Perşembenin gelişi...

Önceki yazılarımızdan birinde atasözü ve deyimlerin öneminden bahsederken "Sayfalarca yazı yazılarak yahut saatlerce konuşularak ancak ifade edilebilecek bir mesele, yerine göre bir tek atasözü veya deyim zikredilerek çok daha güzel anlatılabilmektedir." demiştik. Ezcümle, 16 Nisan'da yapılacak olan referandumun yani demokratik parlamenter sistemden, başkanlık/tek adamlık sistemine geçip geçmeme oylamasının ne getirip ne götüreceğini, diğer bir ifade ile söz konusu anayasa değişikliği geçerse bizleri nelerin beklediğini öyle uzun uzadıya anlatmak yerine bir atasözü ve bir deyimle özetlemek istiyorum.

Önce atasözü:

"Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir." (Bir işin sonunun nereye varacağını gidişata bakarak kestirebiliriz.)

Aslında atasözümüz her şeyi anlatıyor. Vatandaşlarımız çevrelerine şöyle bir baksalar tek adam rejiminde neler yaşanabileceğini net olarak göreceklerdir. Lakin Nedim'in bir mısraını "Mest-i nâzım kim büyüttü böyle bî-pervâ seni" şeklinde okuyan, sonra da "Sarhoş Nâzım seni kim böyle korkusuz büyüttü" şeklinde anlamlandıran Üniversite hocalarının bulunduğu, "ıskât-ı salâtçı" tabirini "ıskarta sanatçı" diye anlayan münevverlerin çoğunlukta olduğu bir toplumda -maalesef- meseleyi biraz açmak zorunda kalıyoruz.

Malum, bir anayasa değişikliği var gündemde. 16 Nisan'da halkın önüne sandık konulacak, yeni düzenlemeyi olumlu bulanlar "EVET" diyecekler, sakıncalı bulanlar da "HAYIR" diyecek. "EVET" ne kadar meşru bir hak ise "HAYIR" da o kadar meşrudur. Gel gör ki gücü elinde bulunduranlar (iktidar) devletin bütün imkânlarını -doğru mu yanlış mı, kul hakkı ihlâl ediliyor mu, beytülmâle el uzatmanın vebâli nedir? Hiç bunları düşünmeden- "EVET" lehine seferber etmiş durumdalar. Televizyonlara bakın, gazete manşetlerini inceleyin, kimleri görüyorsunuz? Sokaklar "EVET" pankartlarından geçilmiyor. Devletin valisi, kaymakamı, rektörü, Millî Eğitim Müdürleri, müftüler, vâizler, imamlar (Tabii ki istisnalar kaideyi bozmaz.) hep güçlünün yanında hizalanmışlar "EVET" için çalışıyorlar. Ellerinden gelse "HAYIR"ı bir kaşık suda boğacaklar.

İşte bu anlattıklarım "ÇARŞAMBA"dır. Atalarımız "Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir" dediğine göre bugün (ÇARŞAMBA) yapılan partizanlığı, haksızlığı, tarafgirliği yahut beytülmâlı (tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan hazine) siyâsî ikballeri için har vurup harman savurma sorumsuzluğunu, sırf "HAYIR" diyeceğini açıkladığı için cami arkadaşını teröristlikle itham edebilme cüretkârlığını... (say sayabildiğin kadar) ayrı ayrı 100 ile çarpın yarını (PERŞEMBE) elde edeceksiniz. Çünkü perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.

Diğer taraftan, tek adam yönetimine parti taassubu dışında, "Gerçekten güç tek kişinin elinde toplanırsa daha hızlı hareket edilebilir mi? Siyasî kutuplaşmalar acaba azalır mı?" diyerek olumlu bakan iyi niyetli vatandaşlarımız da var elbet. Onların bu hüsn-i zanlarının âkıbeti de dilimizde "Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak" (Bir tehlikeden sakınayım derken daha büyük bir tehlike ile karşılaşmak) deyimi ile ifade edilmektedir. Elbette iyi niyetli olacağız. Meseleleri anlamaya çalışırken değişik açılardan konuyu değerlendireceğiz. Ama cehenneme giden yolların iyi niyet taşlarıyla örülü olduğunu da unutmayacağız.

Kısacası; 16 Nisan referandumu milletimiz için hayatî önem arz etmektedir. Her şeyden önce -tercihimiz ne olursa olsun- sandığa giderek oyumuzu kullanacağız. Mühürü "EVET"e veya "HAYIR" basarken de şu atasözü ve deyimimizi hatırlayacağız:

1- "Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir."

2- "Yağmurdan kaçarken doluya tutulma."

Tercihleriniz şimdiden hayırlı olsun... 

Yazarın Diğer Yazıları