PKK, PYD, YPG'yi temizlemek ABD'yi temizlemektir

35 yıldır Türkiye'den temizlenemeyen PKK ile uzantısı PYD/YPG'nin Fırat'ın doğusundan, Kandil'den ve Sincar'dan temizlenmesi Türkiye'nin hedefidir.

Ancak çok önemli bir sorun var.

PKK, PYD ve YPG'nin arkasında; ABD var, Rusya var, Avrupa ülkeleri var yanlarında ise HDP var.

Bunların desteğini kesmeden, teröristlere uzanan yardım ellerini koparmadan terör örgütlerini yok etmek kolay mı?

Fırat'ın doğusunda PYD/YPG silahlı terör ordusunun yapılanması yıllardır sürüyor.

Rusya destekliyor, Amerika bir orduda olması gerekenden fazlasını silah, mühimmat, zırhlı araç, eğitim ve para yardımı olarak PYD/YPG terör örgütüne veriyor.

Bununla da kalmıyor resmen "müttefik" ve "özerk PYD bölgesi" ilan ediyor.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, şöyle diyor:

"Fırat'ın doğusuyla ilgili şunu söylüyoruz, ya birlikte temizleyeceğiz ya da Türkiye buraya girecek, buradan da o teröristleri temizleyecek.

Nasıl Afrin'den temizlendiyse, nasıl Cerablus'tan DEAŞ'lılar temizlendiyse Fırat'ın doğusundan da YPG, PKK'yı temizleyeceğiz. Ne pahasına olursa olsun temizlenecektir."

Tamam, bu kararlılığı sonuna kadar destekliyoruz ama şu gerçeği de göz ardı edemeyiz.

PKK/PYD/YPG'yi temizlemek Amerika'yı temizlemektir.

Çavuşoğlu, "Burada kararlılığımızda hiçbir şekilde değişiklik yoktur. Amerika'nın da artık bizi Münbiç gibi oyalama sürecine girmesine de müsaade etmeyeceğiz. Amerika sözünü tutmamıştır, birlikte onayladığımız bir yol haritasını uygulama konusunda, üzerine düşeni yapmamıştır. Bunu açıkça kendilerine de söyledik."

Çavuşoğlu'na açık seçik soruyorum:

3 günlük Ankara zirvesinde, "Müşterek Harekat Merkezi" kurulması kararı alındı. Türkiye ve Amerika bu müşterek harekatı YPG'ye karşı mı yapacak?

Amerika ordu haline getirdiği müttefiki YPG'yi Türkiye ile birlikte askeri harekat ile yok mu edecek?

Çavuşoğlu'nun şu sözlerini desteklememek mümkün mü?

"Türkiye Cumhuriyeti, Türk milletine söz verdiyse yapar. İşte güvenilir millet ve devlet olmak, askeri güçle ya da parayla olmaz. Verdiğin sözü tutacaksın, arkasında duracaksın ve 'yaparım' dediğin zaman da yapacaksın. Türkiye'nin farkı budur. İşte biz Cumhurbaşkanımızın liderliğinde tüm sorunları yönetiyoruz, yönetmek için gayret sarf ediyoruz."

Çavuşoğlu, kimsenin karamsarlığa kapılmasına gerek olmadığını söyledi ki ben de gayet iyimser şekilde, "… Verdiğin sözü tutacaksın, arkasında duracaksın ve 'yaparım' dediğin zaman da yapacaksın…" ifadesine dayanarak şu sözleri anımsatıyorum:

29 Nisan 2017:

Erdoğan: "Vakti saati geldiğinde ne yapacağımızı biz gayet iyi biliriz. Bir gece ansızın gelebiliriz."

19 Mart 2018:

Erdoğan: "Bir gece ansızın Sincar'a da gireriz, oradaki PKK'lıları da temizleriz."

13 Ekim 2018:

Erdoğan: "Suriye'de sınırlarımız boyunca kurulmaya çalışılan terör koridorunu Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve İdlib operasyonlarıyla bozduk. İnşallah çok yakında bugün burada brövelerini takan komandolarımızın da desteğiyle Fırat'ın doğusundaki terör yuvalarını darmadağın edeceğiz. Sınırımızın dışındaki teröristler de rahat uyuyamıyor, biliyorlar ki bir gece ansızın gelebiliriz."

17 Ekim 2018:

Erdoğan'dan ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'ya: "Zorluklarınız varsa YPG'yi temizleriz."

8 Ocak 2019:

Erdoğan: "Bizim bir zamanlar Ayşe tatile çıkmıştı. Biz de bir gece ansızın gelebiliriz."

Değerli okurlarım

Türkiye ile Amerika'nın son Ankara zirvesi gösterdi ki;

2-3 yıldır ezberlediğimiz, "Bir gece ansızın" gerçekleşmeyecek.

Bir gün ABD ile randevulaşarak Fırat'ın doğusuna Suriyelilerin barınması için "tampon bölge" kurmaya gideceğiz.

Türkiye PKK, PYD, YPG terör örgütlerini yok etmede, Erdoğan'ın "bir gece ansızın gelebiliriz" nakaratını Çavuşoğlu'nun, "…Verdiğin sözü tutacaksın" sözü doğrultusunda askeri harekat yapacak mı?

Yapmazsa bilin ki Amerika müttefiki PKK, PYD ve YPG'yi güle oynaya tampon bölge dışına çıkartacak, Türk ordusunun imhasından kaçıracaktır.

Değerli okurlarım,

AKP Manisa eski milletvekili Selçuk Özdağ'dan şu mesajı aldım:

"Bir siyasetçiyi  Tanrı gibi görmek, bu ülke siyasetinin en büyük zaafı ve sorunudur. Siyasetçiler Tanrılaştırıldıkça onlara itiraz etmek, farklı düşünceleri dile getirmek imkansız hale geliyor.

Devlet özünü kaybederek içi boşalmış bir hale dönüşüyor. Liderin sözü, Tanrı sözü olunca, kanunun sözünün herhangi bir anlamı olur mu?

Bu şekilde nereye gideriz? Sadece özgürlüğümüzü, demokrasiyi kaybetmekle kalmayız, dinimizi, ahlaki ölçülerimizi de kaybederiz.

Tanrılaştırılan siyasetçi veya siyasetçilerin her hatası İslam'a yazılır.

Gün gelir ne din, ne diyanet kalır."

 

Yazarın Diğer Yazıları