kadarı yoktu!

Aşiretçi zihniyet, İslâmda asırlardır bitmeyen tartışmalara yol açmıştır. Hz. Osman, 12 yıllık hilafetinin, altı yılında herkesi kucaklarken, son altı yılı ise aşiretini gözetmekle geçmiştir. Her yere kendi kabilesinden insanları yerleştirince tartışma büyümüş; istenmeyen, İslâmda kabulü asla mümkün olmayan bir neticeye varmıştır. Ve bu tartışmanın devamı, Hz. Ali'nin akıbetidir!

İslâmî hassasiyetlerin olduğunu her fırsatta dile getiren yönetim için tarihe atıfta bulunmak zait aslında. Hatayı, yönetimde değil; "fetvacılar"ında aramalıyız. Bir Allah'ın kulu çıkıp da "Durun! Yanlış yapıyorsunuz!" demiyor.

Böyle keyfî hareketler "İslâmcı anlayışlarına" zarar verir noktaya gelince, birileri elbette "Dava nereye götürülüyor!" diyeceklerdir.

Bir huruçtan bahsediliyor. "Yandaşlar içi" bir muhalif gazete varlığını -her engele rağmen- sürdürebiliyorsa ve bir tarafta "Millî Görüş"ü temsil eden Saadet Partisi hâlâ "Ben buradayım!" diyebiliyorsa bir şeylerin değişeceği muhakkaktır. Piar Araştırma Başkanı Kadir Atalay'ın şu analizini yabana atamayız:

"[İç muhalefet] AK Parti'nin yerel seçimlere kadar doğal yıpranma yaşayacağını, bir kısım seçmeninin zaten kopmuş olacağını öngörüyorlar. İkinci olarak; seçim öncesi girilen 'seçim ekonomisi'nin etkilerinin 1 Nisan'dan itibaren, bugüne kadar hiç yaşanmamış gerçek bir ekonomik çöküş yaratacağını biliyorlar. Yani; 'Erdoğan başarısız' sözünü kendilerinin değil, seçmenin söyleyeceği ânı bekliyorlar. İşte o gün önce Saadet Partisi'nin ismini değiştirecekler... Yeni iktidar partisi kurulmuş olacak. Meclis dağılımı değişecek, Erdoğan topal ördek olacak."

Yazarın Diğer Yazıları