​​​​​​​Reşat Nuri'nin kara kışları...

Önümüzde "pastırma yazı" var. Arkası zemheri.

Asırlar boyunca tutulan kayıtlara göre en sert kış 1620 yılında yaşandı. Tarihçilere göre İstanbul ve çevresine yağan kar bir dakika bile durmadı. Bizans döneminde de şehir buz sarkıtlarıyla donanmıştı. Ancak 1620 senesinin kışı en ağır geçeniydi.

Hiç hız kesmeyen karlar sonucu denizler donmuş, İstanbul'un dünyayla irtibatı kopmuştu. Eski kayıtlara göre, şehre odun ve kömür dahi gelememişti. Özellikle Yalova, Mihaliç, Şile, Kandıra, Biga, Ayancık ve diğer yörelerdeki ormanlarda ne kesim ne nakil mümkün olabilmişti.

Bu şartlarda odun-kömür fiyatları da çok yükselmişti. Ne kadar mı? İki akçe. Hani dönemin şartlarını hatırlayınca bu da hatırı sayılır meblağdı.

Çok eskilere gitmeye gerek yok. Daha yakın döneme göz atınca Reşat Nuri Güntekin'in anıları yeterli. Çalıkuşu'nun yazarının asıl mesleği Maarif Müfettişliği idi.

Hiç ısınamadı

Onu tanıyanlar "çok üşürdü" diye tanımlarlardı. Sonu gelmez yolculuklarında titremeleri ve "donuyorum" demeleriyle ayrı şöhret yapmıştı. Hatta bir yazısında aynen şöyle diyor; "Soba başında öyle ısınmalıyım ki benden iyi teftişler çıkabilsin."

Yine bir denetim seyahatinde bulunduğu kasaba otelindeki saç sobayı gözü tutmamıştı. Bu meret, bir kibrit çakışıyla bomba gibi tutuşuyordu. Çatırtı ve sarsıntılarla alev alıyordu. Bu gürültü ancak on dakika sürüyordu. Sonrası farfaracı yanışın sonucu buz kalıbı gibiydi.

Kayseri'de

Reşat Nuri, teftiş ettiği Maarif binaları kadar, kaldığı otelleri de iyi tanırdı. Sadece hatırlı müşteriler için günde iki defa yakılan sobalardan şikayet edip, dururdu.

Yine bir soğuk kış günü Kayseri'deki Karsun Efendinin oteline yerleşir. Aralarında şöyle bir diyalog geçer.

R. Nuri- Oğlum ben fazla üşüyen biriyim. Beni odunsuz bırakma.

Karsun- Allah Allah ataşa da mı para vereceksin?

O zamanlar, ısınmaya para alınmazdı.

Karsun- Korkma ben sana odun bulur, getiririm. Şurdan burdan...

Sonra da pencereden sokağı ve karşı bahçedeki ağaçları gösterirdi.

Bunun üzerine Reşat Nuri'nin beti benzi attı. Demek ki adına palas denen bu konaklama yerinde ne odun, ne de odun deposu mevcuttu.

Müthiş sevinç

Maarif Müfettişi bir teftiş sonucu az daha sevinçten çıldıracaktı. Sokaktan geçen bir oduncuyu fark etti. Sevgilisine rastlasa bu kadar mutlu olamazdı.

Burada sözü yine yazarımıza bırakalım:

"Otele yerleştiğimin üçüncü günüydü. Sokakta odun yüklü bir katırla karşılaştım. Bir yandan da 'satılık mı' diye bağırmaya başladım.

- Satılık.

- Kaça?

- 30 kuruşa.

Acele Karsun'u çağırıp 'çabuk şu katırı yıktır' dedim. Bana akıl öğretmeye kalkıştı: Vaz geç efendi, çok pahalı. Sen parayı sokakta mı buldun?"

Karsun ağırdan alınca, Reşat Nuri otoritesini kullanıp, odunu yıktırır. Odasının önüne istifletir.

Kat hırsızları

Sonrasını da şöyle anlatır; "Oda komşularımın koridordan geçerken -Yahu bu odunlar kimin?- diye sorduğunu duymaya başladım. Bazen de kimi kapıların sessizce açılıp, odun çaldıklarını hissediyordum".

Ünlü romancı şöyle bir itirafta da bulunuyordu: "Ben de olsam, aynı şeyi yapmayacak mıydım."

Teftişi tamamlayıp bavullarını toplarken odunların en az yarısını orada bırakmıştı. Hem de Karsun'un "Ben demedim mi, satamaz ve götüremezsin" diye söylenmesine rağmen.

İstanbul'dakiler

Reşat Nuri Güntekin'in anlattığı dönem İstanbul'da da seyyar odun satıcıları mevcuttu. Kışın havalarından geçilmezdi. Yaz günlerinde, gözleri pencerelerde yırtınırlardı;

- Oduncuuu!

Eğer kazara pencerede birilerini görürlerse hemen seslenirlerdi:

"Kastamonu gürgeni bunlar. Meşe odunu."

Pazarlık sırasında adam, önce kaç katır yük alınacağını öğrenmek isterdi. Çünkü ona göre fiyat çekmek amacındaydı.

Depolar

Odun depoları seyyar satıcılardan çok sonradır. Aksaray'daki Çakır'ın Gazinosunun açılışı yine bir odun deposunun üstünde olmuştur. Sonra buralara müthiş bir icat geldi; "Odun testeresi." O da baltacılığın sonu demekti.

Yeni imparator doğal gaz

Bugün gelinen noktaya iyi bakmak şart. Bir tıkla yanıyor. Aynı şekilde sönüyor. Doğal gazın pratikliği bambaşka. Buna yemek pişirme ve temizliği ilave edebilirsiniz.

Tek kötü yanı, hababam zamlanan faturası. Ne diyelim lüksün de ödemeleri biraz zor olmakta. Allah garibanın yardımcısı olsun.

GÜNÜN SÖZÜ

Dâhi kişi, bana dâhilik aşılayabilendir. Paul Valery

 

Yazarın Diğer Yazıları