“Petrol kredisi uğruna bu rezaleti bize unutturdular”

“Petrol kredisi uğruna bu rezaleti bize unutturdular”
Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan, "Cemal Kaşıkçı cinayeti ile Türkiye’nin küçük düşürüldüğünü belirterek, Ne acıdır ki Suudi'lerin oyuncağı oldular, petrol kredisi uğruna bu vahşeti, bu rezaleti bile bize unutturdular” dedi.

Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan, Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda işlenen Cemal Kaşıkçı cinayeti ile ilgili Suudi Arabistan’da görülen davayı köşesine taşıdı. Türkiye’nin Kaşıkçı cinayeti ile küçük düşürüldüğünün altını çizen Çölaşan, “Ne acıdır ki Suudi'lerin oyuncağı oldular, petrol kredisi uğruna bu vahşeti, bu rezaleti bile bize unutturdular” dedi.

Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan’ın “Cinayeti unuttuk” başlıklı yazısı şöyle:

“Sevgili okurlarım, başlığı görünce belki “Kardeşim bu ülkede her gün onlarca cinayet işleniyor. Unuttuğumuz o kadar çok cinayet var ki, sen hangisini kastediyorsun” diye soracaksınız.
Haklısınız.
İstanbul'da Suudi Arabistan devleti tarafından işlenen Cemal Kaşıkçı cinayetini kastediyorum.
Bir devlet cinayetidir.
Üstelik başka bir ülkenin topraklarında ve bu sahtekârların kendi başkonsolosluk binasında işlenmiştir.
Katiller yurt dışından özel uçaklarla getirilmiş, burada onlara İstanbul'daki başkonsolos katılmış ve hep birlikte işi bitirmişlerdi.
Sonra hepsi, bizim yetkililerin gözleri önünde kaçıp gitmeyi başardılar.
Onlar kaçarken bizimkiler ayakta uyuyordu.

Günlerden 2 ekim 2018…
ABD'de yaşayan Suudi uyruklu 59 yaşındaki gazeteci Cemal Kaşıkçı, bir Türk kadınıyla nişanlı… Evlenme formaliteleri için Suudi makamlarından bazı belgeler alması gerekiyor.
Kaşıkçı “Muhalif” bir gazeteci.
Suudi Arabistan'ı yöneten hırsız kralın ailesine, onun yine hırsız sülalesine karşı çıkıyor. Aynı zamanda yurt dışında yaşamak zorunda bırakılan etkili bir gazeteci. Yazıları ABD ve dünyanın en önemli yayın organlarında yer alıyor.
Suudi Arabistan'a girmesi yasak.
Başkonsolosluk evlenme belgeleri için Kaşıkçı'ya 15 gün sonrası için randevu veriyor.
Fırsat bu fırsattır, kuş kafese girmek üzere!

Örgütlenme hemen başlıyor…
Kaşıkçı o gün ya paketlenip Suudi Arabistan'a kaçırılacak, ya da başkonsolosluk binasında öldürülecektir.
Ancak öldürme işinin bir de sonrası ve sakıncaları var! 130 kilo ağırlığında olan bir adamın cesedi ve ceset parçaları nasıl yok edilecek…
Suudiler bunun çaresini şöyle buluyor:
İstanbul'a hepsi de devlet görevlisi olan özel uzman ekipler gönderilecek.
İçlerinde ölümü sağlayacak katiller, otopsi uzmanları, beden kesiciler ve ceset parçalarını yok edecek elemanlar yer alıyor.
Her birinin cebinde diplomatik pasaportlar var.

15 katilden oluşan infaz ekibi olaydan iki gün önce Atatürk havalimanına çoğu özel, birkaçı da tarifeli uçaklarla inip çeşitli otellere yerleştiler.
Ertesi gün başkonsolosluk binasına gittiler.
Kaşıkçı kendisine verilen randevu saatinde binaya girdiğinde, kendisini orada infaz ekibi bekliyordu.
Bina boşaltılmıştı. O kadar ki, çalışanlara bile izin verilmişti. Ortalıkta katiller dışında hiçbir canlı yoktu.
Birkaç kişi gazetecinin üzerine çullandı.
Epeyce bir boğuşmadan sonra önce bayılttılar, sonra özel iğneler yaptılar.
Kaşıkçı ölmüştü.

Şimdi iş cesedi parçalayıp yok etmeye gelmişti. İşin en zor ve en riskli tarafı da zaten buydu.
Uzmanlar, yanlarında getirdikleri özel testerelerle adamın kolunu bacağını kesmeye başladılar, kafasını da kestiler.
Akan kanlar temizlendi.
Bunlar olurken katillerin konuşmaları birileri tarafından dinleniyor ve kayda alınıyordu.
Bunu kim başarmıştı?
MİT mi, polis mi, yabancı istihbarat örgütleri mi, bilinmiyor. En azından biz bilmiyoruz.

İşin sonrası ise tam anlamıyla meçhul! Katillerin başkonsolosluk binasına girişleri kamere kayıtlarında görülüyor. Kaşıkçı'nın da öyle.
Ama çıkışları yok.
Türk ve dünya kamuoyu adamın öldürüldüğünü ertesi gün öğrendi.
Peki ceset neredeydi, bilen yoktu.
Konsolosluk binasında polise arama izni günlerce verilmedi. Dolayısıyla bütün deliller “Başarıyla (!)” yok edildi. Günler sonra yapılan aramalarda somut bir şey elde edilemedi.
Ceset yok olmuştu!
Bazılarına göre, Suudi Arabistan'dan getirilen özel ilaçlarla eritilip yok edilmişti.
Bu arada infaz ekibi cinayetten hemen sonra aynı özel uçaklara binip kaçmıştı.
Hem de bizim devletin gözlerinin önünde! Katilleri yönlendiren başkonsolos da bu arada ülkesine kaçarcasına dönmeyi başardı.

Bizimkiler bir süre bağırıp çağırdı, Suudilere posta koydu, her zaman olduğu gibi tehdit etti falan filan ama sonuç değişmedi.
Suudi Arabistan ise cinayeti önce inkâr etti, sonra ağız değiştirmek zorunda kaldı. Sanıklar yakalanmış ve adalete (!) teslim edilmişti.
İdam istemiyle yargılanacaklardı!
Tamamen yalan, tamamen palavra. Hepsi dışarıda geziniyor.

Kendi ülkemizde hırsızlar çetesi tarafından işlenen bu cinayet Türkiye Cumhuriyeti'ni küçük düşürmüştür.
Elin oğlu yapacağını yaptı, işini bitirip ülkesine döndü.
Şimdi aradan yaklaşık bir yıl geçti, sonuç bizim açımızdan sıfıra sıfır elde var sıfır!
Şimdi bizimkilere “Yav kardeşim, bu konuda ne yapmaktasınız, dosyayı kapattınız mı” diye sorsak şöyle diyeceklerdir:
“Sen işine bak, sana ne!..”
Ne acıdır ki Suudi'lerin oyuncağı oldular, petrol kredisi uğruna bu vahşeti, bu rezaleti bile bize unutturdular.”