Köşemizi takip edenler anımsayacaktır, 15 Eylül tarihli "Öcalan, Bahçeli'nin çağrısına sessiz!" başlıklı yazımızda, "8 Eylül’de Devlet Bahçeli'nin, 'Öcalan’ın yeni bir açıklamayla 27 Şubat çağrısının örgütün Suriye’deki kolu yapılanmasını da kapsadığını hatırlatması, bu çağrının yerine getirilmesi bu konudaki tartışmayı da bitirecektir.' açıklaması yaptığına ancak teröristbaşının Sn. Bahçeli’nin bu çağrısına bir yanıt vermediğine" değinmiştik.

Aynı yazımızda, kulislerde, "Öcalan’ın iknaya çalışıldığı, karşılıklı dengelerin korunarak, kazan-kazan ilkesi çerçevesinde süreçten her iki tarafın da şimdilik ‘kazandığını sandığı gelişmeler’ ile avunarak, süreci zamana yayacak bir açıklama ve değerlendirme yapmasının sağlanması" için çalışıldığına dair konuşulanları da vurgulamıştık.

Bahçeli'nin bebek katiline çağrısı üzerinden bir aydan çok zaman geçtiği halde Öcalan hiçbir yanıt vermedi.

İddialara göre, Öcalan ikna edilemedi ve Bahçeli'nin istediği PKK/SDG’ye silah bırakın çağrısını yenilemedi.

Bugüne dek karşılıklı iltifatlaşan Sn. Bahçeli-Öcalan arasına kara kedi girdi yorumlarına da neden olan bu gelişme şimdilik süreci kilitlemiş görünüyor.

Ancak Suriye'de PKK/SDG'nin silah bırakması yeni çözüm sürecinin olmazsa olmazı.
Türkiye'den Suriye'ye taşınıp SDG'ye dönüşen PKK'nın gerçekten kendisini feshetmesi, tasfiyesi ancak diğer yapılarının da silah bırakmasıyla mümkün olur.

PKK/SDG'nin silah bırakması çok önemli.

Bu nedenle de Sn. Bahçeli, öylesine ısrarcı ki, Öcalan'ın YPG'ye çağrı yapması isteğini bu kez de geçtiğimiz hafta, TBMM'deki grup toplantısında, “Suriye'nin kuzeydoğusunda tesir alanı kuran SDG/YPG henüz silah bırakmamış, İmralı çağrısına riayet etmemiştir. İmralı'nın çağrısı, PKK'nın yanında bölücü terörün tüm bileşenlerini kapsamaktadır. Bizim anladığımız böyledir, yorumumuz budur.” sözleriyle yeniden dile getirdi;

Sn. Bahçeli açıkça, “PKK’nın kurucu önderliği, SDG/YPG’ye direkt aynı mahiyet ve muhtevada bir çağrıda bulunarak, Şam yönetimiyle imzalanan 10 Mart tarihli mutabakata uyulmasını istemelidir.” sözlerini kullandı.

Sn. Bahçeli'nin Öcalan'a yaptığı ikinci çağrının üzerinden de bir hafta geçti ama Öcalan’dan yine hiçbir ses çıkmadı.

Kulislerdeki iddialara göre Öcalan'ın iknası için hâlâ harıl harıl çalışılırken, PKK/SDG’ye ait olduğu ileri sürülen bir açıklamayla "silah bırakılmayacağı" bir kez daha tekrarlandı.

Yazımızı yayına hazırladığımız ana dek henüz yalanlanmayan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Dış İlişkiler Dairesi imzalı SDG açıklamasında özetle; “Eğer sürecin bütün yönleriyle güvence altına alınmadan, silahların veya idari yetkilerin tek taraflı ve ani devri gibi adımlar atılırsa; sadece yereldeki halkımızın umutlarını kırmakla kalmayız, aynı zamanda küresel dayanışmayı ve siyasi manevra alanımızı da geri dönülmez biçimde zaafa uğratma riskiyle karşılaşırız." denilerek silah bırakma çağrısı reddedildi.

Öcalan, Sn. Bahçeli'nin çağrısına tekrarına rağmen tavrını değiştirmezken PKK/SDG'nin silah bırakmayacağını bir başka biçimde ifade eden bir de DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan oldu.

Bakırhan ise, "Suriye başka bir ülke. Suriye'deki sürecin Türkiye’deki yürüyen sürecin önüne set olarak konulması yanlıştır. O insanların buradaki çözüm süreciyle ne ilgisi var? Suriye’de ayrı bir yönetim var. Tüm dengelerin saniyeler içinde değişeceği bir yerde silah bırakırsa güvenliğini kim sağlayacak? Garantisini kim verecek?" dedi.

Esasen YPG/SDG'nin silah bırakmayı reddetmesinin şaşırtıcı ya da beklenmedik hiçbir yanı yok!
Köşemizde bugüne dek, YPG/SDG'nin niçin silah bırakmayacağını, Öcalan'ın da niçin Suriye'yi kırmızı çizgi olarak gördüğünü birçok kez yazdık.

Asıl şaşırtıcı olan, PKK'yı, YPG/SDG'yi bilmesi, tanıması gerekenlerin hâlâ Öcalan'ın çağrısından medet ummaları.

Yeni çözüm sürecinin bu ‘en derin çatlağı giderek artarken süreç kilitlenme noktasına geldi.
Her ne kadar SDG'nin başı Mazlum Abdi, "Yakında askeri komitemiz Şam'a bir ziyaret gerçekleştirecek. Bu ziyaret kapsamında, SDG'nin Suriye Savunma Bakanlığına entegrasyonu konusunu ele alacağız” dese de, Suriye Hükümeti'nden istedikleri esasen özerkliklerinin tanınması ve korunması.
Türkiye açısından kabulu mümkün olmayan SDG'nin özerklik ısrarı sürerken, hâlâ yalanlanmayan SDG Rojava Dış İlişkiler Sorumlusu İlham Ahmed'in, “Rojava ile Türkiye arasındaki Nusaybin’den geçişin açılması konusunda bir mutabakat veya ön anlaşma olduğunu söyleyebiliriz.” açıklaması ise şaşkınlık yarattı.

Suriye'deki gelişmeleri yakından takip edenleri aslında çok da şaşırtmayan bu açıklama, haklı olarak akıllara “Suriye Hükümeti ile anlaşmaya varması için acaba SDG'ye sınır kapısı kıyağımı çekiliyor” sorusunu getirdi.

Öyle ya, 16 yıldır Türkmen kardeşlerimiz için Habur Sınır Kapısı’na seçenek olarak Türkmeneli'ne, Ovaköy'den sınır kapısı açmayan iktidarın Nusaybin’den Rojava’ya kapı açmasının başka bir açıklaması olabilir mi?