PKK, Hizbullah, cemaat...

Türkiye son 40 yılda karanlığın üç koldan yürüttüğü sinsi bir kuşatmayla da uğraştı...

Cumhuriyetle de çatışan gruplar bir yandan bölücülüğü, bir taraftan radikal dinciliği, diğer açıdan da "ılımlı İslam" adı altında cemaat-tarikat hançerini kullandılar...

Taarruzun bir cephesinde, 1970'li yıllarda "Apocular" adı altında faaliyete geçen ve 1984'ten itibaren de PKK yapılanmasını kullanan ayrılıkçı-bölücü terör gelişti...

Radikal dinci terör de PKK'nın palazlanmaya çalıştığı 1970'lerin sonunda, "İslami Hareket" ve Hizbullah adı altında, kitapevlerinde taban oluşturmaya başladı...

Bu gruplar 1984'ten itibaren birbiriyle de çatışırken; perde gerisinde, iki gruba da mesafeli duran bir "cemaat" İzmir merkezli olarak örgütlenmesini arttırmış ve devletin içine nüfuz etmeye başlamıştı...

Evet; Türkiye'nin terörle mücadele tarihinde de, köprülerin altından çok sular geçti...

Bir dönem devletle masaya oturacak halde palazlandırılan PKK, liderinin tutuklanmasının ardından, askeri yapısını son 3 yılda önemli oranda kaybetti...

PKK'nın HDP adlı siyasi yapısı ise Meclis'te olmasına rağmen örgütlenme açısından büyük darbe aldı..

PKK artık eski PKK değil... Çünkü yurtiçindeki birimleri enterne edildi, sınır dışındakiler ise Irak ve Suriye'de ayakta durmaya çalışıyor...

Hizbullaha gelince... 1984 1994 yılları arasında, Güneydoğu'da PKK ile amansız bir mücadeleye girişen örgüt, lideri Hüseyin Velioğlu'nun 2000 yılı Ocak ayında İstanbul'da öldürülmesinin ardından güç kaybedince, siyasallaşma yolunu tercih etti ve Hüda-Par adı altında legal alana çekildi...

Velhasıl; PKK'dan sonra azılı düşmanı Hizbullah da siyasallaşmaya zorlanarak legalleşme yolunda ilerlemeye çabalarken, üçüncü bir grup hedef büyüttü...

 

FETÖ halen faaliyette...

 

Gelelim son 40 yıldır Türkiye'yi kuşatan 3 aşamalı taarruzun son ayağına... Yani "Ilımlı İslam" deyimini kullanan cemaate...

1970'lerden itibaren "cemaat" adı altında, bir yandan ekonomik olarak güçlenen bir yandan da devlete ve siyasete nüfus eden Fethullahçılar, PKK ve Hizbullah'ın 40 yıllık faaliyetlerinin çok ilerisinde bir örgütlenme performansı göstererek, sonunda rejimi tehdit edebilecek "darbe" girişimine kadar yöneldiler...

Her ne kadar 15 Temmuz 2016'dan itibaren 500 bin civarında müridi bertaraf edilse de, cemaat devletin içerisinden temizlenemiyor!!!

Ve ne ilginçtir ki, "darbe" kalkışmasının üzerinden neredeyse 4 yıl geçmesine rağmen Fethullahçılar örgütlenme çabalarından da vazgeçmiyor...

Baksanıza; FETÖ'nün "ışık evleri" olarak bilinen, yani örgütün insan kaynağı ihtiyacının karşılandığı hücreler, isim değişikliği altında faaliyetteymiş...

Darbe girişiminden bir yıl sonra tekrar faaliyetlerine başlayan hücrelerin hedefinde yine çocuklar ve gençler varmış...

"Hijyen evi" adı verilen hücrelerin deşifre olmaması için de, duvarlara sanatçı ve sporcu posterleri asılmış, mutfakta boş alkol şişeleri bulundurulmuş, dini içerikli olmayan gazete ve dergiler satın alınmış!!!

Ancak emniyet ekipleri daha önce de benzer sinsi kamufle teknikleri kullanan örgütün bu çabasını boşa çıkarmış...

Merkezi Ankara olan hijyen evleri iki yıl boyunca izlenmiş...

28 "hijyen evi"ne şubat ayında düzenlenen operasyonlarda gözaltına alınan 59 şüpheliden

19'u tutuklanmış... Yakalananlar arasında Fethullah Gülen'in sağ kolu ve Türkiye imamı Mustafa Özcan'ın torunu Enis Özcan ve birçok örgüt yetkilisinin yakınları da varmış...

Peki, cemaat yeniden ayağa kalkmak için sadece "hijyen evleri" ile mi yetindi?..

 

TSK'da 20 bin mürit!..

 

Cemaatin "darbe" kalkışmasının üzerinden yıllar geçmesine rağmen örgütün ankesörlü telefonlar, kuruyemişçiler ve benzeri işyerleri üzerinden haberleşerek yapılanmalarını sürdürdüğü defalarca ortaya çıkarıldı...

Ve neredeyse bitti derken, cemaate yönelik operasyonlar durmuyor... Üstelik devletin en kritik kadrolarında halen FETÖ müritleri deşifre ediliyor...

İşte 31 Mayısta yapılan operasyonda, Ege Ordu Komutanının emir subayı muvazzaf Binbaşı F.Ö. gözaltına alındı.

Örgütün TSK mahrem imamıyla irtibatı tespit edilen binbaşı tutuklandı...

2 Haziranda, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talimatıyla,24'ü muvazzaf olmak üzere 42 FETÖ yanlısı gözaltına alındı...

Yapılan ikinci operasyonda, ankesörler üzerinden bağlantı kurdukları belirtilen 74'ü muvazzaf 76 kişi hakkında da gözaltı kararı verildi...

Peki, bu kadar yoğun operasyona rağmen cemaat neden tamamen çökertilemiyor?..

İşte bu sorunun cevabı, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın önceki gün yaptığı açıklamanın ürkütücü rakamlarında gizli...

Akar, 15 Temmuz 2016'dan bugüne kadar TSK'den 19 bin 583 personelin ihraç edildiğini, 4 bin 156 personel hakkında adli ve idari sürecin devam ettiğini belirtti...

Gelelim yazının başında dikkat çekilen, Türkiye'yi kuşatan karanlığın aşamalarına...

PKK en güçlü olduğu dönemde 40 bin kişilik bir askeri güce ulaşmıştı...

Hizbullah örgütünün askeri kanadının en çok 20 bin kişi olduğu tespit edilmişti...

Fethullah'ın yalnızca ordu içerisinde (tespit edilebilen) silahlı gücünün 20 bin kişiye ulaşması ise dehşet verici...

Cemaatin emniyet,  istihbarat ve diğer devlet yapısı içerisindeki gücü de cabası...

Sözün özüne gelince...  PKK ve Hizbullah silahlı faaliyetteyken siyasi partilerle kol kola girerek de ayakta durmaya çalıştılar...

Fethullahçılar ise devletin içine nüfuz ederek siyaseti bizzat yönettikleri için bu kadar büyüdüler ve "darbe"nin üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen halen kritik görevlerde olabiliyorlar...

"Ne istediler de vermedik" diyen AKP'liler, cemaati nasıl büyüttülerse, öyle de temizlesinler ama gidişat FETÖ tehdidinin devam ettiğini gösteriyor...

"Darbe"den 4 yıl sonra bile müritlerin ayağa kalkma çabası şaşırtıcı ve  ürkütücü değil mi?..

Yazarın Diğer Yazıları